Paylaş
Bir sürü mektuplar geldi. O mektupların birçoğunun sahiplerinden izin aldım ve bir makale haline getiriyorum.
*
2008 yılında Plüton oğlak burcuna giriş yaptığında benim kariyer evime geçmişti. Kariyer alanında bir başkalaşım başlıyordu hayatımda ama benim haberim yoktu.
*
Plüton, sizi kurtaracak olan gücü bulmanızı sağlarken elinizde olan biteni de süpürebilir. O dönemlerde haritamda kariyer evimde başlayan bu yolculuğun beni nereye getireceğinden habersizdim ama korkuyordum. Kariyer evimde olan, doğum anında haritamda benimle ömrümün sonuna kadar olacak olan Jüpiter’e güveniyordum. Jüpiter’in olduğu yerin bana büyük bir tasarruf gücü sunacağını biliyordum.
Plüton gezegenini doğru yönetemezseniz ve onun esaretine girerseniz sürekli bir kurtarıcı beklersiniz. Hakikaten 2008 yılından beri kariyerimle ilgili her konuda bir kurtarıcı bekledim. Ta ki bu esareti çözene kadar…
Plüton sizi nasıl biri yapar?
Kişisel istek ve beklentilerinizden vazgeçmeyi bilen,
Yalnızca hizmet ettikleriniz tarafından değil de sizi hiç beğenmeyen kişiler tarafından da motive edilmeniz gerektiğini gören,
Yapılması gerekenin vizyonunu gören biri…
Ya da,
Benliğinizin ne kadar küçük olduğunu fark ettiğiniz,
Maruz kaldığınız şeylerin aslında hayatınızda gerekli olan gücü yakalamanız için başınıza gelen şeyler olduğunu anlayan biri…
Ve en önemlisi böyle biri olmak yazıldığı kadar kolay değildir. Çektiğiniz acıyı gözlerinizi kapattığınızda tekrar iliklerinizde bile hissedebilirsiniz. Hissetmiyorsanız acı çekmemişsinizdir. Sadece o zamanlar egonuz zarar görmüştür ve şu an egonuz zarar görmüyordur. Hepsi bu…
*
Plüton oğlak süreci aslında sizlere 2008 yılından bu yana kendinizden başka kurtarıcınız olmadığını göstermeye çalıştı. Plüton adamı öyle bir silkeler ki görkemli kavramların adını bile anamaz hale getirir. 'Egoyu kapıda bıraktırır' ve sadece eldeki işe devam ettirir. En önemlisi herkesi varlıklarına ve yaptıklarına göre şekillendirir. Gerekli çabayı gösterebilen ve en yüksek yeteneklerine ulaşmayı başaranlar ödüllerini alanlardır...
Plüton, zodyaktaki büyük ders vericidir çünkü küçük egonun ölümünü getirir ve ruhun sonunda dolgunlukta ortaya çıkmasına izin verir. Bana sorarsanız büyük şifacıdır.
Yani, kendisinde insanlık için umut ve gerekli çabayı gösterirsek ne olabileceğinin örneği vardır. Bir Neptün, bir Jüpiter değildir. Mesela Neptün gezegeni haritanızda size planlarınızın vizyonunuzu sunar ve eldeki görevi açıkça görmemizi sağlar.
Plüton, kendi içinizde yatan potansiyelin önündeki engelleri ve alt benlikteki hatalarınızı temizler. Jüpiter, bir yaşamın verebileceği bolluğu sağlar ve sorunlarınızın çözülmesi için daha yüksek bir varoluşa sizi yükseltir.
*
2020 yılını gözünüzde çok fazla büyütmeyin. Sonuçta, bu yıl evrenin küçük köşelerinde tasarruf edilmesi gereken her şeyin kurtuluşu için enerjik, geniş ve özgürleştirici bir yıl olacaktır. Bununla birlikte, aynı enerjilerin bizim için de ayrı ayrı geçerli olduğu unutulmamalıdır.
*
Plüton ve Satürn kavuşumu bize daha yüksek benlik duygumuzu ve böylece gerçek yön ve amaç duygumuzu düzeltmeye yardımcı olur. Getirdiği tasfiye sayesinde önümüzdeki görevler için güçlendirilmiş ve temizlenmiş olacağız.
*
Şöyle bir örnek vereyim: 21 Ocak Kova yeniayı zamanında( yaklaşık 2 hafta önce) hayatımda özellikle mutlu olmadığım ve bu konuda oldukça sıkışmış hissettiğim bazı şeyleri aşmaya çalışıyordum. Hedeflerimden birine doğru giderken hissettiğim kaygılarımın bir anında gözüm küçük bir karıncaya doğru yöneldi. Önümden bir karınca geçtiğini fark ettim ve kendisinden birkaç kat daha büyük bir ekmek parçası taşıyordu. Bu beni daha fazla düşünmeye sürükledi ve sonra aniden, benim sorunuma bir cevap aldım:
Hepimiz hayatlarımızda zorla görevlerimizi yerine getiriyoruz ve yine de yanlış yönlendirilmiş düşüncenin sürekli içindeyiz. Her zaman kendimizi hatırlatıyoruz yapabileceğimizi sanmadığımız sayısız şey, kendi kendini sınırlayan, ruhu yok eden, kendini geri alan düşünce ve duygular içindeyiz. İnsanlar neden bu kadar korkak canlılar?
Neden bu kadar tuhafız.
Doğanın böyle yanlış anlamaları yok…
Karınca işine gidiyordu çünkü yapabiliyordu. Eğer yapamazsa, yardım için giderdi, ama iş tamamlanmış olurdu. Karınca gibi, kendi doğal içgüdülerinden başka bir sınırlama düşüncesiyle dünyamızı keşfetmiyoruz. Bizlerin üzerimize verdiği baskıyı ve sınırlandırılmalarla sorun çözmeye çalışıyoruz. Kendimize izin verirsek tüm sınırları zorlayacak ve bunu en şaşırtıcı neşe ve amaç yoğunluğu hissi ile yapacağız.
Dememiz o ki; Yanlış da Olsa Düşünmek Hiç Düşünmemekten Daha İyidir kitabında Hypatia şöyle der:
“Düşünmekten korkan bir insanın esareti, dünyadaki en büyük esaretti. Kendini kendi korkuları içinde hapseden bir insanı kurtaracak hiçbir şey yoktu. Çünkü bunu kabul eden bir insanın kurtulma şansı olamazdı. Hayatı kendine zindan eden böyle bir insan, başkaları için de hayatı zindan etmekten çekinmezdi. Asla unutmayın, bu hayatta iki şeyle sınanır insan.Cesaretiyle ya da esaretiyle…
Cesaret tamamen insana özgü bir şeydir, kimse onu size vermez, siz ortaya çıkarırsınız. Ve cesaret sahibi bir insanı esaret altına almak kolay değildir, ne yaptığını bilenlere dünya yol verirmiş. İnsanın kendini kendi iradesi için de suskunluğa hapsetmesi, çağımızı en bilinen esaret biçimdir. İlla fiziksel olarak hayattan soyutlanmak anlamına gelmez esaretlik…
Cesaretli ve mutlu günler dilerim…
Paylaş