Paylaş
Hayat koşturmacası içerisinde ilerlemeye devam ediyoruz. Geldik mi haftanın ortasına işte…
Zamanın bu kadar çabuk geçiyor olması, beni zaman zaman düşündürüyor…
Zaman bu, geçecek tabi.
Sürekli bahsetmekte neyin nesi demeyin.
Haftaya hızlı bir giriş yapmıştık ve ay koç burcunda girmiştik. Şimdi ay boğa burcunda ilerlemeye başladı. Güven alanlarımızı sorguladığımız bir gündeyiz. Güvenmeli miyim ya da güvensem ne olacak gibi duygular taşıyor olabiliriz.
Yaptığınız iş her ne ise, söz konusu başarı olunca, analitik düşünmenin değerini sorgulayan kimse var mıdır bilmiyorum ancak analitik düşünmenizi sağlayacak önemli bir şey var.
Akıl!
Akıl, sizlerin sadece yaratıcı bir insan olmanızı, uygun düşüncelere sahip olmanızı, sağduyunuzu kullanmanızı ve kusursuz bir yön duygusuna sahip olmanızı sağlamakla kalmaz, aynı zamanda yaşamınızı kolaylaştırır ve doğru kullanımında sizi stresten uzaklaştırır.
Tabi şimdi diyeceksiniz ki “Aygül Hanım, biz bu aklı nasıl kullanalım”
İşte tüm mesele budur…
Akıl, insanın iç güvenini kullanabildiğinde güzel çalışıyor.
Bu iç güven de aileden ve toplumsal olarak yetiştiğiniz ortamlarda genelde kazanılabilen bir durumdur. Aklınızı kullanmak için önce iç güven sorunlarını çözmeniz gerekebilir.
Bu belki küçükken annenizin ya da babanızın sizde yarattığı bir olaydır. Belki de yakın bir dostunuzun ya da sevdiğiniz insanın kaybıdır. Astrolojiyi neden seviyorum biliyor musunuz?
Size iç güveninizi veriyor. Sonra onunla aklınızın tuşuna basıyorsunuz.
Tuşa basmak kolay değil ama tuşu aramaya başlamak bile çok kıymetli…
Gelelim günün tavsiyeli hikayesine;
Çok telaşlı bir günde, kocamla evin içinde oradan oraya koşuştururken, dört buçuk yaşındaki oğlumuz Justin Carl'ı yaptığı yaramazlıklar nedeniyle sürekli azarlıyorduk. Bir süre sonra, kocam dayanamayıp, Justin'e köşede ayakta durma cezası verdi.
Justin cezayı sessizce kabullendi, ama pek mutlu görünmüyordu.
Birkaç dakika sonra;
"Ben evden kaçacağım." Dedi. Çok şaşırmıştım ve sözlerine çok öfkelenmiştim. - "Öyle mi?" diye bağırdım. Ama arkamı dönüp bakınca, bana melek gibi göründü, o kadar küçük, masum ve mutsuzdu ki. Yüreğim sızladı ve çocukken aynı şeyleri söylediğimi, kendimi çok yalnız hissettiğimi ve kimsenin beni sevmediğini düşündüğümü anımsadım. Aslında bu sözlerle çok daha fazla şey söylüyordu. İçinden ağlıyordu, "Beni görmezden gelmeyin, lütfen fark edin beni! Ben de önemliyim. Lütfen beni istediğinizi, bana gereksinim duyduğunuzu ve beni koşulsuz sevdiğinizi hissettirin bana."
Ona dönerek;
"Tamam Jussie, evden kaçabilirsin." Diye fısıldadım, bir yandan giysilerini toplarken.
- "Evet, pijamaların gerekecek, palton..."
-"Anneciğim," dedi, "ne yapıyorsun?"
-"Ayrıca benim paltomu ve geceliğimi de almalıyız."
Bütün bu giysileri bir çantaya yerleştirdim ve çantayı sokak kapısının önüne koydum. "Tamam Jussie, evden kaçmak isteğinden emin misin?" - "Evet, ama sen nereye gidiyorsun?" -"Eğer sen evden kaçıyorsan, annen de seninle geliyor, çünkü senin yalnız kalmanı istemem. Seni çok seviyorum, Justin Carl." Konuşurken birbirimize sarılmıştık.
-"Neden benimle gelmek istiyorsun?"
Gözlerinin içine baktım.;
- "Çünkü seni seviyorum, Justin..
Sen gidince benim tüm yaşamım değişir.
Bu yüzden eğer sen gidersen, ben de seninle gelirim."
"Babam da gelir mi?"
-"Hayır, babanın kardeşlerin Erickson ve Trevor ile kalması gerek. Biz burada yokken çalışmak ve onlara bakmak zorunda."
-"Fereddi (hamster) de bizimle gelebilir mi?"
-"Hayır, Freddi'nin de burada kalması gerek. Bir süre düşündükten sonra,
-"Anneciğim, biz de burada kalabilir miyiz?" dedi.
-"Evet, Justin, kalabiliriz."
-"Anneciğim,"
-"Evet, Justin?"
"Seni seviyorum."
"Ben de seni seviyorum, tatlım.
Hadi gel, mısır patlatalım. Bana yardım eder misin?"
-"Ederim."
Dememiz o ki; bazen hayatın en güzel yanlarından birinin, hayatımızdaki kişilerin güven duygusunu ve benlik saygısını kazanmasına yardımcı olmak olduğunu fark etmeliyiz.
Yaşantınıza aldığınız her insanın değerli varlığını hissetmelisiniz. Bu kimi zaman evlattır, kimi zaman sevgilidir, kimi zaman bir dosttur, kimi zaman bir kardeştir…
Bazen insan sadece birisinin ona kendisi gibi sarılmasını ister. Aynı kilden bir çamur parçası gibi, kendisine şekil verip, bir yetişkine çevirmesini bekler.
İnsan olarak en önemli görevimiz, hayatımızdaki insanlara onları sevdiğimizi ve onların bizim için ne kadar değerli olduklarını gösterme fırsatını kaçırmamamız gerektiğini bilmektir. Bunu yapmak bu kadar zor mu, bu bilinmez…
Ama kendini bilen ve insanlığının özüne güvenen insanlar için asla zor değildir…
Geçenlerde çok tatlı bir okuyucum şöyle bir şey dedi: Aygül Hanım, “Bir alışkanlık kazandım, artık her yazdığım yazının sonuna “Mutlu günler dilerim” yazıyorum dedi.
Çok hoşuma gitti.
Neden mi?
Size her gün hep farklı şeyler yazdım ve konuştum ama tek bir temenniden vazgeçmedim.
Onu fark etmiş.
Bu yüzden bugün her zamankinden daha çok,
Mutlu günler dilerim :)
Paylaş