Paylaş
Bu durum olumlu gibi görünse de kimi zaman eleştirilere maruz kalmasına neden olabiliyor. Profesyonel iş yaşamından sonra Alaçatı’ya gelerek Beyevi Otel’i açan Celal Bayraktaroğlu’na göre Alaçatı’nın yaşam şekli bozulursa, cazibesi kalmaz. Aynı zamanda Alaçatı Turizm Derneği Başkanı da olan Celal Bey, tüm amaçlarının Alaçatı’yı ‘dört mevsim yaşayan bir yer’ haline getirmek olduğunu söylüyor.
- Ne zamandır Alaçatı’dasınız?
- Doğduğumdan beri Çeşme’deyim diyebilirim. Dedemin Şantiye’de evi vardı. Neredeyse 60 yazdır Çeşme’ye geliyorum. Kendimi buraya ait hissediyorum. Burada huzurluyum.
- Yatırıma nasıl karar verdiniz?
- Buraya yatırım yapmak yoktu aklımda. Hayatın kendi akışı içinde gelişti. Alaçatı her zaman ilgimi çekiyordu. Dar sokaklar, eski binalar... Burayı aldım. O zamanlar içinde küçük esnaf olan küçük bir çarşıya dönüştürmeyi düşünüyordum. Fakat sonradan keyifle yürütebileceğimiz bir otele dönüştürmeye karar verdik. Aslında en başta ticari bir düşüncemiz yoktu. Zaten Alaçatı’da bu işi yapanların çoğu ticari kaygıyla değil, güzel ve keyifli bir iş yapabilmek için başlamıştır.
KAÇIŞ DEĞİL, VAROLUŞ PLANI
- Çok hareketli bir iş hayatından sonra buraya yerleşmişsiniz. Ne iş yapıyordunuz daha önce?
- Birçok özel firmada yöneticilik yaptım. Büyük organizasyonlar yaptık. Pepsi’nin yöneticisi olduğumda Michael Jackson, Madonna, Metallica gibi isimleri getirdik Türkiye’ye. Çok yoğun bir iş hayatım vardı. Ama sonra buraya gelip Beyevi Otel’i açtım.
- Büyükşehirlerde yaşayan hemen herkesin ‘emekli olayım, bir sahil kasabasına yerleşip kafe, otel açayım’ fikri var. Siz bunu gerçekleştirebilmişsiniz...
- Evet ama bakın o planlara inanmıyorum ve gerçekçi bulmuyorum. Çünkü aslında o planların ardında bir kırgınlık, yorgunluk, bıkmışlık vardır. Bir kaçıştır bu ve gittikleri küçük yerlerde hırsları yüzünden yeniden aynı döngüye giriyorlar. Geçmişi başarılı, yaptığı işlerle doymuşsa, evet, onların planları güzel gidiyor. Ama ardında bir yaşanmamışlık, eksiklik varsa, çok da iyi olmuyor. Ben 31 yıl çalıştım profesyonel olarak. Çok keyifli işler yaptık. Hatta son dönem yurtdışındaydım ama İzmir’e döndüm. Sonrasında oteli açıp yerleştik.
MENÜYÜ GÖRMEDİĞİNİZ YERE OTURMAYIN
- Alaçatı’nın büyümesi ile ilgili neler söyleyeceksiniz? Nasıl bir büyüme planı takip edilmeli?
- Alaçatı çok önemli ve Türkiye’nin en kıymetli yerlerinden biri. İyi anlaşılmalı ve ona göre büyüme planı yapılmalı. Binaları korumak kolay ama sürdürülebilir keyif ve atmosfer için sadece bina yetmiyor. Burada eski zamanlarda tütün için depolar yapılmış, yaşayanlar evler yapmış ama sonra birçok yer bakılmamış. Sonrasında Alaçatı’yı keşfeden ve buraya yerleşen bir çok kadın var. Zaten ben kadınlara çok önem veriyorum. Buradaki işletmecilerin çoğu kadın ve umarım da öyle devam eder. Leyla Figen’den Zeynep Öziş’e birçok özel kadın, Alaçatı’yı Alaçatı yaptı. Çok özel zevkleri, keyifleri olan insanlar yerleşti başta buraya. O nedenle ilgi çekmeye başladı.
- Alaçatı’da en çok kalabalıktan, pahalılıktan, gürültüden şikayet ediliyor. Siz bu konuda neler düşünüyorsunuz?
- Olandan ziyade algı her zaman daha önemli. Alaçatı, en başlarda keşfetmeyi seven, farklı bir şey denemek isteyen insanların gözdesiydi. Düşünün, Türkiye’de deniz kenarı olmayıp da cazip olabilen kaç yer var! Alaçatı bunlardan biri. İnsanlar aslında buraya yaşam şekli için geliyor. Onu bozarsak cazibesi kalmaz. O nedenle Alaçatı’nın ruhunu korumak önemli. Pahalılığa gelince... Bizim Türklerin tüketicilik konusunda biraz bilinçlenmesi gerektiğini düşünüyorum. Gittiğiniz yer beğenilen bir yer mi, şikayet almış mı, bakmak gerek. Menüsünü görmediğiniz bir yere oturmayın. Bence Alaçatı’da birkaç yerin yaptığı yanlış, tüm Alaçatı’ya atfediliyor ki, bu yanlış.
NASIL BİR ALAÇATI
- Derneğiniz ne gibi çalışmalar yapıyor?
- Dernek olarak ‘Nasıl bir Alaçatı?’ konulu toplantılar yaptık. ‘Alaçatı eğlence yeri mi, dinlence yeri mi olmalı’ diye sorduk. Eskiden gelen insanların çoğu ‘Alaçatı dinlence yeridir’ dedi. Ama şunu eklemeliyim ki, bu insanlar ‘dinlence’ derken aslında ‘eğlence’yi de içine katıyor. Fakat bu eğlencenin rahatsız etmeyen, dinlenmeye gelen insanlara engel olmayacak şekilde olmasını istiyor. Köy içi mesken yeriyken, geç saatlerde yüksek sesle müzik olması mümkün değil. Tabii popüler hale gelmesi ve kalabalık olması olayın kontrolünü zorlaştırabiliyor. Sokakların romantikliği büyük bir kalabalığa bıraktı yerini. Ama kimseye de ‘gelmeyin’ denmez. Özgür bir şekilde, isteyen istediği yere gider.
- Peki ne yapılmalı?
- Planlama önemli bence. İşletmeler, ruhsatlar, yapılar her şey. Mesela yazın zaten dar olan sokaklara bir de fazladan masa, sandalye attığınız zaman, geçişe engel oluyorsunuz. İnsanlar yürüyemiyor. Trafiğin rotası, girilmeyen sokaklara girilecek şekilde, yuvarlak oluşturarak düzenlenmeli. Eskiden burada birçok sanat galerisi vardı. Şunu da söylemeliyim ki, gerek belediyeler gerekse kaymakamlık ve diğer birimlerin ellerinden geleni yaptığını biliyoruz. Biz de onlarla iletişim halindeyiz ve birlikte çalışıyoruz. Tabii kolay olmuyor olumlu değişimler. Hele bu kadar hızlı büyüyen bir yerde.
HUZURLU BİR ÜLKE
- Turizmle ilgili neler söyleyeceksiniz?
- Bu konuda sıkıntımız çok. Her yerde terör varken, bizdeki terör maalesef daha fazla öne çıkarılıyor ve terör tehditinden bahsediliyor. Bizim dünyaya demokratik, huzurlu bir ülke olduğumuzu göstermemiz gerekiyor. İyi ve kaliteli turist bir ülkeye gideceği zaman birçok şeye dikkat ediyor. Uluslararası acenteler, sigorta şirketleri, Türkiye’yi programlarından çıkardı. Daha önce sürekli, her yıl gelen yabancı misafirlerimiz vardı. Artık gelmeyi bırakın, bizi arayıp ‘iyi misiniz’ diye soruyorlar. Artık oralarda nasıl bir imajımız varsa! Biz daha önce İngiliz basınını getirdik, buraları tanıttık, yazılar yazdılar. İnanın bize çok faydası olmuştu o zaman. Şimdi ‘dört mevsim Alaçatı’ konseptinde artık her mevsimi değerlendirmek istiyoruz. Bence Alaçatı için en iyisi yurtdışına açılmak.
Paylaş