Babasını anlatanlardan biri de televizyon programcısı ve gazeteci Bilge Egemen. Liseden beri en iyi arkadaşım olan Bilge için, 6 yıl önce kaybettiği babasını yazmak hiç de kolay
olmadı. Şimdilerde, Filistin asıllı olan ve çocukken ayrıldığı toprakları ve ailesinin bir kısmını bir daha göremeden ölen babasının belgeselini yapan Bilge, ‘Herkesin öyküsünü öğrenmişim de babamınkini ıskalamışım’ diyor...
ÖLÜMÜYLE ÖLÜRKEN AYNI ANDA HAMİLE OLDUĞUMU ÖĞRENDİM
- Onun kaybı senin hayatını nasıl etkiledi?
- Pat diye yere çarptım. Onunla birlikte içimdeki benlerden birkaçı da toprağa verildi. Mesela babama hava atmayı çok severdim. Ben, ‘Şöyle yaptım, böyle yapacağım, aya ayak basacağım’ diye ona anlatırken onun hiçbir şeyi umursamaz hallerine bayılırdım. Ama alttan alta etkilendiğini anlardım. Fakat babasına hava atmayı seven Bilge’nin, bir sürü Bilge’yle öldüğü sıralarda hamile olduğum ortaya çıktı. Babamın ölümünü oğlumun doğumu izledi. Çok karışık duygulardı.
KİTAPTAN
“Hiç olmadık yersiz yurtsuz alakasız zamanlarda duvarların arkasına saklanıp anıra anıra zırlayacaksın.
Bir ay önce, ölecek olan baban için ağladığını bile bile, karnında bir aylık oğlunu taşımakta olduğunu bilmeye bilmeye...
Sevişmeler ve ölümler karışıp gider böyle birbirine...
Miden bulanır, başın ağrır, saçının boyası gelir, çişin akar gider tuvaletlere, sıkılır da sıkılırsın hani, hayat bitmez.
Ama sonra biter.
İşte baban da harcadı, bitirdi zamanını. Buraya kadarmış. Kapansın perde.”
BABALAR GÜNÜ
? Bilge, ‘Babam yaşarken ıskaladım diyor’ ya birçok şeyi, biz de kim bilir neleri ıskalıyoruz iş işten geçince fark edeceğimiz. Herhalde insana özellikle babası hiç ölmeyecekmiş, hep yanında olup onu koruyacakmış gibi geliyor. Babanız hayatta değilse, umarım güzel anılar ve dolu dolu yaşanmışlıklarla anıyorsunuzdur bugün.. Eğer hayattaysa ve benim babam gibi hayatınızın en önemli figürlerinden biri; doğru bildiğiniz her şeyi onda gördüğünüz, örnek aldığınız, yüce ruhlu ve özel biriyse (evet, hepimizin babası gibi) ona bir kez daha sarılın sarılabildiğiniz kadar? Iskalamamak için hayatı...
BELGESELİNİ ÇEKERKEN KİTAP TEKLİFİ GELİNCE ÇOK ŞAŞIRDIM
- “Kızlar ve Babaları” kitap projesi teklifi gelince neler hissettin?
- Bir gün, gizemli ve kışkırtıcı bir mail aldım. Kitabın editörlerinden Gökhan Yavuz Demir, Alper Kanca’yla hazırladıkları bu projede benim de yer alıp alamayacağımı soruyordu. Çok güzel yazılmış bir mektuptu ve içimdeki uyanık Bilge, bana derhal arkadaşlarımdan birinin hatta senin beni işletiyor olabileceğini söyledi.
- Aşk olsun...
- Sanki hiç yapmadın... Öyle düşündüm. Çünkü tam da o sırada, sahnede babam ve ailesini, arka plandaysa bir Filistin hikâyesini anlatmak üzere yeni bir belgeselin çekimlerine başlamak üzereydim. Ve bunu borazan eşliğinde bütün yakın çevreme duyurmuştum. Fakat içimdeki uyanık bu kez saf, kitap projesiyse gerçek çıktı. Editörümüzün benden de yazı istemesi tamamen tesadüftü.
İNSANIN HAYATTA OLMAYAN BABASIYLA İLGİLİ YAZMASI, CİĞERİNİ SÖKMESİ GİBİ
- Babanla ilgili yazmak, onu anlatmak zor oldu mu?
- Of hem de nasıl! O sıralarda başka bir program için bir yük gemisinin içinde yol alıyordum. Tamam, ‘İşte hemen şuracıkta güverte ya da kamaramda 1-2 saatte yazarım yazıyı’ diye düşündüm. Ege, Akdeniz, Yunan adaları, Süveyş Kanalı, Kızıldeniz, Afrika kıyıları geride kaldı. Hint Okyanusu’na çıktım hala ortada tek satır yoktu. Ruhumun rotası çok daha karmaşıktı. Bu bir programın metinlerini ya da haber yazmaya hiç benzemiyordu çünkü. Sonunda başka bir seyahatte, kitabın editörlerine çok ayıp olacak duygusuyla ve artık vakit kalmadığında oturup yazdım. Kusar gibi çıktı.
- Yazdıkların babanla paylaştığın şeyler miydi yoksa ondan sonra keşfettiğin duygular mı?
- İnsanın babasıyla ilgili yazı yazması ki, bence bu anne için de geçerli, kendisini kazak gibi ters yüz etmesi, ciğerlerini sökmesi gibi bir şeymiş. Babam öleli 6 yıl oldu. Acısını derin dondurucuda muhafaza ediyordum. Bu kitap sayesinde çıkarıp ısıttım, hatta elime alıp bu acıyı hoplatıp, zıplattım. Terapi gibi oldu. Sanki içimden zehir aktı. Babam, çocukluğum, zaman, ölüm ve hayatla ilgili farkındalığım arttı. Editörlerime ve kitapta babalarını inanılmaz bir samimiyetle anlatan bütün kadınlara teşekkürü borç biliyorum.
ÇOCUKKEN AYRILDIĞI FİLİSTİN’İ VE BAZI KARDEŞLERİNİ BİR DAHA GÖRMEMİŞ
- Türkiye’de yetiştin ama babanın farklı bir kültürden gelmesi sana neler kattı?
- Çocukluğum farklı farklı ülkeler, şehirlerde geçti. Dünyanın dört bir yanında tanıdığım, tanımadığım aynı dili konuşamadığım kuzenlerim var. Babamın kardeşleri Filistin’den çıkıp Amerika’dan Rusya’ya, Suudi Arabistan’dan Avustralya’ya kadar değişik yerlere dağılmış. Bu yaşımda hala yeni halalar ve kuzenlerle tanışmaya devam ediyorum. Bu durum bana çok renkli geliyor. Babam Türkiye’yi çok sever, kendisini en çok burada mutlu hissederdi. Ama yine de bu durum ona renkli değil de hüzünlü mü gelirdi, bilmiyorum. Çünkü çocukluğunda çıktığı Filistin’i de, uzak düştüğü kardeşlerinden bazılarını da yaşamı boyunca bir daha göremedi.
- Babanla ilgili hazırladığın belgesel nerelerde çekilecek? Ne zaman yayınlanacak?
- Türkiye, Ürdün ve Macaristan’daki çekimleri tamamladım. Amerika, Rusya, Kuveyt ve Filistin’deki çekimler de tamamlandığında TRT Arapça’da yayınlanacak. Kendi halalarım ve amcalarım üzerinden aslında, mülteci kamplarında yaşamayan, tipik bir Filistinli ailenin öyküsünü anlatmak istiyorum. Gittikleri yerlerde yaşadıkları uyum sorunları, hoşluklar, zorluklar.
KARDEŞLERİ ÜZERİNDEN İZİNİ SÜRMEYE BAŞLADIM
- Babanla ilgili bir pişmanlığın “ah keşke” dediğin bir şey var mı?
- Olmaz mı? Bu belgeseli sırf bu yüzden hazırlıyorum. Babamla hep gülüp eğlendik bu hayatta. Dünyayı dolaştım. Neredeyse 20 yıldır hazırladığım programlar ya da haberler için yüzlerce insana sorular sorup, yüzlerce hikaye topladım. Bu esnada babamınkini ıskaladım. Çocuk babamın Filistin’den yürüyerek mi, yoksa otobüsle mi çıktığını bile bilmiyorum. İşte bu yüzden kardeşleri üzerinden babamın izini sürmeye başladım. Onun yollarda bir yerde kaybolmuş çocukluğunu arıyorum. Sorular sorsun insanlar babalarına. Ölüm çok ani geliyor ve tosluyoruz duvara.
MİSAFİR VARKEN BİZİ UYUTMA BAHANESİYLE YATAR, KENDİ UYURDU
- Çocukluğunda babana dair hatırladığın en net anı ne?
- Dişlerini sıka sıka ellerimizi severdi. Bir de erken uyurdu. Bu yüzden akşam yemeğine misafir geldiğinde onlarla oturmaya dayanamazdı. Kardeşim Cem ya da beni uyutma bahanesiyle alır odaya götürür, dedesiyle ilgili uydurma bir masal anlatır sonra kendisi uyurdu. Biz kalkar oyunumuza kaldığımız yerden devam ederdik. Annem misafirlere ne diyeceğini şaşırdı.
- Nasıl bir baba-kız ilişkiniz vardı?
- Babam hayata karşı rahat, hırssız ve gevşekti. Deveyi pire yapan cinstendi. Dolayısıyla kızına ve üç oğluna da aynı hayata davrandığı gibi davrandı. Eğlenceli bir adamdı.