Paylaş
İKTİSAT uzmanı Prof. Emre Alkin kısa süre önce hayatın her yönünü kendi deneyimleriyle anlattığı bir kitap yazdı. Goa Yayınları’ndan çıkan ‘Her Şey Ekonomi Değil’ adlı kitabını bir dahi olarak nitelendirdiği Yalın Alpay ile yazan Prof. Alkin, ahlaki değerlerimizin geçmişten bugüne nasıl değiştiğini, birlikteliğimizin nasıl bozulduğunu da yorumluyor. Aynı zamanda Türkiye Futbol Federasyonu Genel Sekreteri de olan Emre Alkin ile ekonomiden ilişkilere, insana dair her konuda sohbet ettik.
- Neden iki kişi yazmayı tercih ettiniz?
- Çünkü bu tek başına altından kalkılacak bir proje değildi. Yalın Alpay bir tarihçi, zekası çok yüksek, tanıştığımda hemen birlikte çalışmak istedim. Birçok şey yapmış kuratörlük, sanatçılık, Afrika’da kaçırdılar hatta onu. Başka kitapları da var. Şimdi babam Erdoğan Alkin’i yazacağız.
- Bu kitabı yazmaktaki amacınız neydi?
- Çocuklarıma bir şey bırakmaktı. Babamın bu kadar emeğinin unutulmasına izin vermek istemedim. Ayrıca Alkin ailesinin ahlaki değerlerinin de yansımasını istedim. 2. Dünya Savaşı’nın yokluğu ve acılarıyla örselenmiş, hiçbir iş adamı üyesi olmayan sadece zabit, öğretmen, kamu görevlisi olmuş bir ailenin uzantısı. Musevi, Ermeni, Süryani, Müslüman arkadaşlarıma da borçlu olduğumu hissettim, çünkü biz hiç birinin kimliğini o zaman bilmez, dikkat etmezdik. Mesela, aşağı kattaki Süleyman Bey ve Beki Hanım’ın Şabat yemeklerine misafir olduğumuz gibi, hafta içi müthiş bir mutfak olan Ermeni dostlarımızın sofrasında yerdik. İşte o dönemlerde huzurlu bir ülkeydik biz. Kapılar açık yatardık.
HERŞEYİ PAYLAŞIRDIK O ZAMAN
- Eski günleri öyle güzel anlatıyorsunuz ki, şimdiki gençler için üzülüyor insan...
- Bizim için her şey çok güzeldi. Babam Bang&Olufsen pikap almıştı, çalınca herkes dinlerdi. Babam da hoparlörü sokağa çevirir herkesin duymasını sağlardı. Herşeyi paylaşırdık o zaman, acıyı da paylaşırdık. Şimdi bunlar bulamadığımız şeyler. Çocuklarımız bu kitapları okuyunca böyle şeyler de varmıymış diyecekler.
- Kırılma noktası ne peki sizce?
- Kırılma noktası belli. Hz. Ali’nin bir hadisi var; ‘Evlat, biz yoklukta birdik de varlıkta anlaşamadık’. İşte bizde de varlık arttıkça kavgalar başladı. Kardeş kavgaları, miras kavgaları yaşandı. Bugün 60-70’lerde doğanlar biraz cam fanusta büyüdüler. 80’den sonrakiler daha sokağa yakın büyüdüler ama maalesef bazı duygu ve değerleri kaybettiler.
HAYATIMIZA GİREN TEK KÖTÜ ŞEY KANSER OLDU
- Aile olarak sizin kırılma noktanız ne oldu?
- Bizim hayatımıza giren tek kötü şey vardı; kanser. 14 yaşımda gerçekten kötü olan bu hastalıkla tanıştım. O yaşta birçok sorumluluk almak zorunda kaldım. Abim Kerem o zaman daha dağınıktı, ben küçük olmama rağmen anahtar da, para da bana teslim edilirdi.
- Çok özel ilişkisi olan bir ailede yetişmiş ve bunu özümsemişsiniz...
- Annem çok özel bir kadındı. Babam bir sanatçıydı aynı zamanda. Şan Tiyatrosu’ndaki bazı eserlere uvertür yazan, operalara librettolar yazan bir sanatçıydı. Ben kuruluş döneminde Duman grubuyla müzik yaptım ama sonra ayrıldım. Tabi ben babamın yanında çok acemi sayılırım. Ben duygu ve düşünce dünyasında derinleştim sanıyorum. Gerçi bu bazılarına çok garip gelebiliyor.
BİLİMSEL GERÇEKLERİ TATLI DİLLE BENİMSETMEK İSTİYORUM
- Kitapta hem duygusal hem de çok bilişsel iki ayrı formu birleştirmişsiniz. İki ayrı çalışma yapabilecekken neden böyle bir harman yapmak istediniz?
- Bilim yeteri kadar saygı görmüyor. İşim gereği birçok işadamı ve siyasetçiyle görüşüyorum ve bilime ne kadar saygısız davrandıklarını görüyorum. Hatta bana da ‘sen profesörsün, şöyle dersin, böyle yaparsın’ diyorlar. Ben de artık edepsizleştim, ‘Sizden daha fazla bildiğim aşikar, o nedenle beni sorgulamayın kendinizi sorgulayın’ diyorum. Başkalarının tecrübelerinden de öğrenebilir, bilgi yoluyla da eğitilebilirsiniz, her zaman büyük acılar çekmeye gerek yok.
- Kitabınızı okuyanların ne hissetmesini istersiniz?
- Benim tüm umudum, tarihsel ve bilimsel bazı gerçekleri, çağımızın şartlarının da farkında olarak tatlı dille insanlara benimsetmek. Yani sadece Azalan Marjinal Fayda’yı yazmaktansa bunu Mozart ve Bach ile, Reagan ile, Montaigne ile birleştirerek, sevdirerek yazmaktı. Bilimin de, sanatın da, tekniğin de bir benimsenme problemi var.
CANI SIKILMIŞ KADINLAR ÇOK TEHLİKELİDİR
- Canı sıkılmış kadın diye bir kavramdan bahsediyorsunuz. Kimi kastediyorsunuz?
- Şans eseri çok farklı cemiyetlerde bulundum. Hepsinin iyi ve kötü tarafları vardı. Gördüğüm en büyük yanlış ise kadınların erkeklerden daha fazla eğitim almış olmalarına rağmen, atıl kalmalarıydı. Ne olursa olsun evdeki eğitimi veren kadındır, annedir. O nedenle kadının eğitimi ve davranış şekli çok önemlidir. Mesela benim hakkımda iyi bir şey söylendiğinde bir tanıdığımız şöyle demiş; ‘Emre böyle davranır çünkü bir kraliçe tarafından yetiştirildi.’ Çok mutlu oldum. Canı sıkılan kadınlar çok tehlikeli bence, eşine sarıyor, çocuklarına sarıyor. Gezme, tozma, alışveriş dışında bir dünya kurmazsa, kendi isteğiyle kafese sokuyor kendini.
- Herkesle fair play ile başedemeyeceğimi anlamam 30 yılımı aldı diye bir cümleniz var ki, benim de çok uzun zamanımı aldı bunu anlamam...
- Hiç kimseden nefret etmiyorum, ama bir deftere de yazıyorum. Bir akrabam, yakınım, arkadaşım bana iyi şeyleri yanlış bir ses tonuyla bile söylese kendisinden uzaklaşırım. Kıymetimi bilmeyen, negatif enerji veren insanlarla olmak istemiyorum. Kaçınılmaz sona doğru gün dolduran, oyalanan insanlardan uzaklaşıyorum.
HER AN YAPTIĞIM HERŞEYİN FARKINDAYIM
- Bundan sonra nasıl bir kitap yazmayı düşünüyorsunuz?
- 2000’li yıllar benim uyandığım yıllar. Hem başıma gelen, hem gözümle gördüğüm şeyler. Hem anneme babama, hem de bu ülkeye borcum olduğunu düşünüyorum. O nedenle bu kitabın devamı olacak. Yine hem yaşadığımız dünya açısından hem de ekonomi açısından yazacağız.
- Kitapta kadın-erkek ilişkilerinden de bahsediyor ve genelde erkeklerden duymaya alışık olmadığımız şeyler söylüyorsunuz...
- Her an, yaptığım herşeyin farkındayım. Bilerek ve isteyerek kötülük etmem. Ben sevdiğim uğruna elimden gelen herşeyi yapsam çok mu? İnsanlar birlikte oldukları insanı yarın kaybedebilme ihtimaline rağmen sevmeyi başaramıyorlar. Ben nişanlımı aynen böyle önemsiyorum.
YANLIŞIM VARSA BANA TEZ GÖSTER
- E, şimdi bir iktisat profesörüyle olup da ekonomiden konuşmamak olmaz. Ne gibi önerileriniz olacak?
- Aktiflerin fiyatı her zaman yükselir. Bu saatten sonra şu artmaz herhalde diyorlar ya öyle bir şey olmaz. Geriye bakın, aktifler arada gevşemiş, ama her zaman artmaya devam etmiş. Bana göre düşünce şu; bu aktiflerin gevşediği zamanlarda alabilecek cesaretiniz ve paranız olmalı. Sürekli yükselen piyasalarda kimse zenginleşmez, herkes ileri doğru gider. Krizli piyasalarda ise zenginleşme çok daha farkettirici olur. Bizde para kazanmak belli bir kesim için ayıp, kazanamamak da belli bir kesim için ayıp. Aslında hiçbiri ayıp değil, bunun adı risktir. Zenginleşme işi ahlakınız ve aklınızın önünde koşturuyorsa tek ayıp budur.
- Maddiyatla maneviyat arasındaki dengeyi kurmakta zorlanıyoruz galiba...
- Her Ramazan ayında tek duam vardır. Allahım, yanlışım varsa bana tez göster derim. Eğer geç ve zamansız olursa altından kalkılması çok, ama çok güç olur. Cennet de cehennem de bu dünyada görülüyor. Muhasebenizi kendiniz yapın, ama sonucu Allah’a bırakın. Hani, ne zaman adam oluruz diyorlar ya. Ben de diyorum ki ‘z’ harfini kaldır, ‘m’ harfini koy işte o zaman adam olunur.
Paylaş