Paylaş
Hayrettin Arslanoğlu, uzun yıllarını tiyatroya verirken ailesinden gelen el sanatları ve dekoratif özel eşya üretimini de sürdürmüş bir sanatçı. ‘Bütün çabam, bu topraklardan bize miras kalmış değerlere ayrım yapmadan, ötekileştirmeden dikkat çekebilmek. Ben Anadolu’yum, Hitit’im, Bizans’ım, Selçuklu’yum, Osmanlı’yım, Müslüman’ım, Atatürk’üm’ diyen Arslanoğlu, Osmanlı miğferlerinden, kaftanlara özel üretimler yaparken Ege de dahil futbol liginin kupalarını tasarlayarak ürün yelpazesini genişletmiş. Matrak Sanat adıyla ilk mağazasını Alaçatı’da açan Arslanoğlu’nun belgesel niteliğindeki ürünlerini www.matraksanat.com adlı sitesinden de görebilirsiniz.
12 YAŞIMDAN İTİBAREN EN ÖNEMLİ TİYATROCULARLA OYNADIM
– Sanatın birçok dalıyla temasınız olmuş ama ilki tiyatro galiba?
- 1968 yılı, 12 yaşında Dormen Tiyatrosu ile tanıştım, Oliver Twist’te profesyonel oyuncu oldum. Cemal Reşit Rey’in müzikalleriyle Galata’dan kanat takmış uçuyordum. Dünya tiyatro festivalleri o yaşta bir çocuk için inanılmaz deneyimlerdi. Bugün hala sürdürdüğüm tiyatro ve sevgisini onlara borçluyum. Sonrasında girdiğim Akbank Çocuk Tiyatrosu’da ise son 5’i sanat yönetmeni olmak üzere tas tamam 40’ncı yılı tamamladım.
– Kimlerle, hangi oyunları oynadınız?
- İlkokuldaki tek öğretmenime, Haldun Dormen, Erol Günaydın, Altan Erbulak, Füsun Erbulak, Göksel Kortay, Kerem Yılmazer, Zeynep Tedü, Hadi Çaman, Yüksel Gözen, Cahit Irgat, Kamuran Usluer, Alpay İzer, Nevra ve Metin Serezli gibi öğretmenler de ilave oldu. Dormen Tiyatrosu’nda Oliver Twist, Yaygara 70, Uy Balon Dünya, İstanbul Masalı ki bu oyun, İtalya ve İngiltere’de dünyü tiyatro festivallerine katıldı, İki Yanık Bir Alık, Baba Evinde Hayat, Otel Paradiso. Venüs Tiyatrosu’nda Bit Yeniği. Şan Tiyatrosu’nda Carmen. Tiyatro Kare’de aynı sahneyi paylaşmaktan gurur duyduğum, geçen yıl kaybettiğimiz büyük sanatçı Macide Tanır’la Müziksiz Evin Konukları’nı unutmam mümkün değil.
MADAM MARİKA, ZEKİ MÜREN, YAHUDİ SAMİ AMCA ÇOCUKLUĞUMUN FİGÜRLERİ OLDU
– Çocukluğunuz, gençliğiniz nasıl bir ortamda geçti?
- Çocukluğum Ermeni ve Rum komşularla harmanlanmış, cumbalı evli dar sokaklarıyla Aynalıçeşme, Sururi, Ömer Hayyam, Tarlabaşı’nda, özellikle Galata’yı keşfetmekle geçti. Okul dönüşü annemi bulamadığımda, ‘şimdi sen acıkmışsındır’ deyip Ermeni Madam’ın ayva reçelli ekmek ikramını, imece usulu hazırlanılan misafir karşılama hazırlıklarında bizimle çatal kaşıklarını paylaşan, salataya ‘yumurtadan yapılma civciv’i oturttuğunda beni çok şaşırtan Madam Marika’yı hiç unutamadım. İngiliz Sefareti’nin arka duvarlarına tırmanıp, Cumhuriyet Gazinosu’ndan bedava Zeki Müren bile seyrederdik. Herşey sahiciydi. Ömer Hayyam’daki manifaturacı Yahudi Sami amca, Balıkpazarı’nda sebzenin ve domatesin en turfandası, uskumrudan çiroz, yere vurdurduğumuzda yerden seken şimşir topaç, sarı yirmibeşlikle çalışan langırt makinası, 5 kuruşluk limonlu dondurma bile.
- Ailenizin şu an yaptığınız işe bir etkisi oldu mu?
- Ailemle Tepebaşı’nın bir kenarında sürdürdüğümüz hediyelik eşya üretimini, Beyazıt’a taşıdık. İşimizi çok büyüttüğümüzü düşünüyordum. Oysa yeni işyerimiz küçük bir han katından ibaretti. Beyazıt, Bakırcılar Çarşısı, Çarşıkapı, Sultan Ahmet, Kapalı Çarşı. Büyülenmiştim. Turistik ve hediyelik eşyanın, el sanatlarının kalbi buralarda atıyordu sanki. Hamallar, nakliye ambarları arı gibi çalışıyorlardı.
PİYASADAKİ ÜRÜNLERİN ÇOĞU OSMANLI’DA KULLANILMAMIŞ
- Grafik eğitimi aldığınızda, bu sanatlara bakışınız nasıl değişti?
- Liseden sonra, Mimar Sinan Üniversitesi Grafik Tasarım Bölümü bütün büyüyü bozdu. Farklı gözleyip, gözlemlediğim ‘piyasa ürünleri’ bir anarşist yaratmıştı. Başta kendi üretimlerimiz olmak üzere, baba dostu üreticilerin ürünlerini bile acımasızca eleştiriyor, tartışıyor, kavgalar ediyordum. Ucu ponponlu çarıkları, sarı dökümden yapılmış çapaklı ve plastik taşlarla süslü sözüm ona Topkapı hançerini. Ucunda alüminyum eloksal altın paralar sallanan nikel çay tepsisini. Etlerin asla ve asla giremiyeceği, sapında ne deseni olduğu belli olmayan şiş takımlarını, serigrafi basılmış seccadeleri, Osmanlı’da hiç bir zaman kullanılmamış olan alüminyum döküm arap model palaları. Plastik nargileleri. Folklor giysileri giydirilmiş plastik bebekleri. Orlondan örülmüş köy çoraplarını akıl edip, tasarlamış ve üretmiş olan insanları hep merak ettim. Sonra onların da sahici olmadıklarını gördüm. Hiç biri yaptığı işi sevmezdi. Karşı cephenin verdiği bir tek ortak cevap vardı: O kadar biliyorsan kendin yap.
- Peki siz nasıl ‘Kendiniz yapmaya’ karar verdiniz?
- Gözümün önünde yıllar önce Topkapı Sarayı’nı gezerken vitrinde gördüğüm, bir Türk zenaatçısının yapmış olduğu kurmalı sarkaçlı bir saat, karşımda kapı gibi duruyordu. Hani kursan çalışacak. İşlemeli ibrikler, sahanlar, dokumalar, süs eşyaları ve yazı gereçleri. Hepsi sahici. Buharlaşmadı ya bütün bunları yapanlar, *zenaatçılar. Şimdilerde neredeler? Onların çırakları, kalfaları, ustaları, oğulları olmadı mı? Zaten o günlerde sanatçı değil de, zenaatçı diye tanımladığımız kişilerin ürünleri bugün müzayedelerde büyük paralara el değiştiriyor. Bir yanda Topkapı Sarayı ve çocukluğumun sahiciliği. Diğer yanda, bence günü kurtarmak adına kendini kurtaramayan bir kuşak bıraktık gerilerde. Bir misyon yükleyip yarınlara göndermeye çalıştığım, belgesel, hikayesi olan, kimi sınırlı sayıda üretilen ürünlerle, ülkemin değerlerine dokunabilmeye gelmişti sıra. Vitrinden bana fısıldayan sarkaçlı saat gibi, yarınlara gönderebileceğim, kafalara sorular takan gerçek ürünler tasarlamalıydım.
ÖZEL TASARIMLI ÜRÜNLER EL MAHARETİYLE YAPILIR
- Bu eserleri yaparken nasıl bir teknik kullanıyorsunuz?
- Ürün tasarımları ve üretim aşaması, üretilecek ürünün niteliğiyle yakından ilgili. Müze replikası bir ürünün veya yeni bir tasarımın modellenmesi farklılık gösterir. Ürünler bilgisayarlarda tasarımlanıyor. Laser (metal ve ahşap), asit indirme, sıvama, eksantrik pres ve santrifüj döküm tekniği ile elde edilen model çalışmalarının bir bölümü silikon kalıba alınır, sentetik polimer dökülür. Sentetik polimer boya pigmentleri ile farklı efektler elde edilir, aşındırmaya tabi tutularak antik görünüm verilir. Aynı polimer dökümler kimyasal olarak iletken hale getirilerek, elektroform yolu ile metal kaplanır. Metal kaplamalar, bakır, kalay, nikel,gümüş ve altın kaplanarak ayrılırlar. Oksitlenebilecek ürünlere özel bir lak takbik edilir.
- El maharetinin önemi nedir?
- Özel tasarım gerektiren kurumsal objelerin bir bölümü de, el maharetiyle modellenir. Koleksiyon ve kültürel objelerin tamamını kendimiz tasarımlamakta, atölyelerimizde üretmekteyiz. Ürünlerin kendi özel ahşap kutuları var. Ürünlerin büyük bir bölümü, koleksiyon ağırlıklı sınırlı sayıdadır. Uzun yıllara dayalı çalışmalarımızla bulduğumuz teknikler, patent ve ürün tasarım tescilleri ile koruyoruz. Bu bilgiler, ürünlerle verdiğimiz sertifikalarında mevcut.
MÜZE ESERLERİ DE FUTBOL KUPALARI DA ÜRETİYORUZ
- Neler üretiyorsunuz?
- Dünyanın en zengin medeniyetlerine ev sahipliği yapmış ülkemizin kültür zenginliği, eşsiz arkeoloji ve açık müzeleri olağanüstü malzeme sağladı. Bu topraklarda yeşeren tüm kültürler beni ilgilendiriyor. Antik Anadolu’nun Hitit Medeniyeti ile ilgili tasarladığım konsept çalışmaları, Kadeş Antlaşması da dahil Çorum Arkeoloji Müzesi’nde koleksiyonerleriyle buluşuyor. Yüzyılımızın en büyük tasarımcılarından endüstri mühendisi, mimari tasarımcı, toplum mühendisi, fütürist ve düşünür Jacque Fresco, günümüzün Leonardo Da Vinci’si olarak anılıyor. Konuk olarak geldiği ülkemizden bizim ürettiğimiz Yaradılış, Türeyiş ve Nuh Tufanı adlı tasarımı içeren tabletlerle uğurlanması büyük mutluluktu.
- Futbol kupaları da üretmişsiniz değil mi?
- Karnını doyurduğu lokantaya gelen turistlere satmak için tabaklar boyayan Picasso, sarayına sığındığı kral için saray müzikleri besteleyen besteci hem günü kurtarmış, hem de ölümsüz eserlerini finanse etmiş. Kendimi bu profilde görmem haddini bilmezlik olur. Ama ders aldığımı da söylemeliyim. Bir çok firma, kurum ve kuruluşun özel ödül, yıldönümü plaketleri ve anı objelerini tasarladım, ürettim. Son bir yılı hariç, on yıldır Türkiye Futbol Federasyonu’nun çıtasını yükselten tasarımlar, üretimler yaptım. Birinci Lig Kupası’nı, Ege Kupası’nı ve madalyalarını tasarladım. Bahçeşehir Üniversitesi on yıldır mezuniyet birincisine, ‘Altın Beyin’ ödülü veriyor. Alphons Daudet’nin, Altın Beyinli Adam adlı hikayesinden esinlenerek tasarımlanan ödül, hikayesiyle örtüşür nitelikte.
ELLERİMDE ON YILLIK HAYALİMİ TAŞIYORUM
- Osmanlı tören miğferlerini yapmaya nasıl başladınız?
- İki yılı ön hazırlık ve 20 yıllık birikimle bugün, ellerimde on yıllık hayalimi taşıyorum. Konkav formdaki ilk üretim hat eserleri sonrası Osmanlı tören miğferleri, koleksiyonerlerinin himayesinde zaman yolculuklarına başlayacak. Bu yolculuklarına at alınlıkları, kalkanlar, özel ve kutsal kılıçlar koleksiyonu eşlik edecek. 400-500 yıl sonra sınırlı sayıdaki üretimleriyle paylaşılabilir değerlere dönüştürülen orijinal replikalar, yüzyıllar sonra üretilmiş olan ilk örneklerdir. Ferman kutuları, rozet paneller, kaftan çalışmaları üst düzey koleksiyon armağanlara dönüştürülerek zaman içindeki yolculuklarına başladılar bile.
RAHMİ KOÇ KANYON’A GİTMEZ AMA ALAÇATI’YA GELİR
- İlk mağazanızı neden Alaçatı’da açtınız?
- Eşimin İzmirli olması nedeni ile son bir kaç yıldır tatilimizi Alaçatı’da geçirir olduk. Yan komşumuz ve aile dostlarımız Celal ve Nükhet’in ‘Bey Evi Otel’inin önünde oturuken gözümüze çarptı bu dükkan. Celal, dükkan açacaksan İstanbul’da Kanyon gibi bir yerde olmalı senin ürünlerin. İyi ama dedim, bir düşün. Rahmi Koç gidip Kanyon’dan alışveriş yapar mı? Yapmaz dedi Celal. Peki dedim, bu caddeden parmak arası terlikleri ve çiçekli şortu ile geçerken buraya uğrar mı? !!! Uğrar dedi Celal. Ve açtık. Tarih, belgesel ürün koleksiyonerleri ile üst düzey yöneticilerin uğradığı ve entellektüel sohbetlerin kurulduğu güzel bir buluşma yerimiz var şimdi.
Paylaş