Günde 150 hastaya bakarken hasta yakınından yumruk yedim

DÜN, 14 Mart Tıp Bayramı’ydı. Köşeme başladığımdan beri bir doktor, hele bir kadın doktor konuk etmediğimi fark ettim.

Doktor Didem Dereli, Türkiye’nin az sayıdaki endokrinoloğundan biri. Genç yaşına rağmen gerek yurt içi, gerekse yurt dışındaki başarılarıyla kendinden söz ettiren Dereli ile Türkiye’de doktor olmayı konuştuk.

>> Doktor olmaya nasıl karar verdiniz?

>> Çok küçüktüm karar verdiğimde. Babamın çok doktor arkadaşı vardı. Sanırım onlardan etkilendim. Her gittiğimiz yerde insanlar doktorlara sıcak davranırdı. İnsan ilişkileri de etkiledi.

>> Nerede eğitim aldınız?

>> Fen Lisesi’nde yatılı okuduğumdan bir daha yatılı okumak istemedim. Tek tercihle Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni kazandım.

>> Doktor olduğunuza memnun musunuz?

>> Açıkçası kurtarabildiğimden daha fazla insanın hayatını yitirdiğine şahit olacağımı bilsem yine olur muydum bilmiyorum. Türkiye’de doktorluk çok zor. Yurt dışına benzemiyor. Ben şanslı azınlıktanım. İzmir’in merkezinde iyi ortamda çalışıyorum. Ama birçok meslektaşım zor şartlarda, yapabileceği birçok şeyi yapamaz durumda çalışıyor.

>> Nasıl zorluklar bunlar?

>> Hastaneler yetersiz. İnsan hayatıyla uğraşmak sadece doktorun elinde değil. Bir ekip ve donanım işi. Tıp ilerledi ama ne yazık ki ülkemizin bir çok yerinde bir steteskopla doktorluk yapılması bekleniyor. Nöbet saatlerinde acil servislerinde sadece kan şekeri, üre, karaciğer fonksiyonlarının bakılabildiği hastaneler var. Bazı eksikliklerden hastalar kaybedilebiliyor ve doktorlar bu nedenle vicdan azabı çekiyor.

>> Hasta yakınları da doktorlara saldırıyor değil mi?

>> Ne yazık ki bu olaylar doktor sorunu gibi aksettiriliyor. Oysa doktor bir insanın acı çekmesini ya da ölmesini istemez. Ama acılı hasta yakını en kolay hedef olarak doktoru görüyor. Benzer durumlarda kurtulan hastaların olduğundan bahsediliyor ama hiçbir vaka birbirinin aynı değildir.

DÜN, 14 Mart Tıp Bayramı’ydı. Köşeme başladığımdan beri bir doktor, hele bir kadın doktor konuk etmediğimi fark ettim. Doktor Didem Dereli, Türkiye’nin az sayıdaki endokrinoloğundan biri. Genç yaşına rağmen gerek yurt içi, gerekse yurt dışındaki başarılarıyla kendinden söz ettiren Dereli ile Türkiye’de doktor olmayı konuştuk.

>> Doktor olmaya nasıl karar verdiniz?

>> Çok küçüktüm karar verdiğimde. Babamın çok doktor arkadaşı vardı. Sanırım onlardan etkilendim. Her gittiğimiz yerde insanlar doktorlara sıcak davranırdı. İnsan ilişkileri de etkiledi.

>> Nerede eğitim aldınız?

>> Fen Lisesi’nde yatılı okuduğumdan bir daha yatılı okumak istemedim. Tek tercihle Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni kazandım.

>> Doktor olduğunuza memnun musunuz?

>> Açıkçası kurtarabildiğimden daha fazla insanın hayatını yitirdiğine şahit olacağımı bilsem yine olur muydum bilmiyorum. Türkiye’de doktorluk çok zor. Yurt dışına benzemiyor. Ben şanslı azınlıktanım. İzmir’in merkezinde iyi ortamda çalışıyorum. Ama birçok meslektaşım zor şartlarda, yapabileceği birçok şeyi yapamaz durumda çalışıyor.

>> Nasıl zorluklar bunlar?

>> Hastaneler yetersiz. İnsan hayatıyla uğraşmak sadece doktorun elinde değil. Bir ekip ve donanım işi. Tıp ilerledi ama ne yazık ki ülkemizin bir çok yerinde bir steteskopla doktorluk yapılması bekleniyor. Nöbet saatlerinde acil servislerinde sadece kan şekeri, üre, karaciğer fonksiyonlarının bakılabildiği hastaneler var. Bazı eksikliklerden hastalar kaybedilebiliyor ve doktorlar bu nedenle vicdan azabı çekiyor.

>> Hasta yakınları da doktorlara saldırıyor değil mi?

>> Ne yazık ki bu olaylar doktor sorunu gibi aksettiriliyor. Oysa doktor bir insanın acı çekmesini ya da ölmesini istemez. Ama acılı hasta yakını en kolay hedef olarak doktoru görüyor. Benzer durumlarda kurtulan hastaların olduğundan bahsediliyor ama hiçbir vaka birbirinin aynı değildir.

DÜN, 14 Mart Tıp Bayramı’ydı. Köşeme başladığımdan beri bir doktor, hele bir kadın doktor konuk etmediğimi fark ettim. Doktor Didem Dereli, Türkiye’nin az sayıdaki endokrinoloğundan biri. Genç yaşına rağmen gerek yurt içi, gerekse yurt dışındaki başarılarıyla kendinden söz ettiren Dereli ile Türkiye’de doktor olmayı konuştuk.

>> Doktor olmaya nasıl karar verdiniz?

>> Çok küçüktüm karar verdiğimde. Babamın çok doktor arkadaşı vardı. Sanırım onlardan etkilendim. Her gittiğimiz yerde insanlar doktorlara sıcak davranırdı. İnsan ilişkileri de etkiledi.

>> Nerede eğitim aldınız?

>> Fen Lisesi’nde yatılı okuduğumdan bir daha yatılı okumak istemedim. Tek tercihle Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi’ni kazandım.

>> Doktor olduğunuza memnun musunuz?

>> Açıkçası kurtarabildiğimden daha fazla insanın hayatını yitirdiğine şahit olacağımı bilsem yine olur muydum bilmiyorum. Türkiye’de doktorluk çok zor. Yurt dışına benzemiyor. Ben şanslı azınlıktanım. İzmir’in merkezinde iyi ortamda çalışıyorum. Ama birçok meslektaşım zor şartlarda, yapabileceği birçok şeyi yapamaz durumda çalışıyor.

>> Nasıl zorluklar bunlar?

>> Hastaneler yetersiz. İnsan hayatıyla uğraşmak sadece doktorun elinde değil. Bir ekip ve donanım işi. Tıp ilerledi ama ne yazık ki ülkemizin bir çok yerinde bir steteskopla doktorluk yapılması bekleniyor. Nöbet saatlerinde acil servislerinde sadece kan şekeri, üre, karaciğer fonksiyonlarının bakılabildiği hastaneler var. Bazı eksikliklerden hastalar kaybedilebiliyor ve doktorlar bu nedenle vicdan azabı çekiyor.

>> Hasta yakınları da doktorlara saldırıyor değil mi?

>> Ne yazık ki bu olaylar doktor sorunu gibi aksettiriliyor. Oysa doktor bir insanın acı çekmesini ya da ölmesini istemez. Ama acılı hasta yakını en kolay hedef olarak doktoru görüyor. Benzer durumlarda kurtulan hastaların olduğundan bahsediliyor ama hiçbir vaka birbirinin aynı değildir.

Hastalarıma "Oğlumun sağlığı sizden daha önemli" diyemem

>> Genç kadın doktor gördüklerinde şaşırıyorlar mı?

>> Şaşırıyorlar. Eskiden daha zordu. İlk nöbetlerimden birinde acilde kalp krizi geçiren birine, müdahale ederken "Beni çoluk çocuğa bıraktılar, sen git doktor gelsin" diye bağırmaya başladı. Doktor olduğuma ikna edene kadar çok zorlandım. Şu an bile önce ’hemşire hanım’, sonra ’doktor bey’ en son ise ’doktor beyhanım’ diyorlar. Çünkü kafalarında doktorların genellikle orta yaşlı, erkek oldukları yerleşmiştir. O saygıyı hissetmesi, canını emanet etmesi zor oluyor.

>> Çok yoğun çalışmanız eşiniz ve çocuğunuz için sorun yaratıyor mu?

>> İyi ki doktor bir kocam var, yoksa beni çoktan bırakmıştı. Oğlum da durumu kabullendi. Oğlum 40 derece hastayken arka odada serum bağlı yatıyor, ben burada hasta bakıyorum. Doktor olarak kimseye "Benim oğlumun sağlığı sizinkinden daha önemli" diyemezsiniz.

SSK’dan istifa ettim, nedeni bir hasta yakınıydı

>> Siz hiç böyle kötü şartlarda çalıştınız mı?

>> İhtisasımı İzmir Tepecik Hastanesi’nde yaptım. 150 yataklı dahiliye ve 40 yataklı yoğun bakım servisi, gecede 800-900 hastanın başvurduğu bir acil serviste tek dahiliye uzmanı ve asistanı olduğunu düşünün. Gece boyunca gelen hastaların hepsine yetebilme şansınız yok. Bazen aynı anda gelen hastalardan birini tercih etmem gerekti, belki diğer hasta bunun sonucu kötü sonuçlara maruz kaldı. İzmir’in merkezindeki hastanelerde bile yanında doktor olmadığı için hayatını kaybeden hastalar olurken daha küçük yerleri düşünemiyorum bile.

>> Bu yoğunluk nedeniyle mi ayrıldınız?

>> Bazı ilaçları sadece endokrinolog yazabildiği için yüzlerce hastaya yetişmeye çalışıyordum ama mümkün değildi. Bir gün bahçede yürürken birisi gelip yanağıma yumruk attı. Yanağımda çökme kırığı oluştu. Kardeşinin hastanede benden kaç gündür randevu alamadığı için ölebileceğini, ölürse onun da beni öldüreceğini söyledi. O bölümdeki tek doktor olduğum düşünülürse hastalara sıra gelmesi gerçekten zordu. Ama benim yapabileceğim bir şey yoktu. Sistem böyleydi. Ben de istifa etmeye karar verdim. İstifa kararım bana o zamanın 65 milyarına patladı. Ben de, eşim de orta halli ailelerin çocukları olduğumuzdan 10 yıl çalışıp aldığımız tek evimizi sattık ve ben hayatımı satın aldım.

Maalesef artık hayal kurmayıp sadece yapabildiklerime odaklanıyorum

>> Sonrasında pişmanlık oldu mu?

>> Sonra tek başıma çalışmaya başladım. Çok çalışıyorum ki bugün geldiğim nokta bunun sonucudur. Üniversitede çalışmayı ben de isterdim. O dönem Tübitak’tan yurt dışı bursu da kazanmıştım. Ama koşullar hiçbirine izin vermedi.

>> Neler hayal ediyordunuz?

>> Benim hayalim bir laboratuvarda bilinmezlerle uğraşıp birşeyler keşfetmekti, ama Türkiye şartlarında mümkün değil. İnsanlar 25-30 yaş arası hala hayalleriyle yaşıyor. Ben de farklı birşeyler yapabileceğimi, iz bırakacağımı düşünürdüm. Projelerden vazgeçtim galiba. Yapabildiklerime odaklanıyorum.

>> Doktorlardan macera sporu yapan, bir çok hobisi olan var, sebebi ne?

>> Her gün hasta insanlarla karşılaşıp, en büyük acılarını dinleyip onları sakinleştirip çare bulabilmek kolay değil. Doktorluk sadece reçete yazıp, tıbbi bilgilerle iyileştirmeye çalışmak değil. Doktor-hasta ilişkisi gönül bağıdır. Ama doktorun da bir deposu var ve onu tüketmemek gerek. Bu yüzden doktorlar kendilerini ne mutlu edecekse onu yapıyor.

Tiroid düzgün tedavi edilirse kilo sorunu olmaz

>> İzmir’de Akdeniz tipi beslenme olduğu için daha şanslı mıyız?

>> Öyle olmalı ama orta yaşlı ve sosyal geliri düşük kişiler şişman. Çünkü sebze, protein yerine karbonhidratla doyuyor. Geliri iyi kesimin çocuklarında obezite var çünkü fast-food yaygın. Genç kızlar mankenlere özendiklerinden aşırı zayıf. Yani normal diyebileceğimiz kısım az.

>> Tiroid neden yaygın?

>> Toprağımızda, suyumuzda iyot eksik. Bu yüzden tiroid zarar görüyor. Genetik yatkınlığımız da var muhtemelen. Hepsi birleşince özellikle kadınlarımızın yüzde 50’si tiroid hastası oluyor.

>> Kilolar da tiroide bağlanır.

>> Ben dokuz yıldır tiroid hastasıyım. Tiroidim nedeniyle kilo almadım. Yersem alırım, yemez spor yaparsam almam. Tiroid düzgün tedavi ediliyorsa kilo sorunu olmaması gerekli.

"Dünyanın Gelecek Vaat Eden Genç Endokrinoloğu Ödülü"

>> Yurt dışında doktor-hasta ilişkisi nasıl?

>> İnsana yaklaşım farklı. Hasta-doktor ilişkisi daha dostça, olanaklar fazla. Doktor başına daha az hasta düşüyor, hizmet kalitesi artıyor. Tedavi sonrası sağlık hizmeti çok fazla. Burada çok evrak işiyle uğraşıyoruz. Hastaya ayrılan zamandan çalıyoruz.

>> Yurt dışında aldığınız önemli ödül var değil mi?

>> Dünya Endokrin Derneği 2003’te ’Dünyanın Gelecek Vaat Eden Genç Endrokrinoloğu’ ödülü verdi. Dernek, ABD’ye gönderdiğim çalışmamın ilginç, önemli, gelecekte açılımları olacak bir çalışma olduğuna karar verdi. Beni çok sevindiren bir ödüldü.

Doktorlar iç dünyalarını perdeliyor

>> Durumu kötü olana bu nasıl söylenir?

>> Sağlıklıyken, kendini öyle hissederken az ömrü kaldığını öğrenen olur. Bunun yaşı yok. Her bitiş, yaşam için erken.

>> Bazen doktorun ölümü rahat söylemesi rahatsız ediyor.

>> Hastaya kötü şey söylemeden, 15 dakika hazırlanırım, ağlarım, iç dünyam dağılır. Sonra profesyonelce yumuşak söylerim. İnsanız, içimizde fırtına kopar ama perdeliyoruz.

>> Yine de içselleştirdiğiniz bir olay oldu mu?

>> İlk kayıp unutulmaz . Benimki, kanserli bir gençti. Birbirini çok seven bir çiftti. Odadan çıkıp eşine söyleyemedim. İçeride olduğum sürece umutları yaşayacaktı.
Yazarın Tüm Yazıları