Paylaş
Taptaze ve kimyasal kullanılmayan her türlü sebze ve meyveyi, gerçek köy yumurtalarını yemiştim afiyetle kahvaltıya gittiğimde... Sonradan ben de abonesi oldum çitliğin... Her cumartesi, Pınar Kaftancıoğlu’nun gönderdiği listeden siparişlerimi seçip işaretliyorum ve 2 gün içinde tazecik domatesler, müthiş yayla salatalıkları, rokalar, yumurtalar, tarhanalar, hatta otlu börekler kargoyla teslim ediliyor, müthiş bir gönül rahatlığıyla yediriyorum oğluma...
Sonrasında basında da haberleri çıkmaya başladı çiftliğin. İpek Hanım’ın Çiftliği’ni kurana kadar farklı bir hayat hikâyesi olmuş Pınar Kaftancıoğlu’nun... Son olarak işlettiği su fabrikasını satıp, aldığı parayla erken yaşta emekli olup 70 haneli Nazilli Ocaklı Köyü’ne yerleşmiş. Ama yine boş duramamış, aldığı 5 dönümlük arazide önceleri kendi küçük kızı için yetiştirdiği ‘gerçekten’ kimyasal maddesiz, doğal gübreli ve 30 yıl önce nasıl yetiştiriliyorsa aynen öyle elde edilen ürünler ekmiş. Mahsul fazla gelmeye başlayınca önceleri İstanbul’daki eşe dosta sonraları istek üzerine Türkiye’nin her yerine kolilemeye başlamış.
Toplum destekli ilk tarım projesi
Bir anda iş büyüyünce Pınar Hanım, köyün neredeyse tüm kadınlarını işe almış. Hepsi ürünlerin toplanması, paketlenmesi, ekmeklerin pişirilmesi, böreklerin yapılması, makarnaların kesilmesi, tarhanaların hazırlanmasında çalışarak gelir sahibi olmuş. Profesyonel olmayan ama eşi işten çıkmış, borcu harcı olan ya da ek gelire ihtiyacı olan kadınlar, hem de sigortalı olarak çalışmaya başlayınca köyün havası da değişmiş. Pınar Hanım, yılbaşında attığı mesajda, bir müşterisinin köyde yaptıklarını Türkiye’nin ilk “Community-Supported Farming” yani ‘Toplum Destekli Tarım Projesi’ olarak tanımladığından bahsediyordu.
Nazilli Ocaklı Köyü’nden Tokyo’ya...
İpek Hanım’ın Çiftliği ürünleri ülke sınırlarını da aşmış bu arada. Pınar Hanım’ın yakın arkadaşı olan Fakir Baykurt’un kızı Işık Hanım aldığı ürünleri Japonya’da master yapan oğluna göndermiş. Düşünsenize Nazilli Ocaklı Köyü’nde üretilen granola, sebze çorbası ve makarna dünyanın öbür ucuna, taa Tokyo’ya gitmiş...
Bu kadar önemli bir iş başarmanın gururunu ve mutluluğunu sadece Pınar Hanım yaşamıyor kuşkusuz... Yeni yılımızı kutlamak için fotoğraf çektiren, çalışan kadınların yüzleri de aynı duygularla aydınlanmış. Darısı diğer köylerimizin başına...
Işıkkent’ten İzmir öyküleri
YAŞADIĞIMIZ şehir sadece caddeler, binalar, kafeler, alışveriş merkezlerinden mi ibaret? Değil elbette. Aslında her şehrin bir ruhu var, ilk anda görünmeyen, hemen hissedilmeyen. Bu ruhu yaratan ve şekillendiren ise yaşanmışlıklar, o şehre has öyküler... Biz yetişkinler bile İzmir’imizin geçmiş hikâyelerinin hepsini bilmiyor, ruhunu tam anlayamıyorken, gençler bunu nasıl yapsın? diye düşünürken Işıkkent İlköğretim Okulu’nun ‘İzmir Öyküleri’ projesini duydum...
Gençler ne kadar yaratıcı ve farklı projeler yaratabiliyor bazen... Okulun 6, 7 ve 8. sınıf öğrencileri ekim ayından bu yana üzerinde çalıştıkları İzmir temalı öyküleri kitaplaştırıyorlar. ‘İzmir Öyküleri’ isimli kitap için öğrencilerin yanı sıra İzmir’e gönül vermiş bazı yazarlardan da yazı istenmiş ve yazdıkları öyküler kitaba konmuş. İşin güzel tarafı kitabın gelirinin, Van depreminden sonra başlattıkları yardım kampanyasında kullanılacak olmaları...
Basın tanıtımı bugün yapılacak olan ‘İzmir Öyküleri’ kitabı velilere ve İzmir’i sevenlere ise haftaya yani 19 Ocak Perşembe akşamı düzenlenecek özel bir gece ile tanıtılacakmış. İzmir temalı sunumlar ve dinletilerle bezenmiş bu özel etkinlik ücretsiz ve herkese açık olacakmış... Daha fazla bilgi için telefon numarası 462 71 00-250...
Paylaş