Yurtdışında “An apple a day keeps the doctor away” yani “Günde bir elma doktoru uzakta tutar” diye yerleşmiş bir söz kullanılır. Bence çok da doğru. Çünkü kış aylarında sağlığımıza önem vermenin ve bağışıklık sistemimizi güçlendirmenin en lezzetli yollarından biri kesinlikle elmadır...
Elmanın en sevdiğim özelliği lifli yapısı. Bu sayede bağırsak tembelliğine iyi gelir. Bununla beraber kolesterol ve karbonhidratların emilimini düzenlemeye yardımcı çözünür bir lif olan pektin içeriği de en yüksek meyvelerdendir.
C vitaminiyle yorgunluğu azaltmaya yardımcı olur, sinir sisteminin düzgün çalışması ve bağışıklık savunması için gereklidir, demir emilimini arttırır. En etkili şekilde faydalanmak için elma çiğ, kabuklu veya kabuğu taze soyulmuş halde hemen yenmelidir. Çünkü C vitamini, havadaki ısı ve oksijene duyarlıdır. Taze ve hemen tüketilen elmalar, maksimum vitamin faydası sağlar. İçindeki bulunan polifenoller sayesinde antioksidanlar bakımından da zengindir. Bu da cilt dahil olmak üzere hücresel yaşlanmayı hızlandıran serbest radikallere karşı savaşarak elmayı yaşlanma karşıtı bir besin haline getirir. Ayrıca unutkanlığı önleyerek alzheimer’dan korunmaya da katkı sağlar.
Uyku problemi yaşayan kişilerin yine sıklıkla tüketmesi gereken bir meyve. Sinirleri yatıştırıp kan basıncını düşürmesi ve nefes alıp verişi rahatlatmasıyla daha rahat uykuya dalmaya yardımcı olur. Bunlara ek olarak, günümüzde kolon ve akciğer kanseri görülme sıklığının artması da sağlığa karşı önemli bir tehdit. Her gün 1 elma tüketmek içerdiği C vitamini sayesinde kanserli hücrelerin büyümesini önlüyor. C vitamini en yoğun olarak kabuğun alt kısmındadır. Ancak elmaları iyice yıkayarak yemek, bakteri bulaşma riskini azaltmak açısından büyük bir önem taşıyor. Potasyum, demir, magnezyum gibi minerallerden yana zengin bir kaynak.
Bağırsak sağlığımıza iyi gelmesi için biz evde eşim ve çocuklarımla beraber meyveleri mutlaka çiğ ve kabuklarıyla tüketiyoruz. Bu, lif ve antioksidan alımımızı arttırıyor. Posasıyla birlikte yapacağınız içecekler de vitamin ve mineral açısından zengindir. Ancak işlenmiş şeker içeren ticari elma sularından kaçının. Yine farklı meyve ve sebzelerle bir araya getirilmiş elma salataları, vitamin ve mineral çeşitliliğinizi arttırır. Bununla birlikte beslenmenizde çay ve smoothie şeklinde tüketmenizi de öneririm...
ELMALI SALATA (2 KİŞİLİK)
Soğan mutfaklarımızın vazgeçilmez lezzetlerinden biri olmanın ötesinde sağlığımız için çok faydalı bir besindir. İçerdiği vitamin, mineral ve antioksidanlarla dikkat çeker. Bu sebeple bugün sofralarımızın baş tacı olması gereken sebzelerden soğanı konuşacağız.
Birçoğumuz soğanın bağışıklık için ne kadar önemli bir besin kaynağı olduğunu biliyoruz. Özellikle kış aylarında soğan tüketmek, hastalıklara karşı direnci arttırabilir. Soğanın başka ne faydaları var derseniz size hemen şunları söylerim: Özellikle A vitamini, C ve
B vitaminleri açısından önemli bir kaynaktır. Ayrıca iyot, kalsiyum, demir, folat, magnezyum, fosfor, potasyum açısından da zengindir. Trigliserit ve kolesterol düzeylerini azaltan antioksidanlar içerdiği için kalp ve damar sağlığı üzerinde koruyucu etki gösterir. Kükürt ve kuersetinin içerdiğinden kan şekerinin dengelenmesini de sağlar. Yapılan çalışmalar soğandaki kuarsetinin yumurtalık, kolorektal gibi kanser türlerine yakalanma riskini azaltmaya yardımcı olduğunu gösteriyor. Ayrıca kuarsetin, alerjik reaksiyonlara yol açan histaminin bağışıklık hücrelerinden salınmasını engeller. Böylelikle soğanın astım veya alerjik problemleri olan kişilerde bağışıklığı desteklemeye yardımcı olduğu biliniyor. Yüksek lif içerdiği için sindirim sistemini de destekler. Ayrıca güçlü bir prebiyotik kaynağıdır. Yani bağırsaklardaki yararlı bakterileri besleyici özelliktedir. Kemik yoğunluğunu arttırır. O yüzden, osteoporoz riskini azaltıcı etki gösterebilir.
Çiğ mi pişmiş mi?
Bir diğer merak edilen şeyse soğanın çiğ mi yoksa pişmiş mi yenmesi gerektiği. Çiğ soğanın içerdiği besin maddeleri, soğan piştiğinde bazı faydaları kaybolduğu için pişmiş olana göre daha belirgin olabilir. Soğan çiğ yenmelidir çünkü çiğ hali antioksidan ve antikanserojen özellik gösteren sülfürlü bileşiklerden daha zengindir. Salatalarda, sandviçlerde veya mezelerde soğanı çiğ kullanmak tüketme şekillerinden sadece birkaçıdır. Her iki şekilde de soğan sağlık için faydalıdır. Ancak çiğ soğan mide ve bağırsak hassasiyeti olan kişiler için rahatsızlık oluşturabilir. Reflü, gastrit veya bağırsak intoleransı gibi problemleri olanlar soğan tükettiği zaman bu hassasiyetleri artabilir.
Bu durumda soğanı çiğ yerine pişmiş olarak yemenizi öneririm. Herhangi bir şikâyeti olmayan kişilerde yanma gibi hassasiyetlere yol açmaz.
Yani sağlığımıza sağlık katmak için soğanı sofralarımızdan eksik etmeyelim.
Vücudumuzda kansızlık belirtileri hissediyorsak yeterli ve dengeli beslenmeye dikkat etmemiz gerekir. İnsan vücudunda üretilen kan, bir yaşam sıvısıdır. Sağlıklı bir şekilde üretilebilmesi için yapısındaki vitamin ve minerallerin vücuda yeterli miktarda alınması oldukça önemlidir. Sağlıklı beslenmemek veya vücuttaki çeşitli hastalıklar nedeniyle kanın yapısına katılan ve kansızlığı önleyen demir, B12 vitamini ve folik asit gibi mikrobesin öğelerinin yetersizliği söz konusu olabilir. Bu durumda da ortaya kansızlık sorunu çıkabilir.
Kansızlık ya da anemi durumu vücuttaki organ ve dokulara yeterli derecede oksijen taşımak için gerekli miktarda sağlıklı kırmızı kan hücresi bulunmadığı zaman ortaya çıkar. Dolaşımdaki kırmızı kan hücrelerinin sayısında azalma olduğu zaman kansızlık meydana gelir. Bazı hastalıklar ve durumlar kırmızı kan hücrelerinin sayısında azalmaya neden olabilir. Özellikle doğurganlık çağındaki kadınların da yaşadığı en yaygın problemlerden biridir. Her ay olan âdet döngüsü de
buna zemin hazırlayan en önemli etmenler arasındadır.
YEŞİL YAPRAKLILAR İYİ GELİYOR
Eğer kansızlık problemimiz varsa hiç kuşkusuz yapabileceğimiz ilk şey bir hekim kontrolünden geçmek olacaktır. Buna ek olarak mutfağımızda eti, kuru baklagilleri, yumurtayı, ıspanağı ve limonu daha sık kullandığımızda beslenme açısından da gerekli desteği vücudumuza vermiş oluruz.
Kuzu ciğeri:
Narenciye mutfaklarımızda çok çeşitli kullanım alanlarına sahip. Salatalardan içecek tariflerine, tatlılardan soslara kadar geniş bir yelpazeye lezzet katabilirler. Ben de mutfağımda sıklıkla kullanırım bu şifa deposu, vitamini yüksek meyveleri. Özellikle C vitamini açısından mükemmel bir kaynak. Bağışıklık sistemimizi güçlendirir, cildimizi pürüzsüz ve esnek tutmada yardımcı olur. Günlük ihtiyacımız olan tüm C vitamini miktarını narenciye türü meyvelerden alabiliriz. Ayrıca B vitamini, potasyum, fosfor, magnezyum ve bakır gibi vücudun ihtiyacı olan vitamin ve mineralleri de içerir. Narenciye lif bakımından çok zengindir. Sadece bir fincan kesilmiş portakal 4 gram kadar lif içerir. Lifler, sindirim sağlığı ve kilo kontrolü gibi pek çok faydalı sağlık etkisine sahip. Sularını içmek veya bu meyveden yemek potasyum sitrat takviyeleri için doğal bir alternatif sunabilir.
Araştırmalara göre böbrek taşı, daha az narenciye yiyen insanlarda daha sık görülüyor. Bu meyveler, kansere karşı korunmaya yardımcı olabilecek flavonoidler de dahil olmak üzere, bir dizi bitki bileşiği içeriyor. Yapılan çalışmalarda, greyfurt yiyen kişilerde akciğer kanseri riskinin daha düşük olduğu, narenciyenin özofageal, mide, göğüs ve pankreas kanserlerine karşı da koruyucu olabileceği ortaya çıkarıldı. Japonya’da yapılan bir araştırmadaysa, bu meyveleri beslenmelerinde daha sık tüketen insanlarda kalp hastalığı ve inme oranlarının daha düşük olduğu saptandı. Ayrıca bir incelemede greyfurtun sistolik kan basıncındaki düşüşle bağlantılı olduğu da gözlemlenmiş...
İçindeki çözünebilir lif ve flavonoidler, iyi kolesterolü yükselterek kötü kolesterolü ve trigliseritleri de düşürüyor.
Narenciyedeki flavonoidlerin birçoğu kalbe çeşitli şekillerde fayda sağlayan güçlü antioksidanlar. Ayrıca flavonoidler sinir sistemindeki hücrelerin tahribatından kaynaklanan alzheimer ve parkinson gibi hastalıkları önlemeye de yardımcı. Tüm bu nedenlerle evde benim de sık sık yaptığım narenciyeli tariflerimi sizlerle paylaşıyorum...
Bağışıklık güçlendirici smoothie (2-3 kişilik)
NE LAZIM?
◊ 1 su bardağı mango dilimi (dondurulmuş)
Su içsem yarıyor diyenleri hemen hepimiz duymuşuzdur. Bunun sebebini anlamak için beslenme alışkanlıkları, genetik faktörler ve metabolizma gibi faktörleri göz önünde bulundurmak gerekiyor. Metabolizma odaklı beslenme, vücut metabolizmasını en iyi şekilde çalıştırmak ve enerji üretimini optimize etmek amacıyla beslenme alışkanlıklarını düzenlemeyi içerir. Bu beslenme yaklaşımında, kişinin enerji ihtiyacına uygun besinleri alması, metabolizma hızını arttırmak veya korumak adına önemlidir. Özellikle günümüzde sağlıklı beslenme kavramları giderek önem kazanırken metabolizma odaklı beslenme de daha çok dikkat çekmeye başladı.
Metabolizma, vücudun enerji üretme ve kullanma süreci. Bu karmaşık süreçte, alınan besinler enerjiye dönüştürülür, hücreler besinlerden aldıkları enerjiyi kullanarak fonksiyonlarını yerine getirirler. Metabolizma hızıysa kişiden kişiye değişebilir ve genetik faktörler, yaş, cinsiyet, aktivite düzeyi gibi faktörlerden etkilenebilir. Vücudun enerji üretimini hızlandırarak gün boyu enerji seviyelerini arttırır. Dengeli besin alımı ve uygun miktarlarda protein, karbonhidrat ve yağ tüketimi, vücudun ihtiyaç duyduğu enerjiyi sağlar. Metabolizma hızının arttırılmasıyla yağ yakımı desteklenir. Düzenli fiziksel aktivite ve protein açısından zengin beslenme, kas kütlesini korurken yağ yakımını arttırabilir. Yeterli protein alımı kas kütlesini korur ve bu da vücut ağırlığını kontrol etmeye yardımcı olur. Yeterli lif alımı, sindirim sistemini düzenler ve metabolizma hareketlerini destekler. Bu, bağırsakların düzgün çalışmasına katkıda bulunur. Kan şekerini kontrol altında tutar. Stabil kan şekeri seviyeleri, enerji dalgalanmalarını önler ve açlık hissini dengeleyerek sağlıklı bir kilo kontrolüne yardımcı olur. Metabolizmamıza yardım etmek için neler yapabiliriz, bakalım...
Dengeli tabaklar: Metabolizma, vücudun enerji üretimini sağlayan kompleks bir süreç. Dengeli bir beslenme, protein, karbonhidrat ve yağları doğru oranlarda içerir. Protein, kas kütlesini korur ve enerji harcamasını arttırabilir. Karbonhidratlar, hızlı enerji sağlar ve yağlar, hücre fonksiyonları için önemli. Bu üç besin grubunun dengeli bir şekilde alınması, vücudun enerji ihtiyaçlarını karşılamasına yardımcı olur. Dengeli bir tabak modeli için tabağınızdaki yemeklerin yüzde 70’i sebze, yüzde 10’u et, yüzde 10’u süt, yüzde 10’u tahıl grubundan oluşmalı.
Su tüketimine dikkat: Yeterli su içmek, metabolizmayı destekler. Vücut sıcaklığını düzenler, hücrelerin doğru çalışmasını sağlar ve toksinlerin atılmasına yardımcı olur. Bu sebeple kilo başına içeceğiniz 30-35 ml su vücudunuz için yeterli olacaktır. Örneğin 70 kg bir kişinin günlük içmesi gereken su miktarı (70x30-35 ml) yaklaşık 2-2,5 litredir.
‘Yemezsem metabolizmam çalışmaz’ yanılgısı: Yıllardır hepimize birçok zayıflama önerisinde ve diyetinde hep bu yanlış dayatıldı. “Günde 6 öğün ye, her 2 saatte bir ye, yemezsen metabolizman çalışmaz” Bir insan ne kadar sık ve çok yerse o kadar kilo alır. Çünkü ağzınıza attığınız her lokmada vücut o lokmayı hazmetmek için devreye girer. Özellikle insülin hormonu vücutta şekeri kullanan hormon olduğu için kendinizi sürekli insüline maruz bırakırsınız.
Egzersiz: Haftada sadece 150 dakika yapacağınız spor metabolizma hızınızı arttırabilir. Haftada 3 gün 50 dakika yapacağınız orta tempoda bir fiziksel aktivite kış boyunca yaşam standartlarınızı da arttırır.
Yeterli protein alın: Protein metabolizma için gerekli olan aminoasitleri sağlar ve enerji harcamasını arttırabilir. Günlük beslenmede yeterli miktarda protein almak şart. Yeteri kadar protein alınmadığında beslenmeye bağlı metabolizma hızı yavaşlayabilir. Bu sebeple süt ve süt ürünleri, yumurta gibi protein değeri yüksek gıdalar günlük beslenmede mutlaka bulundurulmalı...
Kış aylarında soğuk algınlığı, grip ve diğer solunum yolu enfeksiyonları ön plana çıkarken haliyle bağışıklık sistemimizi nasıl ayakta tutacağımızı merak ediyoruz. Bağışıklık sistemi kompleks bir yapıda olduğundan onu güçlendirmenin tek bir yolu ve çözümü yok. Güçlü bir savunma mekanizması için dengeli bir beslenmenin yanında sağlıklı yaşam alışkanlıkları edinmek, aktif ve hareketli bir yaşama sahip olmak birçok hastalıktan korunma konusunda adeta bir kalkan görevi görür. Etkili olmayacağını düşündüğümüz küçük sağlıklı alışkanlık değişiklikleri bile bağışıklığımız için büyük katkılar sağlar.
◊ Yeterli ve dengeli beslenme: Bağışıklık sistemini güçlü tutmanın ilk maddesi dengeli ve yeterli beslenmeden geçer. A, C, E gibi antioksidan vitaminleri içeren yumurta, süt, yoğurt, kefir, balık, koyu yeşil sebzeler (ıspanak, tere, roka, maydanoz, brokoli, yeşil biber vb.) öğünlerinizde olsun. Özellikle lahana yüksek lif oranına sahiptir ve polifenoller, kükürt bileşikleri dahil olmak üzere güçlü antioksidanlar içerir. Beyaz ve karalahanayı, beyaz lahanın çok sevdiğimiz turşusunu, kışın beslenme düzenimize muhakkak eklemeliyiz. Somon, taze ton balığı, sardalya, ringa, uskumru gibi balıklar; kuruyemiş ve yağlı tohumlardan ceviz, badem, keten tohumu, ay çekirdeği, kabak çekirdeği, susam, yerfıstığı, fındık gibi besinler porsiyon kontrolü yaparak tüketilmeli. Aksi halde kış mevsiminde iştahı azaltan kolesistokinin hormonu baskılanacağından bu, fazla yemeye ve kilo almaya da sebebiyet verebilir.
◊ Uyku: Sağlıklı bir uyku düzeni, bağışıklık sisteminin doğru bir şekilde çalışmasını sürdürmesi için destek oluşturur. Savunma sisteminde görevli olan bağışıklık proteinlerinin üretiminin sistematik bir şekilde devam etmesi için de yeterli uyku gerekli. Bununla birlikte uyku esnasında bağışıklık sisteminde meydana gelen sitokin artışı gibi gelişmeler, savunma sisteminde antijenleri tanıma, doğru antijene doğru savunma yanıtını geliştirme gibi fonksiyonları da güçlendirmiş olur.
◊ Hareket: Düzenli bir şekilde yapılan egzersiz, vücuttaki iltihabı azaltır, zararlı organizmalarla savaşan hücrelerin yenilenmesini sağlar. Yapmaktan hoşlandığınız, düzenli bir şekilde sürdürebileceğiniz herhangi bir sporu haftada en az 150 dakika olacak şekilde yapabilirsiniz. Tempolu yürümek, koşmak veya bisiklete binmek gibi aktiviteler bunlardan biri olabilir.
◊ Sıvı tüketimi: Susuzluk baş ağrısına neden olabilirken, fiziksel performansı, odaklanmayı, ruh halini, sindirimi, kalp ve böbrek fonksiyonlarını olumsuz biçimde etkileyebilir. Bunlar vücudu hastalıklara açık hale getirir. Bu noktada önemli olan, su içmek yerine, çay, meyve suyu, kahve veya yüksek miktarda şeker içeren diğer içecekleri tercih etmemektir.
◊ Alkol ve sigara: Yüksek miktarda ve sık tüketilen alkol, bağışıklık sisteminin uyum içinde çalışmasını etkiler. Sigara da içerdiği pek çok zararlı kimyasal madde sebebiyle çeşitli sağlık problemlerine neden olur. Sigara dumanının da solunum yolları üzerinde olumsuz etkileri vardır.
ŞİFA DEPOSU ÇORBA (2-3 KİŞİLİK)
Kasım ayı boyunca süren vegan ayı için birçok farkındalık etkinliği düzenleniyor. Ben de bu hafta son dönemin adından çok sık söz ettiren bu beslenme biçimi hakkındaki görüşlerimi aktarmak istedim. 1800’lü yıllarda önce hayatımıza hayvansal proteinin tüketilmediği vejetaryenlik girdi. Daha sonra bu kavram genişleyerek, hayvansal hiçbir ürünün kullanılmadığı veganlığa dönüştü. Veganizm temelde et ve hayvansal ürünlerin tüketiminden kaçınarak, bitkisel bazlı bir yaşam tarzını benimsemeyi içerir. Sadece bireylerin sağlığı için değil, aynı zamanda gezegenimizin ve hayvanların geleceği için de büyük bir anlam taşır. Veganlığın en temel nedenleri, hayvanların acı çekmesini önlemek ve onların yaşam haklarına saygı göstermektir.
Vegan beslenme kısa vadede insan sağlığına pek çok fayda sunabilir. Bitki temelli bir beslenme şekli olduğu için kilo kontrolünü de destekleyebilir. Çünkü genellikle daha az doymuş yağ ve kalori içerir. Aynı zamanda lif açısından zengindir ve bu, tokluk hissini arttırabilir. Lif miktarı daha yüksek olduğu için sindirim sistemi sağlığını da destekler. Daha fazla lif tüketimi, kabızlık riskini azaltır ve bağırsak sağlığını iyileştirebilir. Kısa vadeli kardiyovasküler sağlık üzerinde olumlu etkiler sunar. Düşük doymuş yağ içeriği ve kolesterolün azalması kan basıncını düzenler ve kalp-damar sağlığını iyileştirir. Bazı çalışmalarsa kısa süre içinde vegan beslenmeye geçmenin kan basıncını düşürdüğünü gösteriyor. Bol miktarda meyve, sebze, baklagiller ve tam tahıllar içeren bu beslenme, vücuda gerekli vitamin, mineral ve antioksidanları verir. Bu da daha dinç hissetmemizi sağlayabilir.
Ancak uzun süre vegan beslenmenin sonuçlarına da dikkat etmek gerekir. Bu gibi konularda kulaktan dolma bilgilerle ya da duygularımızla hareket etmemeli, bilimsel ve matematiksel olarak değerlendirmeliyiz.
İnsan hem etle hem bitkiyle beslenen bir canlı. Yani siz birini tamamen hayatınızdan çıkardığınızda yerine yeteri kadarını koyamazsanız sağlık problemlerini de beraberinde getirebilirsiniz. Avrupa Obezite Kongresi haftanın iki günü vegan, beş günü de yağı azaltılmış Akdeniz diyetinin en doğru beslenme olduğunu açıkladı. Protein diyetleri de vücutta dejeneratif etki yaratıyor. Bu sebeple biz herkese beslenme yetersizliği olmayan kalori kısıtlaması öneriyoruz. Kısa ve uzun vadede insan sağlığı üzerinde olumlu etkileri olabilir ancak vegan beslenmeye geçiş, kişisel sağlık durumu, yaş, cinsiyet ve genetik faktörlere bağlı olarak değişebilir. Önce bir doktordan veya beslenme uzmanından tavsiye almak çok önemli... Uzun vadede mutlaka B12, demir, omega-3 ve kalsiyum eksikliğine karşı dikkatli olunmalı.
Bitki temelli bir beslenme şekli olduğu için kilo kontrolünü destekleyebilir.
FIRINDA FALAFEL TARİFİ (4 KİŞİLİK)
Genellikle yemeklere katılmış hafif bir süs ve hoşluk gibi görünse de benim süper kahramanlar dediğim filizler, sağlığımız için çok büyük faydalar taşıyor. Baklagil filizleri, mercimek, nohut, fasulye, bezelye gibi bitkilerin tohumlarının ilk filizlenme aşaması ve bitkisel bazlı protein kaynağıdır. Özellikle vejetaryen ve vegan beslenenler için önemli bir protein kaynağı olarak öne çıkar. Ayrıca düşük yağ içeriğiyle kalp sağlığını destekler. Yüksek miktarda sindirim sisteminizin düzenli çalışmasına yardımcı olan diyet lifi içerir. Bu lifler, sindirim sistemini düzenler ve kabızlık sorununu önler. Aynı zamanda tokluk hissi sağlayarak kilo kontrolüne yardımcı olur. Magnezyum, demir, potasyum ve çinko gibi önemli mineralleri bolca içerirler. Bu mineraller, kemik sağlığından enerji üretimine kadar bir dizi vücut fonksiyonunu destekler. Vücudu serbest radikallerin zararlı etkilerine karşı koruyan antioksidanlarla doludurlar. Bu, kanser, yaşlanma ve diğer kronik hastalıkların riskini azaltabilir. Araştırmalar, düzenli tüketiminin kolesterol seviyelerini düşürebileceğini ve kalp sağlığını olumlu bir şekilde etkiledığini de gösteriyor.
O zaman hepinizin aklına şu soru gelmiş olabilir: ‘Baklagil filizleri, baklagiller kadar protein içerir mi?’ Filizlendirme özellikle tahıl ve kuru baklagillerin besleyiciliğini arttırıyor olabilir. Yapılan araştırmalara göre hem tahıl hem de kuru baklagillerin yapısında bulunan proteinler (albumin, globulin, glutelin, prolamin), çimlendirme esnasında proteolitik enzimler (proteaz) tarafından oligopeptitlere, peptitlere ve aminoasitlere hidrolize olur. Bu şekilde besinlerin biyoyararlılığında artış meydana gelir. Filizlendirme protein miktarını arttırırken aynı zamanda sindirimi de kolaylaştırır ve alerjenik proteinlerin miktarını azaltır.
Bu tip besin değeri yüksek doğal kaynakları öğünlerimize eklemek gelecek için iyi bir yatırım.
Çorba, salata, omlet, sandviç, garnitürler, tahıllı ekmekler, yoğurt üzerine ve hatta smoothie gibi pek çok yiyeceğe ekleyebilirsiniz. Besin değeri hayli yüksek olduğu için ben de mutfağımda sıklıkla kullanıyorum. Taze veya donmuş olarak da tüketebilirsiniz. Örneğin mercimek filizli bir salata veya yoğurt, yulaf, meyve ve buğday filizli bir öğünle depoladığınız yağları harekete geçirebilirsiniz. Beslenme seçimlerimiz sağlığınızın temelini oluşturur, bu yüzden öğünlerimize dahil etmek, gelecekteki sağlığımız için önemli bir yatırım olabilir. Önemli olan, çeşitli besinleri deneyimleyerek vücudumuza farklı faydalar sağlayan dengeli bir beslenme alışkanlığı oluşturmak...
KARABUĞDAY FİLİZLİ KÂSE (1 KİŞİLİK)
NE LAZIM?