Paylaş
Her ne kadar “İsmet Paşa’nın oğlu” sıfatı peşini hiç bırakmasa da kalıpların ve protokol kurallarının dışında yaşamaya gayret etti. Mevhibe ve İsmet İnönü’nün ortanca oğlu Erdal, 6 Haziran 1926’da Ankara’da dünyaya geldi. Ankara Gazi Lisesi ve Ankara Üniversitesi Fizik Matematik Bölümü’nü bitirdi.
Atatürk’ün vasiyetinin maddelerinden biri de silah arkadaşı İsmet İnönü’nün çocuklarının yüksek tahsillerinin karşılanmasıydı. Bu vasiyet ile ABD’de California Teknoloji Enstitüsü’nde yüksek lisans ve doktora yaptı.
SİYASETE DAMGA VURDU
Profesör olarak ODTÜ’ye girdi. Önce dekan ardından rektör vekili oldu. 1970’te de ODTÜ Rektörlüğü’ne seçildi. Çok gergin bir atmosferde bu görevi sürdürdü.
Alanında dünyadaki sayılı isimlerinden biriydi.
12 Eylül darbesinin ardından kendisini siyasette, SODEP’in başında buldu.
SODEP ile Halkçı Parti’nin SHP çatısı altında birleşmesinden kısa bir süre sonra da partinin Genel Başkanı oldu.
Deniz Baykal’ın parti içi salvolarına karşı hep başarı kazandı. 29 Kasım 1987 seçimlerinde “Özal tarafından beş yıl daha bir limon gibi sıkılmaya gücünüz var mı?” diyerek yürüttüğü kampanyası siyasete damga vurdu. Hâlâ konuşulur.
1989’da yerel seçimlerde, 1991’de de genel seçimlerde başarı kazandı. DYP Genel Başkanı Süleyman Demirel ile kurduğu koalisyon hükümetinde Başbakan Yardımcılığı yaptı.
Türkiye’de kendi isteğiyle siyaseti bırakan ender isimlerden biri olarak tarihe geçti.
Ama Erdal Bey, bütün bu anlattıklarımdan fazlasıydı ve çok derin izler bıraktı siyaset dünyasında. Mütevazıydı. Korumalarını atlatıp Ankara sokaklarında gezmişliği vardı.
İnce esprileriyle meşhurdu.
7 HAZİRAN 1993
SEVİNÇ, BEN KEDİ MİYİM?
Daha önce partililer tarafından omuzlara alınmamak için yere yattığını yazmıştım.
2007’de vefatının ardından Hürriyet’te yayınlanan haberde diğer esprileri bir araya toplanmıştı.
- Seçim otobüsünün önüne atlayan seçmen “Ölürüm yoluna” deyince cevapı yapıştırmıştı: Dur ölme. Bir oy, bir oydur.
- SHP Genel Başkanlığı döneminde sol parti liderleriyle gittiği restoranda garsonun “Bir şey almak ister misiniz?” sorusuna “Teşekkürler biz birbirimizi yiyeceğiz” yanıtını vermişti.
- Mutfaktan “Koş Erdal, fare var” diye bağıran eşi Sevinç Hanım’a, “Ne yapayım Sevinç? Ben kedi miyim?” demekten geri durmamıştı.
- Ceketini tutmak isteyen görevliyle girdiği mücadeleyi “Ne o, sen mi giyeceksin yoksa?” diyerek kazanmıştı.
Erdal Bey, 81 yıllık yaşamının sadece 12 yılını aktif siyasete ayırdı. Genel Başkanlık’tan feragat etmeyi bildi. Hatta liderliği bıraktıktan sonra kısa bir süre Dışişleri Bakanlığı’nı üstlendi.
31 Ekim 2007’de kansere yenildiğinde kendine has üslubu, kuralları zorlayan kişiliğiyle gündelik politikada alternatif bir yol açmayı başardı.
1 KASIM 2007
Her ne kadar önemli bir iz bıraksa da, uluslararası bilim dünyasının şapka çıkardığı bir fizikçi olarak siyasette misafirdi.
BUNLAR DA VAPUR KORSANI
Türkiye gibi tüm dünya da bir dönem uçak korsanlarından çok çekti.
Ama Türkiye 1978 yılında çok ilginç bir korsanlık hadisesi yaşadı.
30 Mayıs günü Atatürk Eğitim Enstitüsü’nün öğrencileri okula gitmek için Karaköy iskelesinde toplanmıştı. Toplanan öğrencilerin bir kısmı sağcı, bir kısmı solcuydu.
ÇEK VAPURU ÜSKÜDAR’A
Her iki grup da iskeleye yanaşan Pendik isimli vapura bindi.
Vapur Kadıköy iskelesine olaysız yanaştı. Yolcular vapurdan indi. Bu sırada otobüs duraklarına yürüyen solcu öğrencilerin üzerine ateş açıldı. Bir genç kız boynuna isabet eden kurşunla felç oldu. Dört öğrenci de yaralandı.
Ortalık savaş alanına dönmüştü.
Ateş açan öğrenciler rıhtımdaki Pendik isimli vapuru ele geçirdi.
Korsanlar Kaptan Necip Ulu’yu silahla tehdit ederek rıhtımdan ayrılan vapuru Karaköy yerine Üsküdar’a kaçırdı. Kaptan telsizle Üsküdar’a gittiklerini Şehir Hatları’na bildirmişti ama polis, Karaköy iskelesinde bekliyordu.
1 HAZİRAN 1978
Hürriyet’te yayınlanan habere göre vapurun kaçırıldığı polise haber verilmedi. Korsanlar da Üsküdar’a yanaşan vapurdan ellerini kollarını sallaya sallaya inip uzaklaştılar.
Bu seferden sonra kaptan da polise ifade vermeden nöbetini devredip ortadan kayboldu.
Korsanların işi “fazla rast gitmişti.”
Ve herhangi bir hukuki sonucu olmadı. Oysa silahlar patlamış, insanlar ağır yaralanmıştı.
Paylaş