Paylaş
Dijital platformlardı, YouTube’du, internet yayınlarıydı derken, bugün istenilen her şeyi izlemek mümkün.
Oysa 1990’ların başına kadar Türkiye’de sadece TRT yayınları vardı.
Hem radyoda hem de televizyonda TRT kanalları dışında hiçbir ses ve renk yoktu.
Önce 1989’da Star TV kuruldu. Ardından başka kanallar izledi onu.
Ama esas yaygara 1990’ların ilk yıllarındaki özel radyo furyası ile koptu.
Hemen her şehirde onlarca özel radyo kuruldu.
O güne kadar sadece devletin sözlerinin duyulduğu Türkiye, bir anda çok seslilikle tanıştı.
‘İSTEMİYORUM BABA’
Gençler sabahlara kadar radyolarda yayınlanan programları dinliyor, özgürlüğün tadına varıyordu.
Derken hükümet, 1993 Mart’ta hukuki alt yapısı olmadığı gerekçesiyle özel radyoların kapatılması kararı aldı.
Ulaştırma Bakanlığı, valiliklere yazı göndererek, radyo istasyonlarının yayınlarının durdurulmasını istedi.
Başbakan Demirel, “Kentlerde telsiz muhaberatı yapılamaz hale geldi” diyerek bu karara açık destek verdi.
Koalisyon dönemiydi. Hükümetin DYP kanadı radyoların kapanmasını isterken, SHP kanadı karara sert biçimde karşı çıkıyordu.
Radyocular da kapanmak değil, yasal altyapı istiyordu.
Radyolar kapanmadan bir gün önce imalı şarkılar çaldılar.
Bunlardan en çarpıcısı, “Baba” lakaplı Demirel’e gönderme yapan bir şarkıydı. Rüya Ersavcı’dan ‘İstemiyorum Baba...’
1 Nisan 1993’te tüm radyolar mühürlendi.
SEMRA HANIM’DAN DESTEK
Çok sesliliğe hızla alışan Türkiye’de radyoların sesinin kesilmesi büyük tepkilere neden oldu.
Tüm Türkiye’de “siyah bant” eylemi başladı.
Herkes araçlarının radyo antenlerine siyah kurdele bağlıyordu. Bu rüzgâr bir anda bütün Türkiye’yi kapladı.
Hatta bu eyleme Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın eşi Semra Özal da katıldı.
Semra Hanım, aracının arkasındaki iki antene siyah bant takarak Ankara sokaklarında dolaştı. Hürriyet’e de, “Ben gençlerden yanayım. Özel radyolar açılana kadar protestomu sürdüreceğim ve bu siyah kurdeleleri çıkarmayacağım” dedi.
Hükümet de kaynıyordu. DYP’li Meclis Başkanı Cindoruk kararı eleştirenler arasındaydı:
“Bütün mikrofonların susturulduğu bir ülkede bir mikrofon bulduğum için kutlu ve mutluyum.”
Özel radyolar, uluslararası sulardaki gemilere kurdukları vericilerle yayın yapmaya bile kalkıştı.
Ama özgürlük rüzgârı çok fazla engellenemedi.
Radyoların kapanmasından 4 ay sonra Anayasa değişikliği ile devlet tekeli kaldırıldı, özel yayıncılığın önü açıldı.
Meclis’te Refah Partisi dışındaki partilerin desteğiyle Anayasa değişikliği Meclis’te kabul edildi.
Belki de gelmiş geçmiş en geniş katılımlı protesto sonuca ulaşmış oldu.
AKTÖRÜN BIYIKLISI MAKBULDÜ
Türk toplumunda bıyık oldum olası önemli bir yer tutar.
Her ne kadar 1990’larda Tansu Çiller’in Başbakanlığı döneminde AB hedefiyle “bıyıksız erkek” hareketi başlasa da Türk erkeği bıyıktan vazgeçmedi.
1971’de Hürriyet “Sinemanın ünlü artistlerine göre bıyık bir erkeklik sembolü” başlıklı haberinde Yeşilçam yıldızlarına dikkat çekiyordu.
Habere göre Avrupa’da aktörlerin bıyık bırakması rejisörler tarafından yasak edilmişti.
Türkiye’de ise aktörün “bıyıklısı” makbuldü.
Ayhan Işık
Örneğin Ayhan Işık, sinemaya başladıktan sonra bıyık bıraktığını söylüyordu:
“Film icabı bıyık bıraktım. O günden sonra da kesmedim. Bence bıyık, bıyıktır ve erkeğe yakışır.”
Kartal Tibet de sinemaya başladıktan sonra bıyık bırakmaya başlayanlardan.
BIYIKSIZ ERKEK Mİ OLUR?
Ayhan Işık’ın en yakın arkadaşı Sadri Alışık ise daha netti:
“Bıyık mı? Yahu bıyıksız erkek olur mu? Ben bıyık konusunda eşimle çok iyi anlaşırım. Çolpan, bıyığın bana yakıştığını söyler. Bu yüzden de bıyıklarımı kesmem.”
Yılmaz Güney, bıyığın “erkeklik sembolü” olduğunu söylüyor ve “Bıyık Türk erkeğine yakışır” diyordu.
Yeşilçam’ın iyi yürekli kötü adamı Erol Taş, bir gün olsun bıyıklarını kesmeyi düşünmediğini anlatıyordu:
“Bıyık erkeğin işidir. Bıyıklarımdan son derece memnunum.”
“Bence bıyık sert erkek havası veriyor” diyen Fikret Hakan, Avrupa’da pek bıyıklı aktör bulunmadığını söylüyordu:
“İngiltere’de benim Türk olduğumu hemen anladılar.”
Kendine özgü bıyıklarıyla tanınan Öztürk Serengil ise eksik saçlarından şikâyetçiydi:
“Saç döküldü, bıyık kaldı. Bıyıklarımdan son derece memnunum. Şöhretimi bıyıklarıma borçluyum.”
Son yıllarda sadece bıyık değil, sakal da yeniden moda oldu.
Üstelik sadece Türkiye’de değil, dünyada da.
Artık Türklere özgü olmaktan da biraz çıktı.
SOVYETLER’İN İLK YARIŞMASINI KAZANMIŞTI
Sovyetler Birliği’nde güzellik yarışmaları yasaktı.
Ta ki Gorbaçov dönemindeki “glasnost ve perestroyka” (açıklık ve yeniden yapılanma) politikası başlayana kadar.
Bu politika ülkede birçok şeyle birlikte güzellik yarışmalarının da önünü açtı.
Ülkedeki ilk uluslararası güzellik yarışması 22 Ocak 1989’da “Miss Charm” (Bayan Cazibe) adıyla Moskova’da düzenlendi.
Yarışmaya 1988 Türkiye Güzeli Meltem Hakarar da katıldı.
Hakarar yarışmada birincilik ödülünü kazanmakla kalmadı, “Halk Güzeli” ve “Zarafet Güzeli” de seçildi.
Hakarar, bu yarışmadan sonra hep “Dünya Güzeli” olarak anıldı.
Oysa Tayvan’daki Kainat Güzellik Yarışması’na da katılmış ama dereceye girememişti.
Paylaş