Paylaş
1.Dünya Savaşı sonunda Şam düşünce ailesiyle Adana’ya yerleşti.
Ailesi onu okula göndermek yerine evde özel dersler aldırdı.
Afganistan kraliçesi Süreyya’nın kardeşi Prens Fettah Bey ile evlendi, Afgan Kraliyet ailesine girdi.
Pakize Tarzi
Kızı Zeynep Hanım, Osmanoğulları’ndan Ertuğrul Osman Efendi ile dünya evine girdi. Böyle anlatınca bir saraylının hikâyesini dinlemiş gibi olabilirsiniz.
Ama gerçek hiç de öyle değil.
Hikâyeyi başa saralım.
19 Ekim 2004 tarihli Ayda Kayar’ın haberinden okuyalım.
BOĞAZ’I YÜZEREK GEÇEN İLK KADIN
Pakize Tarzi, 1912’de Halep’te doğdu. Çocukluktan itibaren doktor olmayı kafasına koymuştu. Bu ideale tutulmasının hikâyesi ise ilginçti.
Pakize-Fettah Tarzi, kızları Zeynep (solda) ve Fatma ile.
Eve doktor misafir geleceği zaman gümüşler parlatılır, en güzel çay takımları çıkarılırdı. Doktorlara gösterilen ihtimam, onu bu mesleğe âşık etti.
Ailesinin karşı çıkmasına rağmen İstanbul Tıp Fakültesi’ne girdi. Sınıftaki tek kız öğrenciydi. Aynı zamanda İstanbul Boğazı’nı yüzerek geçen ilk kadın unvanının da sahibiydi.
Tıp fakültesini 1932’de bitirdi, artık kadın hastalıkları-doğum alanında ilk kadın asistanıydı. Aynı zamanda Türkiye’nin ilk kadın jinekoloğu oldu.
Doçentlik tezi kabul edildi. Ama ders anlatımı sınavında 45 dakikayı tamamlamadığı için doçentliği reddedildi.
Bunun üzerine üniversiteden istifa etti ve Türkiye’nin ilk özel kadın doğum kliniğini Nişantaşı’nda açtı.1998’e kadar da aktif olarak çalıştı.
26 TEMMUZ 1998
PRENSLE GÖZ GÖZE GELDİ
Prens Fettah Bey ile ilk karşılaşması da enteresandı. Tam bir prenses hikâyesi. Bir gün okulda müthiş bir hareketlilik vardı. Duvarlar boyanıyor, temizlik yapılıyordu. Afgan Prensi’nin geleceği söyleniyordu.
Gerçekten de Fettah Bey okuldaydı. Pakize Tarzi ile kısa bir an, birkaç saniyecik göz göze geldiler.
Bu ilk karşılaşmanın ardından Prens Fettah Bey’in akrabaları, Pakize Hanım’ın Şişli’deki evlerinin üst katına taşındı. Prensin ziyareti sırasında tekrar karşılaştılar ve evlendiler. Birlikte Roma’ya yerleştiler. Ama Pakize Tarzi’nin doktorluk yapma hem de ülkesinde çalışma arzusu ağır bastı.
Bu yazıda faydalandığım Zeynep Güven’in 26 Temmuz 1998 tarihli haberinde Pakize Tarzi için “Beyaz atlı prensini buldu ve onu atından indirdi, kendi yoluna devam etti” deniliyordu. Pakize Hanım kraliyet
ailesine girmesine rağmen hayallerinden, ideallerinden hiç vazgeçmedi.
18 Ekim 2004’te, Nişantaşı’ndaki evinde hayata veda ettiğinde hâlâ okuyup yazıyordu. 92 yaşındaydı.
Pakize Hanım’ı, röportajındaki şu sözleriyle hatırlayalım:
“Kadın dediğin istediğini yapmalı bence. Kendine mahsus hissiyatı var, istikameti var. Aklı, fikri, feraseti var.”
19 EKİM 2004
EVLATLIKTAN REDDETTİ, BOŞ TABUTU DEFNETTİ
19 Ekim 1962 sabahı Rize’deki kabristanda Hakkı Demircan isimli bir adam elinde kazma kürek, mezar açıyordu.
Onu görenler yanaşıp “Başın sağ olsun” deyip, kimi kaybettiğini sordular.
“Oğlum Abdurrahim öldü” yanıtını alanlar şaşırdı.
Rize küçük yerdi.
20 EKİM 1962
Müftü Mahallesi’nde yaşayan Hakkı Demircan’ın oğlunun vefatından kimsenin haberi olmamıştı.
Haber kısa sürede şehre yayılınca gerçek de anlaşıldı.
Demircan’ın oğlu, kendi rızası dışında bir kadınla evlenmiş, üstüne bir de Sarıkamış’a kaçmıştı.
Buna kızan Hakkı Demircan “Benim oğlum benim nazarımda öldü” diyordu.
İşte mezarı da bunun için kazıyordu.
Aile kabristanında, annesinin kabrinin yanına kazdığı mezara oğlunu temsilen boş bir tabut gömdü Hakkı Demircan.
Üstünü de toprakla örttü.
Paylaş