Paylaş
Genç Marlon Brando filmde, Sakini isimli bir Japon'u canlandırıyordu.
Marlon Brando - Çayhane filmi
24 Ocak 1959 Cumartesi akşamı Küçükyalı’daki Neşe Sineması’nın suaresinde Japonya’nın bir köyünde geçen bu komedi filmi gösteriliyordu.
Tıklım tıklım dolu salondan kahkahalar yükseliyordu.
Filmin ilk yarısı tamamlanmış, ikinci yarısı başlayalı henüz 4-5 dakika olmuştu.
Saat tam 22.14 olduğunda ilk önce perde karardı. Bir anda film yok oldu.
Ardından sinemanın balkon bölümünden taşlar dökülmeye başladı. Saniyeler içinde Neşe Sineması yerle bir oldu.
Az önceki kahkaha seslerinin yerini, feryatlar, çığlıklar aldı.
25 OCAK 1959
KİBRİT IŞIĞINDA KURTULDULAR
Salonun ön bölümündekiler, karanlığı kibrit ışığıyla aydınlatmaya çalışarak perdenin olduğu yerden kendilerini dışarı atabildi.
Ama balkonda ve balkonun altındaki salon bölümünde oturanlar enkazın altında kaldı.
İmdat sesleri yükseliyor, vatandaşlar enkaz altındakilere ulaşmaya çalışıyordu.
Güneşin ilk ışıkları binaya vurduğunda henüz çöküntünün merkezi sayılan bölgelere ulaşılamamıştı bile.
İkinci gün enkazın altına tüple oksijen verildi. İtfaiye, polis, asker, vatandaş, herkes enkazın başındaydı.
26 OCAK 1959
SÜTUNLARI KESMİŞLER
Aslında sinemanın bulunduğu binanın halk arasındaki imajı da bozuktu, sicili de...
Küçükyalı halkı Hürriyet muhabiri Ulvi Okar’a, “Bu facia bir gün olacaktı” diyordu.
Zaten bina 1956’da “tek duvarlı ve yüksek tavanlı bir depo” olarak inşa edilmişti. Ruhsatı da böyleydi.
Bina ilk yapıldığında sütunlar bulunuyordu. Ancak sinema salonu yapılacağı sırada koltuk sayısını arttırmak için bu sütunlardan bazıları kesildi.
Binanın sahibi sucukçu Hakkı Gündüz, daha sonra binaya iki kat daha ilave etmek için izin aldı.
Zaten üçüncü katın betonu facianın yaşandığı gün dökülmüştü.
Uzmanlar enkazda çalışma yaptıklarında malzemeden de çalındığı ortaya çıktı.
ÜÇ KARDEŞ KUCAK KUCAĞA
Bu tür olaylarda beklenen silsile burada da gerçekleşti.
Bina sahibi mühendisi, mühendis kalfayı suçluyordu. Ama üçü de tutuklanmaktan kurtulamadı.
Bina sahibi Hakkı Gündüz, mühendis Bedri Çevik ve kalfa Yusuf Güngörmüş cezaevine konuldu.
Küçükyalı’nın acısı o kadar büyüktü ki, neredeyse hemen her evden bir kişi hayatını kaybetmişti. Hatta bir evdeki herkes ölmüş, tek kişi hayatta kalmıştı.
Arama kurtarma ekipleri çok hazin sahnelerle karşılaştı.
Albay Mehmet Öcal’ın üç çocuğu vardı. Üçü de enkaz altında kalmıştı. İkinci gün çalışmalar sırasında çocuklara ulaşıldı.
Üniversite öğrencisi olan Toygun Öcal, lise mezunu ve ilkokul öğrencisi iki kız kardeşi Gülgün ve Nilgün’ü kolları arasına almış, korumaya çalışmış, başarılı olamamıştı.
Üç kardeşin cansız bedenleri birbirine sarılmış halde çıkarıldı.
Mehmet Ekin Kanat ile eşi Zehra Kanat aslında Fatih’te yaşıyordu. Faciadan çok kısa süre önce bir bankanın çekilişinde Küçükyalı’daki evi kazanmışlardı. Genç çift o akşam o salonda can verdi.
Faciada tam 37 kişi hayatını kaybetti.
Küçükyalı’da bugün bu acı hatırayı anımsayan kalmamıştır sanırım.
Ama 1950’lerin son yılı İstanbul’da derin bir acı bırakmıştı.
Paylaş