Paylaş
1. Ama bu diplomatik dalgalanmanın nedeni ne siyasi bir gelişmeydi ne de ekonomik. Gerilimin oldukça sıra dışı, pek de akla gelmeyecek bir nedeni vardı.
Her şey, 8 Ağustos 1971’de 14 yaşındaki İngiliz turist Timothy Davey’nin gözaltına alınmasıyla başladı. Suçlama esrar kaçakçılığıydı. Küçükçekmece’de polise kilosu 30 dolardan 26 kilo esrar satmak isterken yakalandı Timothy.
Yanında Avusturyalı arkadaşları Fredrich Stoll (17), Bissatto Patrice (18) ve Jean Jaquess Morisot (20) vardı. Şüpheliler Sağmalcılar Cezaevi’ne gönderildi.
Buraya kadar yaşananlar sıradan bir olaydı, pek ses getirmedi.
Ama 1972 yılında fırtına kopacaktı.
2. SAVAŞI BASIN BAŞLATTI
Yargı süreci oldukça hızlı ilerledi. Altı ayın sonunda Timothy 6 yıl 3 ay hapis cezasına mahkûm oldu.
Morisot ile Patrice 12 yıl 6’şar ay, Stoll ise 8 yıl 4 ay hapis cezası aldı.
İşte hikâye de asıl bundan sonra başladı.
İngiliz gazeteleri 14 yaşındaki Timothy’nin mahkûm olması üzerine bir kampanya başlattı.
Türk hukuku için “barbarca, vahşiyane, hunharca, canavaren, zorbaca ve orta çağ usulü ile hareket eden” ifadeleri kullanılıyordu.
* 5 milyon tirajlı Daily Mirror, Timothy’nin ihtiyaçları için ilk günden 7 bin Sterlin toplandığını yazıyordu.
* 2.5 milyon tirajlı Sun Gazetesi ise birinci sayfasından İngilizleri para toplama yardımına çağırıyordu.
* Daily Express Londra’daki Türk sefareti önünde gösteri hazırlığı yapıldığını duyuruyordu.
* Guardian, Timothy’nin serbest bırakılması için İngiliz Hükümeti’nin Türkiye’ye baskı yapması için bir başmakale yayınladı.
* Resmi televizyon kanalı BBC de kervana katıldı. BBC, Türk adliyesinin ABD baskısı nedeniyle bu kararı verdiğini iddia ediyordu.
3. HÜKÜMET KRİZİNE DÖNÜŞTÜ
Gerilim her geçen gün artıyordu. Londra’daki Türk diplomatik bürolarına bombalı saldırı ihbarları yapılmaya başladı. Devreye Scotland Yard bile girdi. Daily Mirror, hedefine Türkiye’nin Londra Büyükelçisi Zeki Kuneralp’i koymuş, ondan “Zeki” diye bahsettiği makaleler yayınlıyordu.
İş bununla da kalmadı. Konu Britanya siyasetenin gündeminde zirveye tırmandı. Muhalefetteki İşçi Partisi’nin başkanı Harold Wilson, Başbakan Edward Hearth’e mektup yazarak hükümetin harekete geçmesini istedi. Türkiye’nin tepkisi de gecikmedi. Konu TBMM gündemine geldi. CHP, AP ve DP milletvekilleri İngilizlere hep bir ağızdan tepki gösterdi.
Başbakan Nihat Erim de ABD’ye giderken bir günlüğüne uğrayacağı Londra seyahatini iptal etti. Gerilim inanılmaz bir hızla tırmanmış, diplomatik bir krize dönmüştü.
4. ISLAHEVİ GÜNLERİ
12 Mart cuntası yıllarıydı. Türk cezaevlerinin sicili oldukça bozuktu. İngiliz basını da bunun üzerine gitti.
ITV kanalı hapishanede görüştüğü Timothy’ye “Türk mahkûmlar senin ırzına geçmeye teşebbüs ettiler mi?” sorusunu yöneltiyordu.
Hürriyet de bu yayınlar üzerinde konuyu günlerce manşetinden düşürmedi.
4 Mart’taki manşet “İngilizler Türkiye’ye hakaret kampanyası açtı” başlığıyla yayınlandı.
5 Mart’ta birinci sayfanın neredeyse tamamı bu konuya ayrılmıştı. Timothy’yi mahkûm eden 3. Ağır Ceza Mahkemesi’nin Başkanı Uluer Yüceöz’ün şu sözü manşetteydi:
“Asıl sorumlu İngiliz ailesidir.”
6 Mart’ta İngiliz basınına sert tepki gösteren başyazı yayınlandı Hürriyet’te.
7 Mart’ta “İngiltere’de Timothy gibi 2 bin çocuk hapis” manşeti vardı Hürriyet’in birinci sayfasında. Bu konudaki haberler haftalarca hatta aylarca sürdü. 30 Haziran’da Yargıtay verilen cezayı onayladı.
Timothy Sağmalcılar’dan alınıp Ankara’daki Keçiören Çocuk Islahevi’ne nakledildi.Hikâye burada bitmiş gibi gözüküyordu. Ama hiç de öyle olmadı. Macera filmi devam etti.
5. BAŞINDA PERUK CEBİNDE PASAPORT
Timothy, 5 Ekim günü çevresinde herhangi bir tel ve güvenlik tedbiri bulunmayan ıslahevinden kaçtı. Annesi Jill Davey’nin Alman arkadaşı Rollf Hermann ile buluşup Ankara’ya indi. Başında bir peruk, cebinde sahte bir pasaport vardı. Uçakla Adana’ya gitti.
Dolmuşla Antakya’ya hareket etti. İskenderun’da minibüs değiştirdi. Jandarmalar yolu tutmuş, yolcuları tek tek kontrol ediyordu.
Aslında bir jandarma Timothy’den şüphelendi. Ama “Turiste kötü muamele ediyorlar” denir endişesiyle kontrol etmedi.
Antakya’ya ulaştıktan sonra özel bir otomobille Cilvegözü Sınır Kapısı’na hareket etti. Hedef Suriye’ye geçip sınırın hemen öte yanındaki bir köyde bekleyen annesi ve kardeşleriyle buluşmaktı. Sonra Mısır üzerinden İngiltere’ye gidecekti. Cilvegözü Sınır Kapısı’nda polisler kafasındaki peruğa rağmen tanıdılar onu. Timothy’nin firar macerası tamtamına 12 saat 25 dakikada son buldu. Bu kaçış girişimi ona pahalıya patladı. Kalan cezasını artık ıslahevinde çekemeyecekti. Ulucanlar’daki çocuk koğuşuna konuldu. Bununla da kalmadı firar ve sahte pasaport suçlarından yargılandı, 5 ay daha ceza aldı.
Peki Timothy’nin hikâyesi nasıl sonuçlandı?
Hürriyet arşivinde Timothy ile ilgili yüzlerce sayfa haber var. Annesiyle görüşmeleri, annesi hakkında açılan soruşturma, cezaevindeki hayatı, annesinin Türk sevgilisi... Bu böyle sürüp gidiyor. Mayıs 1974’te çıkan af kanunu Timothy’ye de yaradı. Afla serbest kaldı. Çıkar çıkmaz “Yoklar Ülkesine Veda” isimli bir filmle cezaevi günlerini anlattı. Bir de kitap yazdı. Apar topar ülkesine döndü.
İki ülke de derin bir nefes aldı.
Türkiye-İngiltere ilişkileri Timothy fırtınasını böylece atlattı.
Paylaş