Paylaş
Balıkesir Burhaniye’de 1926’da doğdu. Gençliğinde aklında ne sinema yıldızı olmak vardı ne de şöhret.
Lokantacılık yaptı, leblebi sattı. 1950’lerde çekim için Burhaniye’ye gelen bir film ekibiyle karşılaştığında terzide çalışıyordu.
Sinemacılar cana yakın buldukları Tosun’u İstanbul’a çağırdı. İlk filmi, Allı Gelin’i 1955’te çevirdi.
Kariyerinin ilk yıllarında iri cüssesi ve şişmanlığıyla yapımcıların ilgisini çekmişti.
Ama sonraki dönemde yeteneğiyle, oynadığı rollere kattıklarıyla Yeşilçam’ın vazgeçilmez ismi oldu.
20 yıllık sinema kariyerinde 300’den fazla filmde oynadı.
Tosun’un oyunculuğu kadar iştahı da çok konuşuluyordu. Kilo alsa da verse de haber oluyordu gazetelerde.
10 MAYIS 1970
İşte onlardan biri:
“Turnede çok zayıflayan Necdet Tosun’u kızlar altıokka yaptılar.”
Habere göre, Anadolu turnesinde iştahtan kesilmişti Tosun. Turne için geldiği Samsun’da hemen bir lokantanın yolunu tutmuş, yarım kuzuyu yemişti.
Bu da iştahının olmadığına işaretti. Çünkü normal zamanda bir oturuşta bir kuzuyu götürürdü.
2) OBURLUK YARIŞMASI
Tosun, kilosu ve iştahı nedeniyle düellolara davet ediliyordu.
Vahdet Pundük, Karagümrük takımının sempatik amigosuydu. Onun da şöhreti oburluğuydu. Türkiye’deki tüm oburlara meydan okuyordu:
“Bunların içinde, içten kof olduğunu tahmin ettiğim sinemanın şişman adamı Necdet Tosun da var. Kendine güvenen varsa hem yemek yarışması hem de atletik numaralar yapmaya ve bu alanda da boy ölçüşmeye hazırım.”
Bu çağrıdan bir hafta sonra Tosun ve Pundük Karagümrük lokalinde buluştu.
Tosun, “Gel bakalım ufak şişman” diyerek Pundük’ü yanına oturttu.
Tosun 128, Pundük 120 kiloydu.
23 EYLÜL 1970
Müsabakanın tarafsız bir sahada yapılmasına karar verildi. Sirkeci’de devasa bir masaya oturdular.
Siparişleri Tosun veriyor, rakibi “Bana da aynısından” diye tekrarlıyordu. İkilinin yeme yarışması aralıksız tam bir saat sürdü.
Pundük, beş porsiyon ızgara köfte, üç porsiyon zeytinyağlı taze fasulye, iki porsiyon zeytinyağlı biber dolma, altı porsiyon elbasan tava ve dört porsiyon da pilav yiyerek yarışmayı kazandı. Yemeklerin
yanında beş şişe ayran,
iki şişe de soda içmişti. Yarışmanın ardından da bol bol meyve yedi.
Müsabakayı kaybeden Tosun, “Dua edin biraz şekerim var. Yoksa bu yaşıma rağmen yine de onunla başa çıkardım. Fakat her şeyden önce bence sıhhat önemli” diyordu.
3) OĞLU 6.5 KİLO DOĞDU
Gerçekten de bu Necdet Tosun’un zayıflamış haliydi. 1963’te ilk oğlu Erdal’ı kucağına aldığında 170 kiloya ulaşmıştı.
11 NİSAN 1963
Daha sonra kendisi gibi meşhur bir oyuncu olacak oğlu Erdal Tosun doğduğunda tam 6.5 kiloydu. Hürriyet’teki habere göre ilk sevincin ardından kara kara düşünmeye başlamıştı Necdet Bey. Eşi Sevim Hanım’a, “Bundan böyle bize yemek yetiştirmek zor olacak” diye takıldı.
İkinci oğlu Gürdal da dört yıl sonra dünyaya geldi. Her iki oğlu da kendisi gibi hem şişman hem de çok iyi oyuncular olacaktı.
Necdet Tosun’a şöhretin kapılarını açan kiloları, ömrünü kısalttı.
Almanya’dayken kalbi onu yokladı. “Türkiye’ye dönünce bakarız” deyip ciddiye almadı.
Türkiye’ye döndükten sonra hastaneye yattı ama 10 Mayıs 1975’te, henüz 48 yaşındayken kalp yetmezliği nedeniyle hayatını kaybetti.
4) BABALARININ İZİNDE
İki oğlu onun izinden gitti.
Erdal Tosun’u anlatmaya satırlar yetmez.
Tiyatro sanatçılarını canlandırdıkları birkaç rolle anmak hiç de adaletli değildir. Ama Türkiye, Tosun kardeşleri Bir Demet Tiyatro’daki karakterleriyle çok sevdi. Erdal Tosun, “Eyvah Necdet”, kardeşi Gürdal ise Laz Bakkal’ın çırağı “Tombalak”tı.
O seyircinin gözbebeğiydi, sinema ve tiyatro dünyasının ise Erdal Abisi. Onlarca tiyatro oyununda, filmde, dizide rol aldı. Saymakla bitmez. 30 Kasım 2016’da diyalize giderken hiç kusuru olmadığı bir trafik kazasında, karşı yönden gelen aracın takla atması sonucu 53 yaşında hayata veda etti.
Kardeşi Gürdal Tosun da abisi gibi böbrek hastasıydı. O çok daha genç bir yaşta, henüz 33’ündeyken böbrek yetmezliği sonucu hayatını kaybetti. Onun da babası gibi iki tutkusu vardı: Tiyatro ve yemek.
SERMAYEYİ KEDİYE YÜKLEDİ
VAHDET Pundük’ten bahsederken gülümseten bir haberi de paylaşayım istedim.
Kendine iş arayan Pundük, bir gün, bebek arabasını seyyar tezgâh haline getirip mandalinayla doldurdu. Amacı sokaklarda mandalinaları satmaktı. Ama işler beklediği gibi gitmedi. Sokakları gezerken birer ikişer yemeye başladı mandalinaları.
13 ARALIK 1970
Nihayetinde toplam 150 mandalinayı yedi. Arabada mandalina kalmadı.
Bunun sonunda kendisinin yiyecek işiyle ticaret yapmasının mümkün olmadığını anladı. Haberde şöyle diyordu:
“Ben Türkiye’nin oburluk kralıyım. Yarışacak varsa hodri meydan. Mandalinalara da dayanamıyorum. Bir iki, derken günde 150 taneyi yutunca sermayeyi kediye yükledik.”
Paylaş