Paylaş
Bu haberlerde bir siyasi parti genel başkanı, meşhur bir assolist ve parti başkanının eşi vardı.
1 Aralık günü, siyaset dünyasına bomba bir haber düştü.
Millet Partisi Genel Başkanı Osman Bölükbaşı’nın eşi Mediha Hanım evi terk etmiş, babasının evine gitmişti. Kulislerde Mediha Hanım’ın boşanma davası açmaya hazırlandığı konuşuluyordu.
Osman Bölükbaşı, kitleleri peşinden sürükleyen, müzmin muhalefeti, renkli özdeyişleri ve rekor konuşmalarıyla nam salmış bir siyasi liderdi. Haber duyulur duyulmaz, gazeteciler Bölükbaşı çiftinin Emek Mahallesi İsrailevleri’ndeki apartmanına koştu.
Fakat ne Osman Bölükbaşı evdeydi ne de eşi. Kapıyı oğulları Deniz açtı.
Behiye Aksoy/Mediha-Osman ve Deniz Bölükbaşı
2) DİPLOMAT OLACAK ÇOCUK
O gün henüz 13 yaşında olan Deniz Bölükbaşı daha sonraki yıllarda büyükelçi unvanını kazanacak, Meclis’e girecek ve MHP Genel Başkan Yardımcılığı görevini üstlenecekti. Yaşından olgun açıklamalar yaptı: “Anneminki hissi ve fevri bir harekettir. Kıskançlıktan olsa gerek... Bizi böyle yalnız bırakacağına ihtimal vermiyorum. Bir iki güne kadar muhakkak dönecektir. Şimdi büyükbabamın evinde.”
Küçük Deniz’in sözünü ettiği dedesi, Mediha Hanım’ın babası Mustafa Yağcıoğlu’ydu. Ankara’nın önde gelen, zengin isimlerinden biriydi. Akşam saat 20.00’de Hürriyet muhabiri bu kez telefonla aradı Bölükbaşı’nın evini. Telefonun ucunda yine Deniz Bölükbaşı vardı.
İleride iyi bir diplomat olacağının sinyallerini o gün Hürriyet muhabirine yaptığı açıklamayla veriyordu:
“Ne annem ne babam geldi henüz. Böyle şeyler her ailede pekâlâ olur... Ve gelip geçicidir. Annem mahkemeye müracaat ettiyse bile fark etmez. Müracaatını geri alır, olur biter.”
O gün gazetecilerin tek haber kaynağı küçük Deniz Bölükbaşı’ydı. Osman Bey ve Mediha Hanım’a kimse ulaşamıyordu.
3) KRİZ ÇIKARAN AÇIKLAMA
Peki bu ayrılığa hangi olay sebep olmuştu?
İşte burada Türkiye’nin en ünlü assolistlerinden biri devreye giriyor.
3 Aralık tarihli Hürriyet’in haberinde “Rivayetlere göre bu ani ayrılığa sebep Behiye Aksoy’un okuduğu bir şarkı” deniliyordu.
Söz konusu şarkı Bölükbaşı’nın “Geçelim Güzelim Gel Bu Sevdadan” şiirinden Ankara Radyosu Türk Musikisi Yayın Şefi Muzaffer İlkar’ın bestelediği şarkıydı.
İddia, Bölükbaşı’nın bu şiiri Aksoy için kaleme aldığı yönündeydi. Yine iddiaya göre Aksoy, Bölükbaşı’nın gazinoda olduğu bir akşam bu şarkıyı seslendirmiş, güfte sahibinden söz ederken önce Bölükbaşı’nın adını gizlemiş, sonra da söylemek zorunda kalmıştı.
Bölükbaşı’nın ismini telaffuz etmekten kaçınması, bir anda iddiaları köpürtmüş, başkent kulislerine yaymıştı. Bu dedikoduları duyan Mediha Bölükbaşı da evi terk etmiş, boşanma işlemlerini başlatmıştı.
Behiye Aksoy, bir süredir Ankara’da Köşk Gazinosu’nda sahne alıyordu. Olayın üçüncü gününde Hürriyet’e o gece yaşananları şöyle anlattı:
“Muzaffer İlkar bana bu şarkının notasını gönderdi. Aynı akşam sahneye çıkmadan önce bir garson geldi. ‘Osman Bölükbaşı’nın selamı ve ricası var. Şarkısını okumanızı bilhassa istiyor’ dedi. Garsona bu şarkıyı henüz prova etmediğimi, o gece okumama imkân olmadığını söyleyerek özür diledim.”
Ancak birkaç gece sonra Bölükbaşı, yanında besteci İlkar ile birlikte yine gazinoya geldi. Aksoy anlatıyor:
“Şarkıyı o gece takdim edecektim. Çıktım, bestekârın ismini söyledim. Güftesini yazanın da ismini söylemem icap ederdi fakat ‘Güfte bir büyüğümüze aittir’ dedim. Geçiştirmek istedim fakat halk ‘Kim kim’ diye bağırmaya başladı. Osman Bölükbaşı’nın ismini açıklamak zorunda kaldım. O kadar tezahürat oldu ki... Hatta ‘Bölükbaşı’nı isteriz’ diye bağıranlar da çıktı. Önledim ve hemen esere girdim.”
3 ARALIK 1962/14 ARALIK 1962/4 ARALIK 1962
4) ŞARKI MESELESİ PEK ÖNEMLİ DEĞİL
Biz tekrar Mediha Hanım’a dönelim. Mediha Hanım’ın sığındığı babası Mustafa Yağcıoğlu’nun evi, eski Ankara’nın Atpazarı semtinde Arslanhane Sokağı 10 numaradaydı.
Ve iki gündür 10 numaralı bu evin perdeleri sıkı sıkıya kapalıydı. Eve sadece Yağcıoğlu’nun akrabaları girip çıkıyor, onlar da ser verip sır vermiyordu. Gazeteciler her iki evin önünde kamp kurmuştu.
O yıllarda çok az evde telefon vardı. Hürriyet’in sayfalarında Mustafa Yağcıoğlu’nun evindeki telefonun numarası yayınlanıyor ve telefona cevap verilmediği belirtiliyordu. İki gün sonra Hürriyet muhabiri numarayı tekrar çevirdi. Ahizenin karşısında Mediha Hanım vardı: “Osman Bey’den ayrılmaya kararlıyım. Avukatıma da gerekli talimatı bugün verdim. Bütün sulh teşebbüsleri bir yana... O şarkı meselesi de pek o kadar önemli değil, son olaylar muhakkak ki bugüne kadar olagelenlerin zirvesidir.”
Böylece Mediha Hanım şarkı meselesini kabul ediyordu. Ama belli ki geçimsizlik daha derinlerdeydi.
Tabii bu kadar çok bilginin ortalığa saçılması şaşırtıcıydı. Sonraki günlerde iki taraf arasında adı konulmamış bir anlaşma yani sükut sağlandı. Artık kimse konuşmuyordu. Birkaç gün içinde basına bilgi akışı durdu. Konu soğudu.
5) YAYINLANMASI ENGELLENEN PLAK
Bu dönemde ilginç bir gelişme oldu. Behiye Aksoy bu krizle birlikte gündeme oturan şarkıyı plağa okudu. Plağın satış rekorları kıracağı kesindi.
Ama Bölükbaşı, Ticaret Mahkemesi’nden karar aldırarak plağın piyasaya çıkmasını ve krizin paraya dönmesini önledi. Ve krizin 13’üncü gününde Osman Bölükbaşı yanına üç çocuğunu alıp bir taksiye bindi, Atpazarı’nın yolunu tuttu.
Akşam saat 18.30 sıralarında eşi Mediha Hanım’ı baba evinden alıp, çocuklarıyla birlikte evlerine döndü.
O gün gazeteciler de evdeki bu mesut tablonun fotoğrafının peşindeydi.
Osman Bölükbaşı kendi ismiyle birlikte anılır hale gelen o meşhur sözüyle “Müsaade buyurursanız kardeşim” diyerek fotoğrafı önledi.
Peki bu 13 günlük krizin bir mesneti var mıydı?
5 ARALIK 1962/Mediha Bölükbaşı, Osman Bölükbaşı
6) ELİ ELİME DEĞMEDİ
Hemen 13 gün önceye dönelim ve Behiye Aksoy’un aynı zamanda menajeri olan eşi Halil Aksoy’un Hürriyet’e yaptığı açıklamaya bakalım:
“Biliyorsunuz ortaokul, lise talebeleri film ve başka sanatkârlara uzaktan uzağa âşık olabilirler. Refikam da bir sanatkârdır. Onu sevenler, hatta ona âşık olanlar olduğu gibi kızanlar da olabilir. Ama uzaktan uzağa refikam, Bölükbaşı ile bir kere bile konuşmuş değildir. Bu şarkıyı da refikamı düşünerek yazdığı ne malum? Ama hayranlık, takdir ve gıyabi bir aşk insanın eşini kıskandıracak bir şekilde tezahür etmemelidir.”
Bir parti genel başkanını, ortaokul talebesi durumuna düşüren bu açıklamanın ardından son sözü de 29 Mayıs 2005’te Yavuz Donat’ın Sabah gazetesindeki yazısına bırakalım:
“Bir gün ‘Osman Bey, bunları Behiye Aksoy için mi yazdınız’ diye sormuştuk. Deniz Bölükbaşı, babası ile ilgili kitapta ‘Yavuz Donat’ın bu sorusuna, babam şu yanıtı vermiş’ diye yazıyor: Eli elime değmedi ama lafı anamı belledi.”
Paylaş