Gazetede bir ‘köşe sahibi’ olup o köşede yazmanın en kötü yanlarından bir tanesi de, sürekli kendinizi ‘gündem canavarı’ gibi hissetmeniz.
Antenleriniz hep açık, orada ne olmuş, şurada ne bitmiş, bilmem kim ne demiş? Onun dediğine karşılık beriki ne demiş diye, sürekli olanı biteni takip edip, zaman zaman ‘zehirlenme’ durumuyla karşı karşıya kalmanız.
Hem televizyon işi hem de gazetede ‘yazı yazmacılık’ işi yapınca, gündemi ve olanı biteni takip etme katsayınız giderek sinir bozan sınırlara dayanıp, popüler kültür mantarlığının yabani alanlarında yetişmiş zehirli mantarları sizi zehirlemeye başladığında, bayramları fırsat bilip kendinizi uzak diyarlara tatile atıveriyorsunuz.
Ama sanmayın ki, tatile gittiğinizde de rahat ediyorsunuz. Edemiyorsunuz! O ‘mantarlık’ girmiş bir kez kanınıza. İflah olmazsınız artık! Aklınızda hep aynı soru, ‘E ben dönünce ne yazacağım şimdi?’
Hele gündeme hakim olamamak korkusu iyice yiyip bitiriyor sizi. Ne tatilden bir şey anlıyorsunuz, ne de dinlenebiliyorsunuz. Mesleki deformasyon dedikleri şey bu olsa gerek.
***
İşte bu iç huzursuzluklarıyla daha önce de birçok tatil yaşadığım için, bu kez tatile gitmeden önce bir arkadaşıma ricacı oldum ve benim için gündemi takip etmesini söyledim. Yani gazetelerdeki tartışılan mevzuları, önemli başlıkları falan kesmesini istedim benim için. Ben de böylece oralardan internete girip, gündem takip etmekten kurtulacağım. Ohhh şöyle rahat bir tatil yapacağım diye, sevine sevine bindim uçağa.
Ama uçağa binerken çıkmış ne kadar haftalık ve aylık dergi varsa aldım. Hani olur aaaaa dönüş için bana malzeme çıkar diye. Mısır’daki, son yılların medya cilalı şehri (ne kadar şehir denebilirse) Sharm El Sheik’e doğru uçakta yol alırken, Türkiye’nin bayram öncesi gündemini hafızamda tutmaya çalıştım:
SİYAD’ın en iyi film ödülünü ‘Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak’ filminin almasına Yılmaz Erdoğan feci içerlemişti, ‘Sinema yazarları seyircisi olmayan filme ödül verirler’ diyordu. E seyircisi olan filmin, iyi film olduğunu kim söylüyordu? Şu medya ile cilalama devrinde, cilalanma numaralarına kanarak koşşştura koşştura gittiğimiz filmlerin iyi film olduğunu kim söylüyordu? Onlar iyi filmler miydi, yoksa iyi cilalanmış filmler miydi? ‘Karpuz Kabuğundan Gemiler Yapmak’ filminin de kendisini cilalama bütçesi olsaydı, seyircisi bundan daha fazla olur muydu, olmaz mıydı?
***
Uçakta çölün ortasındaki tatil şehrine giderken okuduğumda beni en çok irkilten haber, Mesut Yar’dan geldi. Tayland’daki bir hapishanede ölüm cezasına mahkum 15 hükümlünün idam sehpasına gitmeden önceki son bir ayı, internetten canlı olarak yayınlanacaktı. Ve bu yayının rekor kırması bekleniyordu! (Bu Reality Show’ların gidişi gidiş değil! Hepimizin ‘şiddet isteriz, şiddet isterizzzz’ bağırışları da hayra alamet değil!)
CHP içindeki bitmek tükenmek bilmez, ‘Ayna ayna söyle bana, benden daha iyi CHP Başkanı var mı?’ yarışı da tüm hızıyla sürüyor, aday sayısı her gün artıyor, insanın içinden ‘Semra Hanım da aday olsun’ diyesi geliyordu.
***
Eve döner dönmez hemen benim için gündemi takip edip gazete kupürleri kesen arkadaşımı, ‘Acele kupürleri bana yollar mısın?’ diye aradım. Hemen kupürler geldi. İşte, basınla gazete okumaktan daha fazla alakası olmayan sade vatandaş arkadaşımın benim için tuttuğu Türkiye’nin gündemindeki haberlerin başlıkları şunlar:
‘Kurban Rezaleti’, ‘66 yaşında doğuran en yaşlı anne’, ‘RTÜK’e şikayet edilen reklamlar’, ‘Recep Tayyip Erdoğan’ın asgari ücreti anlatırken yaptığı simit hesabı’, ‘CHP Genel Başkanlık yarışı’, ‘Çağla Şikel’in frikiği’, ‘Tsunami mağdurları için yapılan yardım konserine ilgi göstermeyen Türk halkı ile ilgili yazılar...’
Demek ki sıradan vatandaş biz ‘köşe kapanlardan’ bu konularda yazı bekliyormuşşşşşş!