Paylaş
Paul Bocuse, 88 yaşında Fransız bir şef. Aslında ona sadece şef demek eksiklik, haksızlık ve dahi saygısızlık. Dünyada zaten çok önemli bir yerde olan Fransız mutfağına yepyeni bir boyut kazandıran, hatta ‘yeni Fransız mutfağı’ tanımının sebebi olan bir insan Bocuse. O kadar çok ödülü, sıfatı, şampiyonluğu var ki saymakla bitmez. Michelin yıldızlı lokantaları, ünü çok uzaklara yayılmış trüflü tarifleri, mutfakta çığır açan yenilikleriyle gerçek bir marka. Ancak en faydalı eseri kendi ismini verdiği ve binlerce insan yetiştirdiği Paul Bocuse Enstitüsü. Dünyanın en prestijli, en özellikli okullarından olan Bocuse Enstitüsü, Lyon’un simgelerinden biri. Okulla ilgili detaylı bilgiyi http://www.institutpaulbocuse.com/ adresinden edinebilirsiniz.
Bizim aksimize Fransızlar, yeme içme dünyası liderliklerini çok iyi pazarlıyor, tanıtıyor ve sahip çıkıyorlar. Bu sahip çıkma sadece sözde kalmıyor, ciddi şekilde fiiliyata da dönüşüyor. Bunun en güzel göstergelerinden biri de yıllardan beri düzenledikleri çok prestijli Bocuse D’or (Altın Bocuse) yarışması. Adını tahmin edebileceğiniz üzere milli servet değerindeki Paul Bocuse’dan alıyor. Yarışmanın, atmosferi, katılımcıları, süreci muazzam gergin ve yorucu. 1987’den beri yapılıyor ve yarışmaya ülkeleri adına katılmaya hak kazanan şefler, yaklaşık bir yıl kadar hazırlık süreci geçiriyorlar. Hazırlık süreci dediğim, gündelik işlerinden arta kalan vakitlerde ya da özel zamanlarından ayırdıkları çalışma dönemleri değil. Haftada yedi gün, bu yarışma için hazırlanmaktan hatta yarışma elemelerinin yapıldığı ülkelerde kampa girmekten bahsediyorum.
Bu yarışmaya yakın zamanda kurulan Türk Mutfağı Derneği’nin girişimleriyle ilk defa bu sene Türkiye olarak biz de katılıyoruz. Ne kadar ilginç değil mi? Her yerde göğsümüzü gere gere Türk yemekleri, Osmanlı saray mutfağı diye geziyoruz ama böyle prestijli ve uluslararası bir yarışmaya daha ilk defa bu sene katılıyoruz. Dediğim gibi bu işte Türk Mutfağı Derneği kurucularının büyük katkısı, bilgisi ve öngörüsü var. “Buralarda biz de olmalıyız, biz de artık bu ligde oynamalıyız” diyenlerin bir adım ötesine geçip bunu gerçekleştirdikleri için onları tebrik ediyorum.
Yarışmaya dönecek olursak inanılmaz bir ortam, binlerce izleyici, elemeleri geçerek gelen kıtalarının en iyisi şefler, o şefleri titizlikle inceleyen, saniye saniye yaptıklarını hesaplayan jüri, beş saati aşkın gergin ama sanatsal ortam ve bir şampiyon. Bu seneki Avrupa seçmeleri mayıs ayında Stockholm’de. Toplam 20 ülke bu seçmelere girecek ve 12 tanesi, Ocak 2015’te Lyon’da yapılacak büyük finale gidip Bocuse D’or için mücadele etmeye hak kazanacaklar.
Yarışmada çok belirgin kurallar ve keskin damak zevkine, sunum bilgisine sahip bir jüri var. Böylesine stres dolu bir ortamda bu sene Türkiye elemelerinden birinci olarak çıkan şef Gürcan Gülmez ekibi ile birlikte bizi temsil edecek. Bir yıldır bu iş için hazırlanıyorlar. Onlara bu hazırlık sürecinde Mehmet Gürs, Rodolf Van Nunen gibi bu süreçleri çok iyi bilen ve işlerinin ehli şefler de koçluk yapıyorlar. Umarım ilk defa girdiğimiz Bocuse D’or, Türk gastronomisini dünyaya daha iyi anlatmak adına gerekli yolu açar ve hak ettiğimiz yere biraz daha yaklaştırır. Yarışmanın detaylarını merak edenler http://www.bocusedor.com/ sitesini ziyaret edip nasıl bir dünyadan bahsettiğimi daha yakından inceleyebilirler.
Paylaş