Paylaş
EVİM GÖKYÜZÜ
Yurtdışında 60’tan fazla ülke gezdim. Birçok yabancı ünlü ile röportaj yaptım. Görüştüğüm kişilere “Türkiye” dediğimde akla ilk gelenler arasında Nusret Gökçe’nin olduğuna şahit oldum.
Türkiye’nin sadece gastronomisini değil bir destinasyon olarak turizmini de yurtdışında temsil eden Gökçe ile anne ve babasının yaşadığı Erzurum’a yaptığı ziyarete ben de katıldım.
İstanbul’dan özel bir jetle uçtuğumuz köye gidişte tekrar gördüm ki 4 kıta arasında seyahat ederek yaşayan, zamanı yutan bir adamın ailesine vakit ayırması, şöhretin ve zenginliğin insanların maneviyatını aslında değiştirmediğini, aile sevgisine her daim ihtiyacımız olduğunun bir kanıtıydı.
Bu çılgın seyahat yoğunluğuna dair sohbet ettiğimiz Gökçe “Gökyüzü benim evim. Birçok pilottan daha fazla uçuyorum. Bazen aynı günde 3 toplantıyı 3 farklı ülkede yapıyoruz” dedi.
EKSİ 20’DEN HAYATA BAŞLADIM
Medrese çıkışı Nusret Gökçe’nin ailesini ziyarete gittik. Hem annesi hem babası büyük bir coşkuyla karşıladı evlatlarını.
Gökçe ısrar etmesine rağmen ebeveynlerini İstanbul’a taşınmaya ikna edemiyormuş. Ailesiyle çay içip yerel ikramları tattık.
Gökçe, “Onlar nerede mutlularsa orada yaşamaya hakları var. Her ikisi de akrabalarımızdan ve dostların ayrılmak istemiyor. Onların rahatı ve mutlulukları için varım. Aileye olan sevgi ve bağlılık karşısında dağların, yolların ve kilometrelerin hiçbir önemi yok. Her fırsatta onlarlayım, hemşerilerimleyim” dedi. Ailenin oturduğu müstakil evdeki ziyaret sonrası Nusret Gökçe’nin doğduğu evi de ziyaret ettik. İçine girdiğimiz bu mütevazı taş yapı Gökçe’nin geldiği sıfır noktasının bir kanıtıydı.
Hatta Gökçe’nin kullandığı “Ben sıfırdan değil, eksi 20’den hayata başladım” tabiri tüm bu sürecin başlangıcını anlatmak için sanırım çok daha doğru bir tanımlama.
Mutfağına da girdiğimiz evin duvarlarında Gökçe’nin ilkokuldayken çekilmiş fotoğrafları halen asılı. Böylesine bir mutfaktan global bir markaya uzanmak...
Duvardaki ilkokul fotoğraflarına bakarken Gökçe bir anekdot paylaştı. Nusret Gökçe köydeki okulunu 6. sınıfta terk etmiş.
Okulu bırakmış. İşin şoke edici kısmı ise terk ettiği okulun, bugün ortağı olduğu Ferit Şahenk’in dedesiyle aynı ismi taşıması.
Kim derdi ki Faik Şahenk İlköğretim Okulu’nda okuyan o küçük Nusret, gittiği okulu yaptıran aileyle bir gün ortak olacak ve dünyada tanınacak.
YAPTIĞIMIZ İŞİ TANIMLAYAMIYORUM
Uçuşta “Saltbae” imzalı lezzetleri gökyüzünde tatma ayrıcalığını yaşarken uçaktaki İngiltere’nin meşhur Sunday Times gazetesi dikkatimi çekti.
Meğerse geçen ay, sadece İngiltere’de değil Avrupa ve dünya basınında da önemli yeri olan gazetenin muhabiri, Nusret Gökçe ile tam 5 sayfalık bir röportaj yapmış.
Bu prestijli mecra için Kapalıçarşı’nın terasında çok özel fotoğraf çekimleri yapılmış. Buradan şunu bir kez daha anladım ki Gökçe sadece Türk gastronomisini değil Türkiye turizminin de gelişmesi adına bir tanıtım elçisi gibi çalışıyor.
Yeniden hayata geçirdiği Park Hyatt Oteli, kurduğu üyelikli kulüp Socialite (Socialista) ve Mikonos’taki yeni konsepti ‘eating-dancing’ girişimleri de bunun bir örneği.
Yolculuk esnasında Nusret Gökçe ile tüm bu dünyayı ve işlerin aslında ne kadar da gastronomi ötesine geçtiğini konuştum.
Gökçe, işlerin ulaştığı büyüklüğü ve etki alanının çeşitliliğini özetlemek için şu ifadeleri kullandı:
“Yaptığımız işi ne kadar tanımlarsam tanımlayayım yine de eksik kalıyor. Sağladığımız katma değerin çeşitliliği, dokunduğumuz alanların yelpazesi, sunduğumuz dünyanın büyüklüğü ve renkleri yeni bir iş tabiri gerektiriyor. Sektörü tek kelimeyle değiştirdik. Bugün artık gastronominin çok ötesinde bir dünya yönetiyoruz.”
GENÇLER KASAP OLMAYI HAYAL EDİYOR
Nusret Gökçe ile Erzurum Havalimanı’na indiğimizde köye ziyaretini duyan hemşerileri ve ilçe belediye başkanı tarafından uzunca bir konvoyla karşılandık.
Köylü için adeta bir bayram havası. Havalimanındaki heyecan Paşalıköy’e vardığımızda da devam etti.
İlk durağımız köyün ihtiyar heyetinin Nusret Gökçe’yi beklediği, Gökçe’nin anne ve babası adına yaptırdığı medrese oldu. Bir cami ve kütüphaneden oluşan medrese, köydeki tek ücretsiz internet erişim noktası. İçeri girdiğimde gençlerin yaz olmasına rağmen kütüphanede vakit geçirdiğini, bilgisayar ve kitap başında olduğunu görmek umut verdi.
Köylü halkın gözünde Gökçe bir kahraman.
Köye yaptırdığı bu medrese, ramazan ayında kurdurduğu iftar sofraları, bayramlarda yapılan yardımlar ve bunların ötesinde Nusret Gökçe’nin gençlerle geçirdiği vakit ve onlara kattığı ilham halkın gözünde çok değerli.Gökçe’nin çocukluğunu bilen yaşlılardan biri, “Gençler doktor olmayı, mühendis olmayı hayal ederken artık kasap olmayı da hayal ediyor. Nusret’i örnek alıyorlar” dedi.
UÇAK BİLETİ İÇİN BANKA KREDİSİ
Köyden dönüşte yayla manzaralı bir dağ eteğinde Erzurum’un meşhur cağ kebabından tattık. Ateş başında beklerken konu Gökçe’nin et tutkusuna geldi. İstanbul’a geldiğinde kasaplık yapan ve günde 12 saat ayakta durarak çalışan Nusret Gökçe tüm bu süreç için “Başka çarem yoktu. Çalışmak zorundaydım. Çalıştıkça da işime âşık oldum” ifadesini kullandı.
Geceleri kasap dükkanında kalan ve hatta sandalye üzerinde uyuyan Gökçe’yi et tutkusundan hiçbir şey koparamamış.
Bu işin dünyadaki merkezinin Arjantin olduğunu öğrenip oraya gitmeyi ve işi yerinde öğrenmeyi kafaya koymuş.
Arjantin’e uçak biletleri malum pahalı.
Sırf bilet alabilmek için bankadan kredi çekmiş ve kariyerine yön verecek bu hayali gerçekleştirmiş.
Arjantin’e varır varmaz Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçiliği’nin kapısını çalmış ve et üreticilerinin kontak bilgilerini rica etmiş.
Büyükelçilik yetkilileri Gökçe’ye yardımcı olmuş ve Nusret Gökçe bila bedel bu mezbaalarda çalışmaya başlamış.
Döndüğünde ise Arjantin’de öğrendikleri onun için ciddi bir motivasyon olmuş.
Çalışmaya, gelişmeye ve hayallerini takip etmeye devam etmiş.
DÜNYA KUPASI’NDA YAŞANANLAR ÇOK ŞEY ÖĞRETTİ
Nusret Gökçe, dur durak bilmeyen bir keşif içinde... İstanbul’a dönüşte uçakta yeni hedeflerini sorduğumda ise çoktan sefere hazır bir komutan gördüm karşımda.
Cevaplar ve planlar kafasında çoktan belliydi.
Restoran zincirini İspanya’ya ek olarak Brezilya, Arjantin, Meksika’da genişleterek Güney Amerika çıkarmasına hazırladığını öğrendim. Takvimin devamında ise Çin, Japonya ve diğer Asya ülkeleri var. Sanal dünyada ise sular artık durgun.
Dünya Kupası zamanında sosyal medyada yaşananlar Gökçe’yi tabii ki üzmüş.
Üzdüğü kadar da bazı şeyleri öğretmiş. Nelerin yanlış, nelerin tahmin ettiği gibi doğru olduğunu, nelerin yanlış anlaşılabileceğini ve farklı yorumlanabileceğini Gökçe’ye göstermiş.
Tüm bu süreçten “daha büyük bir farkındalıkla çıktım” diyor. Açıkçası sosyal medya dünyasında güneş nereden doğarsa doğsun, yeni restoranlar nerede açılacak olursa olsun net olan tek bir gerçek var ki o da Nusret Gökçe’nin yine popüler olduğu. Tüm yarışı ve derdi yine kendisiyle. Rekabeti de gelişimi de mücadeleyi de kendi içinde yaşıyor. Sahip olduğu disiplin ve tutku sadece kendi restoran zincirinin büyümesi için değil, Türkiye’nin tanıtımı için de belli ki yıllarca devam edecek.
Kısacası Saltbae’nin ışığı milyonları daha uzun süre kendisine çekecek gibi.
Paylaş