Paylaş
Ailemizin sahip olduğu değerlerin dışına çıkamadan belli bir yaşa geliyoruz. İstemeyi, isteyememeyi, talep etmeyi, hiç talep edememeyi, çekinmeyi, korkmayı, sevmeyi, sevilmeyi, kimi seveceğimizi, kimden nefret edeceğimizi hiç bir inisiyatif sunulmayan bir ortamda öğreniyoruz. Kafamızı kaldırıp etrafa bakacağımız yaşta, en derinlerde, değer yargılarımız çoktan oluşmuş oluyor.
*
Ailemizin yaşamayı tercih ettiği yerde büyüyoruz. O ülkenin, o şehrin şartlarıyla yetişiyoruz. Evimizin bulunduğu küçük mahallenin olanaklarıyla sınırlı başlıyoruz hayata. Başkasını bilmiyoruz, başka bir hayatı öğrenemiyoruz. Bu yaşlarda, gördüğümüz başka hayatları anlayamıyoruz. Ailemizin değerlerine uymayanları sevmemeyi, onlardan geri durmayı öğrenerek büyüyoruz.
Daha küçücüğüz; bu yanlıştır, bu doğrudur, bu günahtır, bu sevaptır, bu yapılmaz, böyle yapılır, bu sevilir, bundan nefret edilir diye kodlanıyoruz.
Henüz aktif okuma yaşında değiliz o yaşlarda; bilgiye, farklı düşünceye kendimiz ulaşamıyoruz. Zaten faklı düşünceler içeren bilgi kaynakları da evimize girmiyor. Aslında evimize pek bilgi kaynağı girmiyor! Girenler de ya tek taraflı olanlar ya da teknolojinin getirdiği bilgi kirliliği. Her okuduğumuza inanıyoruz, her seyrettiğimizi gerçek sanıyoruz, her söylenen kanun oluyor, her kanunu uyguluyoruz.
*
Aile; yaşadığı ülkenin, seçtiği şehrin zor şartlarıyla boğuşuyor. Çocuklar ihtiyaçları kadar ilgiye ulaşamadan ve aileler çocuklarını istedikleri kadar göremeden hayat geçiyor. Yorgun aileler çocuklarının sorularından bunalıyor, sorular geçiştiriliyor. Zor sorulara; kolay, geleneksel, eski dünyanın cevapları veriliyor. Soru sormamak teşvik ediliyor.
*
Kendi ailesinden gördüklerini uygulamaya çalışan ebeveynler, elli yıl öncesinin düşüncelerini çocuklarına dikte ediyorlar. Ailelerinde eksik gördüklerini çocuklarına vermek isteyenlerse, el yordamıyla yollarını buluyorlar. Ya çok veriyorlar, ya gereğinden az.
‘Biz de böyle büyüdük’ diyen çocuğunun kulağını çekiyor, ‘Biz bunlar kadarını bile görmedik’ diyen yaptığını yeterli sayıyor, ‘Ailem benimle hiç ilgilenmezdi’ diyen çocuğunu ilgiye boğuyor.
*
Başa bela ergenlik geldiğinde, hormonlar vücudu sardığında, çocuklar içine kapandığında, sessizleştiğinde, her şey için çok geç oluyor.
Bu kesinlikle böyledir, bu şu şekilde yapılır, bunu düşünen insan şöyle bir insandır, bu tip durumlarda böyle tepki verilir, bu insan sevilir, şu insandan nefret edilir... Kodlar oturmuş oluyor.
*
İşte bu yüzden okul öncesi eğitim ve ilk öğretim çok önemli. Ebeveynlere ehliyet verme imkanı yok. Evlerde aileler, ne biliyorlarsa onları anlatmaya devam edecekler, kendi doğrularını diretecekler.
Minik beyinler ilk öğretim yıllarını akılcı, bilimsel, laik ve özgür düşüncenin öğretildiği okullarda tamamlarlarsa, aileleriyle kendileri aralarında, zamanın getirdiği belli farklar oluşturabilecekler ki; gelecek yıllarda kendi fikirlerinin sahibi, kendi tercihlerini yapabilen, özgüvenli ve özgür bireyler olsunlar. İsterlerse ailelerinin yolundan, isterlerse kendi yollarından gidebilsinler ama her şekilde kendi yollarını seçebilsinler.
*
Bütün bunları; başka düşünmeyi bilmeyen, Atatürk’e hakaret etmeyi bir marifet sayan ve sonunda mahkemeye sevk edilmek üzere tutuklanan Safiye İnci yüzünden yazdım. Önce sinirimi alt üst eden, sonra da sakince düşünüp, yaptıkları ve kendisi hakkında sadece üzüldüğüm...
Safiyeleri Atatürk’e hakaret etti diye tutuklayamayız. Çünkü, hiç kimseyi düşünceleri yüzünden tutuklamamalıyız! Özgür düşünceyi savunuyorsak, herkesin düşüncelerinde özgür olduğunu kabul etmeliyiz.
Safiyelere; ömrünü vatan için harcamış, her türlü imkansızlıkla boğuşarak vatanı karış karış düşmandan temizlemiş, bugün içinde yaşayabildiğimiz ve adına vatan dediğimiz toprakları, bugünümüzü borçlu olduğumuz insana ve insanlara küfür etmemeyi öğretmeliyiz.
*
Çok sevdalısı değilim, hatta dünya politikalarına da tamamen karşıyım Amerika’nın. Ancak oradan bir örnek vereyim size. Bugün Amerika’da Başkan Trump’a da istediğini söyleyebilirsin, Amerika’nın kahramanı ve ilk başkanı George Washington’a da. Sosyal medyada Trump’ı konu ederek ve hatta direk kendisine hitap ederek istediğini yazabilirsin. Bu şekilde kimse prim yapamaz. Tutuklanmadığın gibi, çok yaratıcı bir paylaşım yaptıysan, muhtemelen Trump da sana esprili ve sert bir cevap verir! Amerika’yı ülke olarak sevmem, bir çok iç ve dış politikasından nefret ederim ama özgürlük anlayışına özenirim. Orada herkes bilir ki, düşünceler Amerika’yı yıkmaz.
*
O kızcağız başka türlüsünü bilmiyor. Kamerası var, kafasında bir nefret söylemi var, nefretini duyurabileceği mecralar da var; çıktı, konuştu ve sinirlerimizi hoplattı. Bu kadarla kalmalıdır.
Düşüncesinden dolayı kimse hapis yatmamalıdır.
*
Biz çocuklarımızı okullarda iyi eğitmeliyiz ki; bir taraftan kimseyi sevmenin zorunluluk olmadığını bilsinler, diğer taraftan da toplumun büyük bir bölümünün kalbinde hatırasını yaşattığı kahramanlara küfür etmemeyi öğrensinler.
Atatürk’ü sevmek bir özellik değil, bir güzelliktir. Öğretmeliyiz çocuklarımıza; Atatürk’e küfür etmek de bir marifet değildir.
Sevmek gibi güzel bir duygunun karşıt düşünce sahiplerinin tutuklanmasını alkışlamak; bizim gibi eğitimli, özgür düşünce sahibi, çocuklarını iyi yetiştirmeye çalışan insanlara yakışmaz.
Düşünce ya özgürdür ya da değildir!
*
Bana Twitter, Facebook ve Instagram’dan ulaşabilirsiniz: @anlatanadam
Paylaş