Paylaş
*
Neden yeni bir model telefon çıktığında elindeki aynı marka telefon sana batmaya başlar? Neden bir mağazada indirim yapıldığında insanlar birbirini ezer? Neden evdeki eskimeden yeni bir ayakkabı çeker can? Haftada yedi gün varken, neden yetmiş yedi tane tişört asılıdır dolapta? Neden altındaki arabayı sürerken, başka arabalara bakar insan?
*
Hayatlarımızın nasıl olması gerektiğinin bize gösterildiği, hatta dayatıldığı bir reklam bombardımanının altında yaşıyoruz. Hayatımız mükemmel olmalı. Nette, televizyonda, dergilerde gördüğümüz insanlar gibi yaşamalıyız. Ya da o yaşama yaklaşabilmek için çok çalışmalıyız.
*
Sabah yanı başımızda çalan en son model telefonumuza bakarak uyanmalıyız. Bu telefon tabi ki çok daha iyi, çünkü bir öncekinden 1,2 milim daha ince ve 2 gram daha hafif, hem de ekranı 0,5 santim daha büyük olmasına rağmen! Tabi ki hemen kısa bir sosyal medya kontrolü yapmalıyız. Sonra hızlı bir duş. Duşta bize ferahlık veren ve aynı zamanda vücudumuzu dinlendirirken doğanın sağladığı bütün imkanları iki dakika içinde bize bahşeden, saç dökülmesini önleyen, kepek düşmanı şampuanımızı kullanıyoruz elbette. Dişlerimizin arasını temizlerken diş etlerine masaj yapan ve plak oluşumunu engelleyen diş fırçamızla, düzenli kullanırsak hem markaya düzenli para kazandıran, hem de dişlerimizi daha da beyazlatan çok işlevli diş macunumuzu kullanmayı ihmal etmiyoruz.
*
Kahvaltıyı hızlı geçiyoruz ve Instagram’da paylaşmaya değecek bir kahvaltı sofrası kuramıyoruz, hatta bazen hiç kahvaltı yapamıyoruz. Çünkü iki maaş arası yaşadığımız hayatımız buna müsaade etmiyor, işe yetişmek lazım!
*
İşe giderken yolda atıştırdıklarımız boğazımıza dizildiği için, bir kahveciye uğruyoruz. Orada, o markanın çatısı altında olmaktan çok mutluyuz. Allah devletimize zeval vermesin, global markalarla doldu memleketimiz! Sabah sabah yazılması gereken raporlar, yetişmesi gereken tonla iş olmasına rağmen; aklımızda bambaşka bir şey var. Binanın duvarından aşağıya bakan on metrelik baklavalı oğlanın dediği gibi, ‘yapabilirim’ ve o ayakkabıyı alabilirim. Almalıyım hatta, çünkü hafıza tabanlı, hava kapsüllü, 30 gram daha hafif bir ayakkabıya çok ihtiyacım var gerçekten!
*
Öğlen yemeği Instagram vakti aynı zamanda. Bu yemeği almayı başarmak bir ödülmüş gibi, hemen resmini çekip paylaşmalıyız. ‘Bakın ne kadar sağlıklı yaşıyorum’ diye bağırmalı sosyal medyadaki fotoğrafımız, ya da ‘görün bakın bu öğlen ne kadar farklı bir mekandayım ve ne var önümde!’
Biz nasıl birden çok hayata özeniyorsak, birileri de bize özensin istiyoruz. Özenenlerden, özenilenlere terfi etmeyi arzuluyoruz.
*
Akşama kadar, kafayı kaldırmadan çalışıyoruz. Çünkü, alabileceğimizden daha pahalı olan evimizin kirası veya yatırım için aldığımız ama şu aralar bizi yatıran evin kredi ödemesi, arabanın taksiti, gereksizce aldığımız bin türlü eşyanın kredi kartı borçları ödenecek. Ay sonunda ya eksi bakiyeyle hayat devam edecek, ya da elde kuş kadar maaş kalacak. Her şekilde, daha iyilerine sahip olmak için daha çok çalışılacak.
Ama alınacak o kadar çok şey var ki! Bir defa bu evin eşyaları tarzımızı yansıtmıyor. Bir çoğunun yenilenmesi lazım, gelene gidene rezil oluyoruz. Hala bir orta sehpa beğenip alamadık! Şu kanepeyi ne zamandır değiştirmek istiyoruz, yanına da bir berjer koltuk lazım. Berjerin yanına bir de sehpa, üstüne bir abajur. Kitap okurken ne güzel atmosfer olur! Aslında şu yan odaya bir çalışma masası mı koysak? Girişe de bir dresuar şart. Çok ihtiyaç oluyor yani! Ayakkabı dolabını unutmayalım, Imelda Marcos gibi ayakkabı almışız, evde ayakkabı tıkıştıracak yer kalmadı. Bu evin nesi eksik esas biliyor musun? Yaşanmışlık duygusu. Bir kaç tane tahta eşya alıp aynanın önüne yerleştirmek lazım. Şöyle minimalist insan figürleri mesela. Duvara da iki tane Miro replikası asalım, modern tarzımızı yansıtsın. Mavi ağırlıklı olanlardan seçelim ama, koltuklarla uysun!
Mutfakta çok ihtiyaç var, çok! Espresso makinemiz yok bir defa, çok lazım oluyor. Biftek bıçağı, tahta peynir tabağı, misafirler için mug, sarımsak ezici, tavuk makası, et tokmağı, yumurta fırçası, dondurma kalıbı, patates ezici, salata kurutucu, pizza kesici, krep tavası, wok, tart kalıbı gerekiyor. Hem de acilen!
Ayrıca şu eski Full HD televizyonu yazlığa götürelim, 3D’yi hiç seyretmiyoruz, oturma odasına koyalım. Salona 4K Smart bir televizyon alalım. Teknolojisi geçiyor, biz hala alacağız bir tane!
*
Aldıkça alıyoruz. Biriktiriyoruz. Eskimeden bıkıyoruz. Tamir etmeden atıyoruz. Yaşamı sahip olduklarımızın daha çoğuna sahip olmak için tüketiyoruz. Daha iyisini yakalamak için koşuyoruz. Nefes nefeseyiz, hiç durmuyoruz.
*
Kendimize daha çok vakit ayırabileceğimiz bir hayat istemiyor muyuz yoksa? Dolapta asılı elli tişört yerine; sırtında bir çanta, içinde iki tişörtle dünyayı gezenlere hangimiz özenmiyoruz? Bıkıp yenisini aldıktan sonra bile hala kredi kartı taksitlerini yatırdığımız eşyalara bakınca, hangimiz kendini kötü hissetmiyor?
Vitrinde albenili, üstümüzde güzel, evde fazlalık, yenisini görünce gereksiz gelen neleriniz var?
Neden eşya biriktireceğimize, güzel anılar biriktirmeyi tercih etmiyoruz?
*
Bu arada bu bilgisayarın artık ömrü doldu, bir belgeyi on dakikada açıyor. Bunun var ya; altı çekirdekli, 900 gram, retina ekranlı, 10 saate kadar pili dayananı var. Ondan almam lazım. Çok güzel, şiir gibi lap top yapmışlar adamlar. Telefonu da yenilemek şart. Demode oldu bildiğin. Bir de akıllı saat aldım mıydı bu üçlüyü tamamlarım! Özenmeyle bir ilgisi yok benimkinin. İhtiyacım var, ondan şey ediyorum...
*
Not: Bana Twitter, Facebook ve Instagram’dan ulaşabilirsiniz: @anlatanadam
Paylaş