Paylaş
Dramatik bir sonla bitti final.. Evinde, kupaya çok yaklaşan Bayern boynu bükük ayrıldı uzay gemisini andıran dev stadından.. Chelsea neden kazandı? Bayern’in kaybetmesinden çok Chelsea’nin nasıl ve neden kazandığını anlamak gerekiyor. 2010’da seyrettiğim en güzel filmlerden biriydi Invictus.. Matt Damon ve Morgan Freeman’ın başrollerini paylaştığı film G.Afrika Rugby Milli Takımı’nın şampiyonluk öyküsünü anlatıyordu.. Aslında birçok filmin ötesinde bir senaryosu yoktu.. Ama ayrıntılar çok güzel işlenmişti.. Sporda, pes etmeyenlerin kazandığını anlatmıştı yönetmen Clint Eastwood..
19 Mayıs gecesi üç kez önemli avantaj yakaladı kupa için Bayern.. Öne geçti bitime 8 dakika kala.. Kazanamadı.. Uzatmada penaltı kaçırdı.. Penaltılarda öne geçme avantajını kullanamadı.. Bir takım bu kadar kaçırırsa diğeri kazanır, diye düşünüyorsunuz doğal olarak.. Atamayana atarlar’dır kısacası futbolda bunun karşılığı.. Oysa karşı tarafı atamamaya zorlamak.. Savunmayı sonuna kadar sabırlı yapmak.. Rakibin kendini en güçlü hissetiği anda tekrar tekrar ayağa kalkarak mücadele etmek.. Chelsea bunu başardı.. Kötü giden Premier Lig serüveninin rahatlığında tek kulvara kanalize etti kendini.. Barça karşısında, “O kupayı istiyorum” dedi bizlere.
Dengeleri değiştiren değişiklik
Ve Bayern.. 26 Mayıs 1999’da 1-0 galipken son iki dakikada yedikleri iki golle kupayı ManU’ya kaptırmışlardı.. O maçta Matthaeus ve Bassler’in oyundan alınması çok eleştirilmişti.. Cumartesi gecesi golü atarak Bayern’i öne geçiren Müller’in çıkarılması dengeleri değiştirdi..
Sadece bu mu? Hayır.. Bayern ‘kazanamazsam seyircimi mutsuz edeceğim’ baskısıyla karşılaştı.. Tıpkı Barça’nın Real’i, Real’in Barça’yı, F.Bahçe’nin G.Saray’ı, G.Saray’ın F.Bahçe’yi, City’nin United’ı kendi evinde yenmesi gibi.. En önemli dezavantajı; avantaja çevirirsen, rakibini seyircisiyle karşı karşıya bırakıyorsan kupaya daha yakın oluyorsun.. Takımını kenetlemek için o atmosferi kullanmayı akıl eden teknik adamların devri artık.. Genç ve akıllı.. Cesur ve dürüst.. Güçlü ve affedici..
İçinden bereket geçen üniversite
CUMA günü Harran Üniversitesi’nde bir seminere katıldım.. Şanlıurfa Bank Asya 1.Lig’e çıkmış, Hayri Ülgen Ağabeyimiz davet etmiş, ülkemizin böyle güzel bir köşesine bir kez daha gitme şansı doğmuş.. Ama en önemlisi bir kez daha üniversiteli öğrencilerle birlikte olma şansı yakalamışım..
Panel yaklaşık 1.5 saat sürdü.. İlginç sorularla karşılaştım.. Şike süreci ve son derbide çıkan olaylar merak edilmişti daha çok.. Ama yine gördüm ki, F.Bahçe-G.Saray rekabeti Harran Üniversitesi’nde de en öne çıkan olgu..
Bahar Şenlikleri vardı üniversitede.. Üniversite rektörü Prof.Dr. İ.Halil Mutlu bizi çok iyi ağrladı.. Başta Necmettin Dedeoğlu olmak üzere herkes seferber oldu.. Bizden elimizden geldiğince onları mutlu eden gelişmeleri dinledik.. Yaptıklarını bizzat yerinde inceleme şansı bulduk.. Çalışınca neler olduğunu gördük, 10-15 yıl önce çorak arazi olan topraklara..
Hayal etmeden olmuyor
Havalimanından şehre giderken etraf yeşil, nar ağaçları, fıstık ağaçları kaplamış her yeri.. Bereket gelmiş üniversiteyle birlikte bu topraklara.. Urfa güzel bir kent.. Bir mıknatıs misali.. Uzaktan pek gitmek istemiyorsunuz.. Yaklaşınca da ayrılmak da zorlanıyorsunuz.. Daha çok gezmek, görmek, öğrenmek, tarihe tanıklık etmek istiyorsunuz..
Rektör Mutlu, bir kongre merkezine ve şehirle üniversite arasına, metro benzeri bir ulaşım ağına ihtiyaç duyduklarını belirtti.. Gördüğüm kadarıyla bütün Urfa üniversiteyi ve rektörü seviyor.. Şanlıurfaspor’un da
1.Lig’e yükselmesi büyük motivasyon olmuş..Bundan sonra çıtayı düşürmek yok.. Çünkü çalışmadan olmuyor.. Hayal etmeden olmuyor.. En önemlisi birlik olmadan olmuyor..
Tayfur Havutçu
BASIN toplantısını Lig TV’deki yayındayken izledim.. Belki de yaşamının en önemli konuşmalarından birini yapıyordu Tayfur Havutçu.. Konuşmayı elindeki kağıttan, bir robot gibi okudu.. Neden başarısız olduğunu anladım o an.. Kendisini bir kez daha izler, Terim’in, Kocaman’ın konuşmalarıyla karşılaştırırsa farkı görür..
Paylaş