Paylaş
Önceki gün Invitius (Yenilmez) filmini izledim. Morgan Freeman’ın Nelson Mandela’yı, Matt Damon’ın da G.Afrika Rugby Takımı’nın kaptanını canlandırdığı harika bir film. Sürekli kaybeden bir takıma ülkenin başkanı el koyunca nasıl motive oluyorlar ve Dünya Kupası’nı kazanıyorlar. Her şeyiyle bütün milli oyuncularımızın seyretmesi gereken bir film. O filmde de seyirciler oyuncularını dünyanın en iyi hücum oyuncusu karşısında “Defence, defence, defence” diye motive ediyordu. Efes Pilsen ve Fenerbahçe basketbolda harika kadrolar kurdular. Hücumda inanılmaz isimler vardı. Ama kimse işin savunma yönünde elini taşın altına koymadı. Fenerbahçe çok kolay bir gruptan çıkamadı Euroleague’de. Ligde olmadık yenilgiler aldı. Efes de Final Four adayı gösterilirken erken havlu attı. Çünkü işin “savunma” yönü yoktu. Fenerbahçe’nin Efes’i farklı yendiği maçtan sonra Ömer Onan, “Bugün arkadaşlarımız savunma yapınca kazandık” dedi. Daum yönetimindeki Fenerbahçe şampiyonluğa ortak olurken son 6 resmi maçta gol yemedi. Beşiktaş geçen sezon aynı özelliğini öne çıkararak çifte kupaya uzandı. Avrupa’da ve dünyada da durum farklı değil. İtalya 2006’yı kazanırken savunma sayesinde kazandı. İspanya muhteşem hücum oyuncularından kurulu ama İtalya’yı çeyrek finalde 0-0’ın sonunda penaltılarla elemişti. İtalyan Ligi’nde Inter savunmasını öne çıkararak dünyanın en iyisi olma yoluna girdi.Bizim takımlarımız Avrupa’da olmak istiyorsa savunmayı özümsemeleri gerek her şeyden önce. Ama savunma sadece geride kalmak değildir. Savunma bazen topu kendi sahanızda 9-10 pasla dolaştırarak rakibin açığını aramaktır. Savunma bazen rakibin hücumları karşısında sakin kalabilmek, baskıyı kırabilmektir. Savunma bazen oyunun elektriklendiği anda sadece oyuna motive olmaktır. Savunma bazen sizin kart görmeniz için sizi tahrik edenlere karşı gülüp geçmektir. Savunma bazen bireysel hatalarla kaybetmemektir, rakibinizin kaybetmesini bekleyecek kadar soğukkanlı olmaktır.
Başbakan’a
SAYIN Başbakanım bu ülke insanı, sporda dünyanın en iyi takımına sahip olduğu günleri görmek istiyor artık. Biliyorum, siz de aynı beklentiler içindesiniz. Büyük organizasyonlar alıyoruz, ama takımlarımız yeterince iyi değiller. Bu yüzden önce Clint Eastwood’un yönetmenliğini yaptığı “Yenilmez” filmini seyretmenizi öneririm size. Çünkü kendi hayatınızla ilgili de bulabileceğiniz çok şey var o filmde. Ve takımlarımızı sadece Amerika turnesiyle hazırlamamamız gerek büyük hedeflere. Belki Doğu’daki küçük kasabalara götürerek, oradaki yaşamları görmelerini sağlayarak, ne kadar şanslı olduklarını ve hangi insanlar için mücadele etmeleri gerektiğini anlatmamız gerek.Basketbolcularımıza 2010’da gruptan çıkmanın yeterli olmadığını anlatmak için İspanya’nın, Arjantin’in, Yunanistan’ın nasıl Rüya Takım’ı geçerek Dünya şampiyonu olduğunu söylemeniz gerekir.Keşke Cannes’da olsaydınız. Bir bayan takımımız Avrupa şampiyonluğu mücadelesi verirken o heyecanı yaşasaydınız.. Gelecek sezon bunu da yapabileceğinizi biliyorum. “Yenilmez” bir ülkeyizÇünkü Türk kadını, en az Türk erkeği kadar başarabilme gücüne sahip. Euro 2016’nın ve diğer tüm organizasyonların arkasında durduğunuz için size teşekkür ederim. Ama bu ilgiyi tekrar spor sahalarına gelerek de gösterin. Bunun ne kadar önemli olduğunu “Yenilmez”i izlerken bir kez daha gördüm. Biz de “Yenilmez” bir ülkeyiz. Artık bunu spor sahalarında da gösterme vakti geldi. Buna inanmayanları, görevlerini suistimal edenleri, birilerinin adamı oldukları için koltuklarında oturanları ayıklayın. Ayıklatın demiyorum. Ayıklayın. Çünkü dünya sürekli dönüyor ve rakiplerimiz hiç boş durmuyor!
Benim kahramanım!
MESSİ mi, Maradona mı tartışması var dünyada. Arjantinli yıldızın bu sezon gösterdiği inanılmaz performans sonrası herkes bu soruyu daha çok sormaya başladı. Benim seçimim Maradona. Çünkü tek başına 61 yıl sonra Napoli gibi sıradan bir takımı hem İtalya, hem UEFA şampiyonu yaptı. Arjantin’i şampiyon yaparken futbol oynamadı, uzaylı gibiydi. Üstelik tekmelere karşı mücadele etti. O zamanlar kırmızı kartlar şimdiki kadar kolay çıkmıyordu. Ayağı kırıldı, bir yıl futbol oynayamadı. Yine sahalara döndü. 1986 Dünya Kupası’ndaki performansı turnuva boyunca sürdü. 1982’de bütün takımlar onun üzerine oynayarak Arjantin’in elenmesini sağladı. 1990’da sıradan oyuncular topluluğu olan Arjantin’i finale çıkardı. Onun muhteşem futbol yeteneklerini karalayan tek unsur kokainin pençesine düşmesi oldu. İtalya’ya girişi yasaklandı. Milyonlarca genç için çok kötü örnekti bu.* * *Messi ise dünyanın en iyi kulübünde 14 yaşından beri. Yıllardır süper futbolcularla oynuyor. Barcelona’da geçen sezon Eto’o vardı yanında. Şimdi İbrahimoviç. Arkasında dünyanın en iyi orta saha oyuncuları bulunuyor. Kanatlarda Daiel Alves ve Maxwell gibi harika paslar atan oyuncular var. Messi İtalya gibi sert bir lige gitmedi. Henüz milli takımıyla büyük bir başarısı yok. Gruptan çıkarlarken bile Bolivya’dan 6 yedikleri maçta sıradanlaştı.Messi’yi olağanüstü yapan çabukluğu ve çalım yeteneği. Arsenal’e attığı 4 golün dışında, geçen sezon Bernabeu’da Real’i 6-2 yendikleri maçtaki performansı da inanılmazdı. Ama Maradona’yı anlatmak için kelimeler yetmez. Attığı goller için internet sitelerini araştırın. Yaşamını anlatan belgeseli de mutlaka seyredin. Maradona’nın 120 golünü önceki gece tekrar seyrettim. İnanın futbolu bu kadar pisliğe karşın neden çok sevdiğimi tekrar hatırladım. Ve unutmadan. Pele’yi sadece videolardan izledim. Ama benim için Maradona’dan sonra dünyanın en iyisi Dünya Kupası’nda tüm zamanların en golcü ismi olan Brezilyalı Ronaldo’dur. Sara hastalığına yakalanmasa, İtalya’daki tekmeler nedeniyle 2 yıl sakatlık yaşamasa çok daha büyük yıldız olabilirdi. Messi henüz onun seviyesinde de değil. Günümüzün bir başka büyük ismi C.Ronaldo da kramponlarını bilemiş tekrar sahne almak için hazırlanıyor. Bakalım bu muhteşem kapışmadan hem yarın hem tüm sezon boyu, hem de Dünya Kupası’nda kim başı önde çıkacak? Kazananın biz futbolseverler olduğu kesin de.
Paylaş