Türk futbolunun gerçek başkanının kim olduğu asıl şimdi ortaya çıkacak. Hasan Doğan gizli başkandı. Bir anlamda Başbakan’ın futboldaki gözü kulağıydı.. Artık o yok.
FEDERASYON Başkanlığı seçimlerinin yapıldığı gün yazdığım yazıda geçmişteki Ulusoy dönemlerine ait bazı olaylardan bahsetmiştim.. Seçimlerin yapıldığı gün de Lig TV’de Ulusoy’un "Size bir program sunmuyorum. Bilim adamıyla, yazarıyla, hakemiyle, teknik direktörüyle, bir ay içinde bir otele kapanacağız, üç gün boyunca beyin fırtınası yapacağız. Bu benim yol haritam olacak" sözlerini eleştirmiştim.
Ertesi gün Gündüz Tekin Onay’la konuştum. "Altan bizim bir program kitapçığımız vardı. Ama dağıtıp dağıtmamak konusunda kararsız kaldık" dedi.
Olabilir.. Bir kitapçık hazırlanmıştır. Ama önemli olan zihniyet değil mi? Belki Ulusoy’un seçimleri kazanması, Başbakan’a tepki olayları sonucu oldu, diyebilirsiniz.. Belki de İsviçre maçına bağlarsınız..
Ama ben tamamen farklı bir gözle bakıyorum bu seçimlere.. Delegeler karşılarında korkusuz bir başkan aradılar.. Ve herşeye rağmen, geçmişteki bütün sıkıntılara karşın Ulusoy’a oy verdiler..
Çünkü Türk futbolunu kimin yönettiğini bilmek istiyorlardı.. Bıçakçı’nın bu misyonu üstlenemediğini gördüler. Bermek’e tam olarak inanamadılar. Çünkü, açık tavıra karşın Bermek,Doğan’a, "Listemden çıkmazsan ben yokum" diyemedi.
Doğan gizli başkandı
Şimdi Türk futbolunda yeni bir başkan kaousu yaşanacak.. Buna hazırlanın.. Türk futbolunun gerçek başkanının kim olduğu asıl şimdi ortaya çıkacak..
Hasan Doğan gizli başkandı. Bir anlamda Başbakan’ın futboldaki gözü kulağıydı.. Artık o yok..
Melih Gökçek hem seçim öncesi yaptığı konuşmalarla hem de seçim sonrası Hasan Doğan’a karşı koyduğu tavırla öne çıktı. Doğan’ın, "Belediyeler takımları desteklememeli" sözleri hala aklımda.. Belki de Gökçek bunun intikamını alıp yeni Federasyon’la bir çıkış arama umudunda.. Bu seçimlerden güçlenerek çıktığı ortada..
Aziz Yıldırım 3 yıldır Türk futboluna damgasını vuran bir isim. Zaman zaman Devlet Bakanı’nın çağrısına bile kulak asmayacak kadar başına buyruk davrandı. Seçimlerde kimi destekleyeceği son ana kadar belli değildi.
Ancak bir ay kadar önce FB TV’deki konuşmasında, "Bazıları Genç Fenerbahçeliler adındaki taraftar grubunu özel uçağıyla deplasmana götürüyor" diye suçladığı kişiyi Ulusoy’un listesinde görünce şok oldu. Bu isim bir zamanlar onunla aynı yönetimde yer alan Tahir Kıran’dı..
Kıran’ın bir süredir sessiz ve derinden Yıldırım’a muhalif olduğu söyleniyordu. Ulusoy Federasyonu’na girerek, gelecek için önemli bir adım attı. En güçlü kulüp başkanı olarak bilinen Yıldırım ise şimdilik görünmese de güç kaybetti..
Özhan Canaydın seçim Stratejisi yüzünden çok eleştirildi. Ama en akıllı hamleleri o yaptı. Asla kulübünü zora sokacak bir davranış içine girmedi. Ve ne kadar aksi söylense de seçimden güçlenerek çıktı. Beşiktaş zaten kazandı. Çünkü Yıldırım Demirören, eşinin yakın akrabası olan Haluk Ulusoy’a tam destek verdi.
Trabzonspor’un yeni başkanı Albayrak’ın eli güçlendi. Çünkü siyasi açıdan yakın gözüktüğü AKP’nin adayını değil de Ulusoy’u desteklemesi, Trabzon’da olumlu karşılandı. En azından kulübün içine siyaseti sokmadığını gösterdi.
Ve bir de kaybeden oldu bu arada.. Fatih Terim.. Ne yazık ki net bir tavır sergileyemedi.."Gereken neyse onu yaparız" demedi. Ne kaldı ne gitti.. Tam anlamıyla arada bir yerde şimdi.. Yetkilerinin kısıtlanmasına göz yumdu.. 6 Şubat’ta FIFA’dan çıkacak kararı beklemeye başladı.
Dediğim dedik
Evet seçimde güçlenenler ve güç kaybedenler böyle.. Ama bu isimlerin hepsinin ortak bir özelliği var.. Tümü "Dediğim dedik" isimler.. Kendi camialarını bu anlayışla yönetiyorlar.. Hep tam yetki istiyorlar..
İşte sadece bu yüzden bile Türk futbolunu zorlu günler bekliyor.. Önümüzdeki günler futbolumuzun gerçek başkanının kim olduğunu gösterecek.. Ulusoy tam anlamıyla aldığı oyların hakkını verebilecek mi?
Aziz Yıldırım, Özhan Canaydın, Yıldırım Demirören ve Nuri Albayrak arasındaki mücadeleden kim galip çıkacak?
Yabancı sayısı ne olacak?
"İmparator" Terim’in yetkilerinin kısılması ne anlama gelecek? Bu zorlu savaşın sonucunu sahada atılan goller belirleyecek belki..
Ama o golleri gerçekte hangi başkanın diğerine attığını ve kimin daha uzun ömürlü olacağını hep beraber göreceğiz..
İki Çulcu vardı
MHK Başkanı değişti, umarım hayırlı olur. Görevi bırakan Özerten temiz biriydi. Onun döneminde, özellikle Fenerbahçe maçlarında önemli hatalar oldu ve bu da onun şanssızlığıydı.. Zaten ligin en güçlü takımının bir de hakem hatalarıyla puan alması kamuoyu vicdanını yaraladı.
Mustafa Çulcu’yu ilk olarak yıllar önce yönettiği İstanbulspor-Altay maçından hatırlıyorum. İstanbulspor’un nizami bir golünü vermediği için yanılmıyorsam 6 ay dinlendirilmişti. O dönem Uzan çok etkiliydi ve bu olayın üzerine çok gitmişti.
Aradan uzun bir süre geçti. Yıllar Çulcu’yu olgunlaştırdı. 6-0’lık Fenerbahçe-Galatasaray maçında rakiplerine kasti faul yapan Ortega ve Emre’yi hiç tereddüt etmeden oyundan atarken mesleğinde aşama kaydettiğini gösterdi.
Avantajları iyi oynatır, oyunu kesmemeye çalışır ama zaman zaman hakem şanssızlığına yenik düşerdi.
Dilerim başkanlık koltuğunda otururken çalan düdükler Türk futbolunu ileri götürür. İngiltere’de hakemler artık teşebbüsten kırmızı kart çıkarırken bizim ligimizde adam biçen savunmacılar prim yapmaz.. Düdükler hep bir takımı öne çıkarmaz..
Dilerim Çulcu yüz akıyla o koltuğun hakkını verir.
Bir bilet 3 bin Euro
GEÇTİĞİMİZ ay Erman Toroğlu, Hıncal Uluç ve Kemal Belgin ortak bir noktaya parmak basarak bazı maçlarda üzerinde fiyatı yazmayan veya (sıfır) YTL değerinde biletlerin satıldığını belirttiler. Özellikle PSV-Fenerbahçe maçında yaşanan bir örneği de dile getirdiler. Hıncal Abi Biletix’i ve kulüpleri uyararak bu konularda daha dikkatli olmalarını istedi.
Ben 6 yıldır futbol biletleriyle ilgili bir koleksiyon yapıyorum. Oldukça geniş bir arşive de sahibim. Türkiye bu tip koleksiyonlar konusunda çok geri kalmış bir ülke. Bir-iki kişi ancak ilgileniyor.. Bu yüzden dünyanın her köşesindeki futbol biletleri elime geçiyor ve bu konuda artık uzmanlaşmış sayılırım.
Üzerlerinde mali değeri belirtilmeyen veya (sıfır) yazılı biletler dünyanın her yerinde ve her maçta var. Örnek olarak fotoğraftaki 1998 Dünya Kupası biletine bakabilirsiniz. Paris’teki Brezilya-Şili maçına ait olan bu bilet FIFA’nın seçkin konuklarının oturduğu Presidentielle Blue Tribünü’ne ait ve satış fiyatı yok. O maç için bana akreditasyon çıkmadığından Şenes Erzik’in çabasıyla bu bileti edinmiştim. Kötü niyetli biri olsam bu bileti fahiş fiyata satabilirdim. Ama Şenes Bey benim maça gireceğimi bildiği için bu bileti vermişti.
El altından bilet yok
Biletix ve Tickettürk şu anda bu konuda servis veren iki kuruluş. İnternet üzerinden veya çeşitli satış noktalarından isteyen herkesin ayağına kadar biletleri ulaştırıyorlar. Ayrıca bu şirketlerle çalışan kulüpler kaçak girişleri tamamen önlemiş durumda. Yani el altından bilet dağıtma olmuyor. Biletler turnikelerden okutuluyor, sonra da yırtılıyor.
PSV-Fenerbahçe veya bir başka maçta üzerinde fiyat yazılı olmayan bir bileti daha fazla değerine satıldığına tanık olabilirsiniz. Burada iş tamamen vatandaşa düşüyor. Karaborsa diyeceğim ama onu da diyemiyorum. Çünkü FIFA, 2006 Dünya Kupası’nın biletlerini 3 etapta satışa çıkardı. İlk etap hemen bitti. Orada 800 Euro’ya final maçına bir bilet alan çeşitli şirketler internet üzerinden 2500-3000 Euro’ya bu biletleri rahatça satıyorlar. Ayrıca bunları büyük tur şirketleri yapıyor.
Burada Federasyon’un üzerine de önemli görev düşüyor. Maçlara kaç seyirci giriyor kimsenin bildiği, açıkladığı yok. Oysa şu an dünyanın bütün gelişmiş futbol liglerinde bu istatistikler hem de 2. ve 3. Lig dahil biliniyor. Türkiye’de yok.. 15 yıl önce vardı, şimdi yok.. Hasılat bilinmiyor, vergi bilinmiyor..
Biletler konusunu burada noktalıyorum önümüzdeki hafta da statlarla ilgili bazı noktalara değineceğim..