13 Mart’ta kulübü Real Madrid, antrenmanlara katılmamayı alışkanlık haline getiren oyuncusunu 45 gün süreyle kadro dışı bıraktı. İki gün sonra, akşama doğru basın Anelka’nın izini kaybetti.
İspanyol medyası Madrid’in en şık semtlerinden birindeki lüks villasını kuşattı. Gazeteciler doğduğu bölge olan Yvelines’in Trappes ve Elancourt semtlerinde devriye geziyor, eski banliyö çocuğunun en gözde pizzacısıyla dolaşmaktan hoşlandığı alışveriş merkezi arasında gidip geliyorlardı. Ama çabalar boşunaydı..
16 Mart’ta çelişkili haberler dolaşmaya başladı. Bazı kaynaklara göre Real’in santrforu, kardeşi ve menajeri Didier’in Mercedes marka otomobilinin bağajına saklanarak basını atlattıktan sonra, Paris uçağıyla İspanya’yı terk etmişti.. Zaten Didier de oyuncunun Avrupa’da olduğunu doğrulamıştı. Anelka’yı gören adamı gören adam oyunu sahneleniyordu.
17 Mart’ta yeniden ortaya çıktı. Yani tam olarak değil de, şöyle bir göründü.. İnternet sitesinin günlük sayfasında haberler çıktı. Aynı gün Ferrari’si Yvelines’te görüldü. Top peşinde ne kadar az koşarsa internetteki varlığı o kadar güçleniyordu. Krizin doruk noktasında, oyuncunun internet sitesi gerçek bir patlama yaşadı. Ocak ayında ziyaretçi sayısı 31.500 iken, bu sayı martta 275.000’e çıktı. Video oyunlarının bu büyük kahramanı, uçuşup kaybolan bir gölgeden, bir reklam görüntüsünden, sanal bir portalden, medyatik bir yansımadan başka bir şey değildi artık..
Zaten İspanyol basını da onu Real Madrid’e transferinin hemen ardından ilk golünü Playstation ekranında atarken görüntülememiş miydi? Tabii o sırada oyuncunun kendini gerçek sahalarda kabul ettirememesi büyük bir mali sıkıntıya dönüşmemişti henüz..
1999 yazında Arsenal’den 220 milyon frank ve reklam sözleşmeleri dışında ayda net 2 milyon frank maaş gibi rekor bir ücretle transfer edilen, yükselen yıldız Anelka’nın piyasası 2000 kışının sonunda birden inişe geçmişti. Yıldız Real Madrid’e geldiğinden beri hiçbir maçta 90 dakikayı tamamlayamamış ve resmi maçlarda sadece bir gol atabilmişti.
Futbol AŞ, yeni ikonasını tutuyordu, ama put parçalanmak üzereydi..
Peki bu bir sürpriz miydi? Kesinlikle hayır.. Çünkü Anelka’nın transferi en başından itibaren sportif bir tercihten çok katıksız bir mali operasyon görüntüsündeydi.
Anelka’nın piyasa değeri (yani 220 milyon frank) yanında, kendine ait değerleri de var mıdır?
Anelka’nın kişisel değerleri arasında forma aşkı, takım ruhu yer almaz.. Kendi bireyselliğini ve kollektiviteyi küçümsemesini hep öne çıkarıp savunur..
Yeni kulübüne geldikten 10 gün sonra da şu açıklamayı yapıyordu: "Benim uyum sağlayabilmem için takımın oyun sisteminin değişmesi gerek.."
Sezon boyunca sportif yükümlülükleriyle hiçbir ilgisi olmayan ölçüsüz bir egoyu sergileyen demeçler ve davranışlar birbirini izledi.. "Ben en uçta oynuyorum ve bana derin paslar atılması lazım.. Benden oyun tarzımı değiştirmem istenmemeli, zaten değiştirmem.. Hatta sezonu sıfır golle tamamlayacağımı bilsem de bunu yapmam..."
Anelka o sezonu 4 golle tamamlayıp kendine koyduğu hedefe çok yaklaşmıştı...
Paranın şımarttığı bir çocuk mudur karşımızdaki? Nicolas Anelka, Real Madrid yöneticilerinin verdiği disiplin cezasından önce, Olimpiyatlar’a katılma savaşı veren Fransa Ümit Takımı’yla sahaya çıkmayı da "Yeterince motive olamadığı" gerekçesiyle reddetmişti.. Kendisinden çok daha parlak başarılara imza atmış oyuncular ise (Thiery Henry gibi) Ümit Milli Takımı’nda oynamayı kabul etmişti..
Kendi takımını küçümseme, milli takımı küçümseme, antrenörleri küçümseme, takım arkadaşlarını küçümseme.. Yoksa bu kibir ekolü, futbolun yükselen yeni bir değeri mi? Çaba, çalışma, kolektivite gibi geleneksel değerlerin yerini bir anlamda, L’Oreal’in ünlü reklam sloganı mı aldı: "Çünkü ben buna değerim.."
Anelka, kötü bir sezonun ardından, 2000’in ilkbaharında Devler Ligi finalinin ilk maçında Real formasıyla maçı ve turu getiren golü atınca ne yaptı?
Bir kenara itildiğinde kendisiyle iletişimi sürdüren az sayıdaki takım arkadaşına mı koştu?
Gol pasını veren oyuncuyu mu kutladı?
Madrid seyircisini mi selamladı?
Hayır, bir tribüne doğru yönelip, taraftarlara bileğine taktığı ve bir yazıyla süslenmiş siyah kolluğu gösterdi..
Bilekteki bu gizemli yazı da ne, diye sordu bütün gazeteciler birbirine..
Ölmüş bir dostun anısına takılmış bir yas işareti miydi? Hayır, Anelka’nın en son sponsorunun piyasaya sürdüğü bir giysi markasının logosonu teşhir ediyordu sadece.. Bu işten kazancı, yılda 5 milyon franktı.. Çocuk, "Futbol AŞ"nin kurallarını iyi kavramıştı..
2000 yazında Anelka yeniden PSG’nin yolunu tutar. Bu kez yeni kulübü kesenin ağzını açmak zorunda kalmış ve tam 220 milyon frank ödemiştir.. Aslında Paris kulübü onu yeniden Fransa Ligi’ne getirerek bir tavrı, daha doğrusu bir çizgiyi satın almaktadır.. Mucize çocuğun futbola başladığı kulübe dönüşü, en büyük hissedar Canal +’nın da tasarladığı gibi PSG’nin banliyö taraftarını güvenceye almaktadır..
Anelka, jet sosyeteyle ayaktakımının ince bir karışımı olan Canal +’nın ruhunu ve görünümünü temsil eder..
Gelir gelmez PSG’nin imajını gençleştirir ve kulübün yan ürünlerinin satışında patlamaya yol açar.. İlk haftadan itibaren ciro yüzde 20-30 artar..
Ama bu genç komutanın başarı hikayesi ne kadar daha sürecektir?
Buraya kadar okuduklarınızın tamamı Fransız gazeteci Christian Authier’in gözlemleri.. Nicolas Anelka’nın Türkiye’ye gelişinden tam 3 yıl önce yazılmış.. Zaten Anelka’nın futbol çizgisi bu 3 yıl içinde de değişmemiş.. PSG’den Liverpool’a geçiş.. Orada yedek kalışın ardından Manchester City gibi iddiasız bir kulübe gitmek zorunluluğu ve Avrupa’da başarıyı yakalayamamış Fenerbahçe’ye inanılmaz bir ücretle yapılan transfer..
Anelka cephesinde işler iyi gidiyor.. Çünkü her gittiği yerde, gol atsa da atmasa da kral o.. Gözde o.. Yıldız o..
Ama gittiği her yerde takım ruhunu öldüren de o.. Devre arasında Alex,"Hedefim F.Bahçe’de ve Brezilya Milli Takımı’yla çifte kupa kazanmak" derken Anelka, Fransa İçişleri Bakanı’na hakaret edecek haddi buluyor kendinde..
Geldiğinde, "Brezilyalılar bana pas vermiyorlar" şikayetinde bulunuyor başkana..
Şampiyonlar Ligi başlamadan Newcastle ile pazarlığa oturuyor, sakatlığını öne sürüp maçlara ve idmanlara çıkmıyor.. Pazarlık bitince sakatlığı da geçiyor..
Şampiyonlar Ligi bitiyor, Anelka yine sakat.. Devre arası oluyor, "Sezon sonu gidebilirim" diyor.. Anelka satılmalı.. Çünkü o bir takım oyuncusu değil.. Takım ruhuna inanmıyor..
Anelka gelinceye kadar Fenerbahçe Şampiyonlar Ligi’nde oynadığı 6 maçta 9 puan almıştı.. Tuncay da, Alex de, Nobre de daha rahattı.. Takımın eksiği orta sahadaki pres zaafiyetiydi.. Oraya Appiah alındı, ama Anelka da geldiği için orta sahadan biri kesildi.. Sonuç ortada.. İki Zaragoza ve bu sezonki 6 Şampiyonlar Ligi maçı..
Evet.. Anelka Beşiktaş maçını kazandırdı.. Ligde 3-4 maç daha kazandırdı.. Şampiyonlar Ligi’ndeki bazı maçlarda iyi oynadı.. Ama o kadar..
Bu takım ruhsuz ve güçsüz Anelka’yı kaldırmaz.. Anelka hep ruhunu ve gücünü F.Bahçe için kullanır mı, çok zor..
O yüzden Anelka satılmalı.. Yerine koşan, mücadele eden, gol vuruşu iyi bir dünya yıldızı alınmalı..
5 yıl önce Eto’o ismini kaç kişi biliyordu? Galatasaray’ın beğenmediği Appiah’ı 8 milyon Euro’ya almadı mı F.Bahçe?
Şimdi de iyi bir araştırmayla 6-7 milyon Euro’ya geleceğin yıldızı olacak genç bir forvet bulunabilir..
Biliyorum bütün bunlara karşın satılmayacak Anelka.. Yine satmayacak onu Aziz Yıldırım.. Onun gibi marka bir ismi 100. yılında takımda tutmak ve şov yapmak isteyecek..
Ve bu yüzden Fenerbahçe başarı için takım olmayı bekleyecek, takım için savaşan gerçek yıldızları buluncaya kadar bekleyecek..
Yazarlar ikiye, üçe bölünecek.. Kimi, "Pas vermiyorlar bu çocuğa" diyecek.. Kimi ise, "Böyle yıldız olmaz" diye diretecek..
Dünya Kupası’ndaki performansı masaya yatırılacak.. Kısacası Anelka hep gündemde kalacak.. Bir yandan da o konuşuldukça menajeri, sponsorları, sitesini yapanlar, Nic 39 giyim firmasını üretenler, Fenerium keyiflenecek..
Sahada yapamadaklarını saha dışında yapmaya davem edecek Nicolas..
Ve Anelka tüm bunların sonunda; koşmamasına, pres yapmamasına, kibirine, takım ruhuna inanmamasına, ağır ifadelerine karşın Fenerbahçe taraftarı ve kulübü de onu el üstünde tutuyor..