22 yaşındaki oyuncuyu Almanların efsane ismi Beckenbauer’a benzetmek mümkün. Yıldız futbolcu, iki yıl önce kendisinin futbola başlamasında büyük payı olan babasını kaybetti.
GEÇEN sezon 49 gol yenmesi Beşiktaş Başkanı Fikret Orman ile futbol direktörü Önder Özen arasındaki konuşmaların kilit noktasıydı. Yıldız oyuncu transferi için arayışlar sürüyor ancak öncelik çok iyi bir kaleciyle ve stopere veriliyordu. Önder Özen, Güney Amerika’daki arayışları sırasında bir oyuncuyu çok beğendi. Millonarios’in kaptanı Pedro Franco’ydu bu oyuncu. Önder Özen’in Pedro’da en beğendiği özellik konsantrasyonunun çok yüksek, futbol zekasının da üst düzey olmasıydı. Kesicilik özelliği ise mükemmele yakındı. Bire birde karşısındaki rakibe sağ ayağıyla yaptığı müdahaleler birçok tehlikeli akını önlemesini sağlıyordu.
İLK KEZ BAŞKA KULÜPTE OYNAYACAK
ÇOK iyi bir kesici olan Pedro Franco’nun bir başka önemli özelliği ise nokta paslarıydı. Kısa, orta ve uzun mesafeli paslarıyla arkadaşlarını topla buluşturan, fazla riski sevmeyen, çabuk oynama istediğinde bir oyuncu Pedro. Lider özellikleriyle dikkat çeken, 23 Nisan 1991 doğumlu yıldızı, Beckenbauer’e benzetmek mümkün. Günümüz futbolu çok daha hızlı ve çabuk oyunculardan kurulu olduğu için Pedro, Beckenbauer kadar ileri çıkamıyor ve kaleyi karşısına alıp şutlar çekemiyor belki ama savunmadan oyun kurulması ve top kaybının aza indirilmesi konusunda önemli bir işlev üstleniyor.
Bonservisi 2.4 milyon Euro
MİLLİ Takım’da 3, Millonairos’ta 19 numarayı taşıyan genç Kolombiyalı 5 yıl için toplam 3 milyon Euro garanti ücret alacak.. Siyah beyazlı takım ise taksitler halinde Kolombiya ekibine toplam 2.4 milyon Euro ödeyecek.
Cordoba’nın izinde gidiyor
Geçen sezon Copa Sudamerica’da yarı final oynayan Millonarios’ta, Pedro Franco yine savunmadaki başarısıyla ön plana çıkmıştı.
ŞAMPİYONLAR Ligi’ne mutlaka katılmak isteyen Fenerbahçe’de Aykut Kocaman’ın liste başında iki savunmacı vardı. Sarı lacivertli ekip Dortmund’lu Felipe Santana’nın maliyeti yükselince Zenit’in Portekizli yıldızı Bruno Alves’e yöneldi. Alves’in F.Bahçe’ye “Evet” demeye hazırlandığı anlarda ise Aykut Kocaman’la yollar ayrıldı. Sarı lacivertli ekip 3 yıl önce tam 22 milyon bonservis ücretiyle Porto’dan Zenit’e geçen ve ‘Dünyanın en pahalı savunmacılarından’ biri olarak gösterilen 31 yaşındaki Alves’i transfer etmişti. 27 Kasım 1981’de Varzim’de doğan ve Porto altyapısında futbola başlayan Bruno Alves’in ailesi komple futbolcu. Babası, amcası ve abisi profesyonel olarak futbol oynamışlar. Kardeşi Julio Alves Beşiktaş’a transfer olmuştu.
BİR DE SİNİRLERİNE HAKİM OLSA
HAVA toplarındaki müthiş üstünlüğü, kafa golleri, ileri çıkarak gol araması Bruno Alves’i ünlü kulüplerin listesine sokmuş. Portekizli’nin bir eksi yönü var. Zaman zaman sinirleniyor ve çok sert hareketler yapabiliyor. 2009’da Portekiz’de ‘Yılın Futbolcusu’ seçilen Alves F.Bahçe’nin Benfica maçlarını izledikten sonra transfere olumlu bakmaya başlamış. Euro 2008, Euro 2012 ve 2010 Dünya Kupası’nda Portekiz’in değişmezi olan Bruno, F.Bahçe’ye 3 yıl için 2.5 milyon Euro garanti ücrete imza atmıştı.. Bonservisi 5.5 milyon Euro olan Bruno Alves’in 2014 Dünya Kupası elemelerinde 6 maçta 3 gol atması Lugano’dan doğan boşluğu kapatılması yolunda önemli bir adım attıldığını gösteriyor. Alves son derece hırslı, mücadeleci, uzun paslarda uzman, şut çekmeyi seven bir stoper.. Ama iş kafa topuna gelince dünyanın en iyilerinden.
Mou’nun yeri ayrı
ZENİT’TE Hulk, Porto’da Deco, Milli Takım’da Ronaldo gibi yıldızlarla oynayan Alves’in kariyerindeki en önemli isimlerden biri Jose Mourinho. Ünlü teknik adam Porto’nun başınayken 22 yaşındaki Bruno’yu takıma almış ve ona zaman zaman yer vermiş.
Final rüyasını bitirmişti
EURO
2 EYLÜL 2012 akşamı Lille Metropole Stadı’nı dolduran binlerce seyirci iki oyuncunun karşılıklı mücadelesine tanık oluyordu.. Şampiyonluk mücadelesi veren iki takımdan Paris SG maçın hemen başında Zlatan İbrahimoviç’in henüz ilk dakikadaki golüyle öne geçiyor, 10 dakika sonra Lille’in stoperi Chedjou beraberliği getiren golü atıyordu.. Dakikalar 21’i gösterdiğinde dünya futbolunun en güçlü santrforlarından biri olan İbra bir kez daha sahne alıyor ve Paris ekibi ilk yarıyı 2-1 önde kapıyordu..
PRES YAPTIĞINA PİŞMAN ETTİ
2. YARIDA başka gol olmadı.. Ama gollerden, hatta PSG’nin galibiyetinden daha çok konuşulan bir an yaşandı.. Maçın gollerini atan oyuncuları son dakikalara doğru bir kez daha karşı karşıya geldi.. İbrahimoviç presle top kapmaya çalışırken Lille’in stoperi Chedjou inanılmaz bir yumuşaklıkla bacak arası yaptı İsveçli yıldıza.. Bu çalım aylarca sanal ortamda en çok seyredilen videolar arasına girdi.. İbrahimoviç’in yüzündeki acı tebessüm belki de penaltı kaçırdığında bile yaşamadığı bir şokun içinde olduğunu gösteriyordu..
DÜNYADA KONUŞULAN TRANSFER
HAZİRAN ayında dünyada en çok konuşulan transferlerden biri Aurelien Chedjou’nun Lille’den Galatasaray’a geçişiydi.. Gelecek mi, gelmeyecek mi, pürüz var mı, yok mu tartışmaları sürerken Kamerunlu oyuncu Florya’ya geldi ve kendisini 4 yıllığına Galatasaraylı yapan imzayı attı. Sarı kırmızılı ekip; 6.3 milyon Euro bonservis ödeyerek transfer ettiği ve 2 numaralı formayı teslim ettiği Chedjou’yu yaklaşık 9 aydır istiyordu..
Terim’in liste başıydı
FATİH Terim’in Şampiyonlar Ligi’nde daha yukarılara çıkabilmek için listesinin en üstüne onun adını yazmasıyla başladı ilk görüşmeler.. Ocak ayında olumlu yanıt alındı.. Tam bu sırada Sneijder ve Drogba’nın G.Saray’a gelmesi Chedjou hamlesini geriye itti..
Bazen kaleleri şaşırdığı oluyor!
Babası gibi. Rıdvan’ın en iyi anlaştığı arkadaşı, İstanbul’da oturan teyzeoğlu Hakan’dı. Hakan’ın hem babası hem de annesi koyu Galatasaraylı’ydı. O da Galatasaraylı olmuştu. Rıdvan’la Hakan gündüz sahilde, denizde, çimlerde, parkta birlikte zaman geçirirken, anne ve babalar da aralarında sohbet ediyor, king, batak, tabu oynuyorlardı.
Bir sabah Hakan babasının telefonda konuştuklarını duydu. Rıdvan’ın yanına gittiği zaman, biraz tebessüm, biraz üzüntüyle karışık ama safça, çocukça bir ses tonuyla seslendi en iyi arkadaşına: “Rıdvan. Bak şike yapmışsınız. Ceza almışsınız. Avrupa’ya gidemeyecekmişsiniz...”
Hakan’ın sözleri Rıdvan’ı şaşırttı. Hakan’a döndü ve “Olsun. Ben de Avrupa’da sizi desteklerim o zaman” dedi. Hakan geldi ve Rıdvan’a sarıldı.
Fanatik iki baba bu konu ne zaman açılsa geriliyorlar, hiçbir zaman uzlaşamıyorlar, hatta araya ancak eşlerin girmesiyle ortam sakinleşiyordu. Rıdvan ve Hakan’ın konuşmalarını duydular. Birbirlerine sarılmalarını gördüler.
Biri ayranını, diğeri rakısını uzattı. Tokuşturdular. “Barış’a”, dediler.
Barış’a...
İ
LİSE sondan beri aynı mahallede oturuyordu Oktay ve Mert. Yaşları aynıydı. En büyük hobileri halı sahada futbol ve bilardo oynamaktı. Oktay’la Mert’in bir özellikleri daha vardı. Mahallenin ‘ağır abileriydi’ onlar. Mahallenin kızlarına sahip çıkarlar, yaşlıların çarşı-pazar işlerini görürler, misafirleri en iyi şekilde ağırlarlardı. Aynı tribünün çocuklarıydı onlar. İkisi de Fenerbahçeli’ydi. İkisi de kale arkasındaydı. İkisi de hiç susmadan bağıran taraftandı. İkisi de biletlerini hep kendileri alırlardı. Birisi polis okulundan yeni mezun olmuştu. Diğeri hala ODTÜ’de okuyordu.
Belki öne geçebilirdik.. Belki bir duran topla istediğimiz golü bulabilirdik.. Ama oyunu daha iyi planlayan, sakin kalan ve savunmada basit hata yapmayan rakibimiz karşısında yenilgiyi hak eden taraftık..
Bu tür turnuva maçlarında, özellikle seyirciniz önünde oynuyorsanız ayakta kalmanız ve ne olursa olsun yenik duruma düşmemeniz çok önemlidir.. Takım olarak bunun bilincinde olsanız bile, bir anlık konsantrasyon kaybı, bir bireysel hata her şeyi alt üst edebilir.. Tıpkı Aykut’un yediği golde, üzerine gelen vuruşa hamle yapamaması gibi..
Ocak 1993 doğumlu Juan Quintero.. Sol ayağını harika kullanıyor.. Üst üste iki-üç oyuncuyu etkisiz hale getirip topu tehlikeli bölgeye taşıyabiliyor.. Atletico Nacional’ın oyuncusu.. Geçen sezon Serie A’da Pescara’da kiralık oynamış.. Goldeki çabukluğu, rakibine attığı feyk ve sert vuruşu takip edilmesi gereken oyuncular arasına yazdırdı ismini.. Belki de Valderama’nın ülkesi yeni bir yıldız sunmaya hazırlanıyordur dünya futboluna..
Kolombiya her hattıyla çok hareketli bir takım.. Avustralya karşısında etkisiz kalmaları bizi yanılttı.. El Salvador’un bizden hemen önce aldığı galibiyet de rehavet yarattı.. Rakibi küçümsedik ve saha içinde gereğj kadar ciddi olamadık.. Salih çok etkisiz kaldı.. En önemli atak silahımız Cenk Şahin rakip tarafından çok iyi analiz edilmiş.. Sürekli iki-üç kişinin arasında topla buluştu..
Bu yenilgiye karşın ilk maçtaki skor bizi gruptan çıkartır.. Avustralya karşısında sakin ve ölçülü oynamalıyız.. Bu futbol ortamında Milli Takım’ı kafaca maçlara hazırlamak çok kolay değil.. Ama önemli olan zoru başarmak.. O formayı, o formanın üzerindeki ay yıldızı taşımanın ağırlığını hissetmek..
Feyyaz Uçar’ın öncelikli olarak yapması gereken bu.. Biz bu takımın yanındayız.. Son maçının son saniyesine kadar..
Not: UEFA kararları ile ilgili düşüncemi merak edenlere küçük bir ipucu.. Biz bu takımın yanındayız.. Son maçın son saniyesine kadar..
Feyyaz Uçar’ın yönetimindeki Türk gençleri sakin ve ayağa pas yaparak oynamayı tercih etti maç boyu.. İki etkili atakla da iki güzel gol buldu..
Salih Uçan geçen sezona damga vuran isimlerden biri.. Çok genç yaşta, çok üst düzey bir takımda, sorumluluk aldı ve tecrübe kazandı.. Sadece Feyyaz Uçar, sadece takım arkadaşları değil, tüm ülke Salih’in yeteneklerini sergilemesini bekliyordu..
SALİH UÇAN MÜTHİŞTİ
CENK’in pasına, “Alex tarzı” vuruşunu yaptı ve hepimizi rahatlatan golü attı Salih.. El Salvador gibi, kapandıkça tehlikeli olabilecek ve dakikalar ilerledikçe bizi strese sokabilecek bir takıma karşı erken gol çok önemliydi.. Salih anahtar rolüyle rakibi çözen isim oldu.. İkinci yarının hemen başın bu kez nefis bir “Oğuz Çetin” pasıyla Cenk’i kaleciyle karşı karşı bıraktı.. İkinci gol gelmişti.. Maç tamamen bizim kontrolümüze geçmişti..
KAHRAMAN CENK ŞAHİN
EVET Salih beklentileri karşılayan, bir gol bir asistle öne çıkan adamdı.. Takımın yıldızıydı.. Ama dün gecenin kahramanı sağ kanadı harika kullanan, rakibin ikili sıkıştırmalarını bile ekarte eden Cenk Şahin’di.. Bana yıllar öncesinin İstanbulspor’da oynayan ismi Saffet Akyüz’ü hatırlattı Cenk Şahin.. Harika asisti dışında iki golü de dünya futbolunun en çok aradığı özellikleri taşıdığını kanıtlıyordu Cenk’in.. Çok ama çok çabuk bir oyuncu Cenk.. Attığı ilk golde kaleciden önce davranıp topu çalması, ikinci golde ise boş alanı harika kullanması görülmeye değerdi..
FEYYAZ UÇAR VE HAMDİ TÜZÜN
LUCESCU’nun yardımcılığını yapmıştı bir süre Feyyaz Uçar.. Gordon Milne gibi bir ustanın elinde çok büyük golcüydü.. Ama Feyyaz’ı Türk futboluna armağan eden isim Avcılar’dan bulup çıkartan Serpil Hamdi Tüzün’dü..
Topla hızlı.. Topsuz hızlı.. Gol vuruşları müthiş.. Çalımları, adam eksiltmeleri güzel.. Fizik gücünü biraz daha geliştirirse yeni bir yıldız kazandı demektir dünya futbolu.. İlginç bir maçla başladı U-20 Dünya Kupası.. Futbol kültürleri çok üst düzey olmayan iki ülkenin maçını Güney Kore kazandı. Fransa; Gana gibi zorlu rakibi ikinci yarıdaki oyunuyla yenip iddiasını ispatladı...
Ardından açılış töreni ve Portekiz-Nijerya maçı.. İstanbul’da turnuvanın favorilerinden İspanya’nın kendini hiç sıkmadan ABD’yi farklı yenmesi.. İlk günün kısa bir özetiydi bu..
Portekiz gelişiyor
İLK güne damgasını vuran sadece Bruma değildi elbette.. Ronaldinho’yu hatırlatan stili ile iki harika gol atan Nijerya kaptanı Ajagun da turnuva boyunca takip edilmesi gereken isimlerden.. Nijerya Ligi’nin orta sıra takımlarından Dolphin Port’un oyuncusu Ajagun sadece 1.63 boyunda.. İki ayağına da hakim.. İkinci goldeki topu kontrolü, boşluğu görüşü ve harika vuruşu özlediğimiz futbol güzellikleriydi..
1998 Dünya Kupası’ndan beri Portekiz futbolu aşama içinde.. Savunmada çok iyi olmadıkları bir turnuvaya daha başladılar.. Ağabeyleri gibi rakip savunmanın arkasına adam kaçırmayı, kanatları kullanmayı çok iyi beceriyorlar.. Ama iş savunma yapmaya gelince tıkanıyorlar..
A takım ruhu var
İSPANYA A takımlar seviyesinde dünyanın en iyisi.. Çok çabuk ayağa pas yapıp kaleye gidiyorlar ve genellikle kaleciyle karşı karşıya kalan bir isme topu aktarıyorlar.. Bu turnuvadaki en renkli takım olurlar mı bilmiyorum.. Ama seyirciler de diğer takımlar da İspanya’yı gördükleri an Xavi, Iniesta, Villa, Torres, Ramos’la oynuyormuş hissi oluştuğunu düşünüyorum.. Bu da U-20 seviyesinde bile İspanya için büyük koz..
Teşvik gerekiyor
Benim için Türk futbolunun gelmiş geçmiş en başarılı çalıştırıcısıdır.. Bir numaralı özelliği çalışkanlığıdır.. Sabah erken gelir, bütün gün işini düşünür, akşam gitmesi gerekenden daha sonra gider evine.. Ve evine gider..
Maç günlerini ayrı yaşar.. Bir gün önce gözüne uyku girmez.. Yardımcılarıyla konuşur.. Tek tek, tüm ayrıntıları gözden geçirir.. Belki de bütün üst düzey teknik adamların yaptıklarını yapar..
Ama Fatih Terim’i onlardan ayıran bir özellik daha vardır.. Hırslıdır.. Çok hırslıdır.. Belki de gereğinden fazla hırslıdır..
Bazen öfkesini kontrol edemez.. Bazen kendi camiası içinde dahi tartışılan adam haline gelir.. Bazen ceketini alıp gidesi gelir.. Ama bilir ki sabrın olduğu yerde başarı da vardır..
Oyuncusunu ateşe atmaz
Ümit Milli Takım’da Piontek’in yardımcılığını üstlenirken Terim’e G.Antep’i çalıştırması için teklif gelir.. Kabul etmek üzeredir.. Şenes Erzik araya girer ve “Sen bu takımın başına geçeceksin.. Bekle” der.. Bekler.. Ve Milli Takım’ı 5. torbadan alıp tarihinde ilk kez Avrupa Şampiyonası finallerine götürür.. Terim’le İngiltere’deki Milli Takım kampında karşılaşmıştım.. Hırvatistan’a yenildiğimiz maçtan bir gün sonra Aykut Kocaman’la birlikte ziyarete gitmiştik ay yıldızlı ekibimizi.. Otelin yemek salonunda dev bir ekran vardı ve Hırvatistan maçının özetleri gösteriliyordu.. Alpay elinde yemek tepsisi televizyonun önünde durdu.. Tam o an, Alpay’ın Vlaoviç’i düşürmediği ve golü yediğimiz andı.. Arkadan Terim’in sesini duyduk: “Merak etme, düşürmezsin, kırmızı görmezsin..”Oyuncusuna en olmadık yerlerde bu kadar sert olabilen biri Terim.. Ama basın önünde değil.. İspanya’ya 2-1 yenildiğimiz maçta dünyanın en formda takımını yenme şansını, hem de öne geçmemize karşın bir penaltı ve son dakika golüyle kaybetmiştik.. Soyunma odası inlemişti o maçta.. Özellikle Nihat’a sert konuşmuştu Terim.. Basın toplantısında oyuncusunu sonuna kadar korudu..
Terim’in G.Saraylılığı’nı biliyoruz zaten.. Bir ‘eleman’ı G.Saray’ın.. Sıradan.. Tarihini, kaderini değiştiren.. Terim’i geçmek için onunla çok mücadele etmek gerek.. Eğer kendini destekleyen bir yönetim bulursa yine Avrupa’nın en önemli yerlerine getirir takımını.. Mutsuzsa Milli Takım’a gelir.. Avrupa’ya gider.. G.Saray’a döner.. Bir gerçek var, Terim’in geçmişinin silinemez olduğu.. Onu olduğu gibi kabul edelim.. O cezayı çekmesini de bilir, öfkesinin kendine verdiği zararları da..