Vajinal akıntı her zaman bir enfeksiyon belirtisi değildir. Kadınlarda adetin değişik dönemlerinde miktarı değişmekle birlikte, vajina ortamının nemli kalmasını sağlayan berrak ve yumurta akını andıran bir salgıdır mevcuttur. Hamilelik, cinsel uyarım ve yumurtlama gibi doğal şartlarda vajina salgısı artabilir, ancak bu normal bir durum olduğu gibi herhangi bir yakınmaya da neden olmaz.
Vajinal akıntının miktarının artması, renginin ve kıvamının değişmesi ile birlikte kaşıntı, yanma ve kötü koku da hissediliyorsa, bu belirtiler özellikle 2-3 günden fazla sürüyorsa vajinal akıntı bir sorunun varlığına işaret ediyor olabilir. Vajinal enfeksiyonlar genelde kadın için hayati tehlike yaratmazlar.
Vajinal enfeksiyonlar hangi etkenlerle oluşur?
Vakaların % 90 kadarında üç etken sorumludur
- Mantarlar (Candida albicans)
- Bakteriler (Gardnerella vaginalis)
- Parazitler (Trichomonas vaginalis)
Bunlardan başka Mikoplazma, Üreaplazma, Klamidya gibi etkenler de söz konusu olabilir. Vajinal enfeksiyonu kolaylaştıran en önemli faktör, bu bölgenin doğal ortamının bozulmasıdır.
Günümüzde erkek kısırlığının birçok türüne karşı geniş tedavi seçenekleri sağlanmasına karşılık, kadın yaşının ileri olması , tüp bebek tedavisinde ortaya çıkan en büyük engellerden birisidir. Doğumda her kız çocuğunun yumurtalıklarında belirli sayıda yumurta öncü hücresi bulunmaktadır. Bu hücrelerin sayısı yıllar içerisinde giderek azalmakta ve menapoza doğru giderek tükenmektedir. İlerleyen yaşla birlikte rezerv hücre sayısı giderek azalmakta; özellikle 37-38 yaşlarından sonra yumurtalık havuzundaki kayıp hızı belirginleşmektedir.
Ayrıca, ilerleyen yaşla beraber yumurta kalitesinde de bozulmalar başlamakta; bu da gebe kalma ve sağlıklı çocuk sahibi olma şansını azaltmaktadır. Bozulmuş yumurta kalitesi, embriyo kalitesini olumsuz etkilemekte ve bu nedenle gebeliğin erken aylarında gebelik kayıpları da oldukça sık görülmektedir. Kadının yaşı ve buna bağlı az yumurta elde edilmesi tüp bebek tedavisinde başarıyı etkileyen en önemli faktörlerdendir.
Kadında 40 lı yaşlardan sonra tüp bebek başarısı % 15 lere kadar düşmektedir. Bu düşüşteki en önemli sebep yumurta hücrelerinin kalitesinin bozulmasıdır. Bu nedenle, doğal yolla bebek sahibi olamayan çiftlere, tüp bebek ve yardımcı üreme tedavi yöntemleri için 40 yaşından önce bir infertilite merkezine başvurmalarını öneriyoruz. Ancak yumurtalık kapasitesinin iyi olduğu kabul edilen 40 yaş ve üstü kadınlarda preimplantasyon genetik tanı uygulanarak % 25-30 civarında gebelik elde edebilmek mümkündür. Aslında günümüzde çocuk sahibi olmakta zorlanan çiftlere, üreme teknolojileri konusunda pek çok farklı yöntem sunulmaktadır.
Tüp bebek tedavisi her yaşta uygulanabilir mi?
Toplumda yaygın bir şekilde inanılan “her yaşta tüp bebek tedavisi yapılabileceği” fikri gerçeği yansıtmamaktadır. Bunun için öncelikle anne ve baba adayının gebelik oluşturmaya yetecek kadar kaliteli ve yeterli sayıda üreme hücresine sahip olması gerekir. Bu nedenle her yaşta, herkese tüp bebek tedavisi uygulanamaz. Çünkü insanların üreme yeteneği belli bir yaştan sonra bitmekte, özellikle de kadınlarda, üreme hücrelerinin azalması süreci çok hızlı bir şekilde gelişmektedir.
Tüp bebek uygulamasında kadın yaşının üst sınırı var mıdır?
Yapılan testler ve incelemelerde kadının yumurtalıklarındaki doğurganlık hücrelerinin yeterliliği saptanırsa, 45 yaşına kadar tüp bebek işlemi uygulanabilmektedir. Ancak 40 yaş ve üstü kadınlarda tüp bebek uygulaması yapılırken, preimplantasyon genetik tanı yöntemi ile embriyoların anne rahmine transferinden önce kromozomlar yönünden normal olup olmadığının araştırılması önerilmektedir.
HPV enfeksiyonları neden önemlidir?
Yaklaşık 200 ün üzerinde alt tipi bulunan bu virüs enfeksiyonunun 40 kadar tipi genital bölgede enfeksiyona yol açmaktadır. Bazı tipleri ( tip 6 ve 11 gibi) genital siğile neden olmakta, fakat diğer birçok tipi herhangibir belirti vermemektedir. Bu nedenle, çoğunlukla enfeksiyonu geçiren kişiler farkında olmamaktadır. HPV virüslerinin bazı tipleri başta kadınlarda rahim ağzı kanseri olmak üzere, hem erkek hem kadında çeşitli organ kanserlerine neden olabilmektedir. Bu nedenle toplum sağlığı açısından önemi giderek artmaktadır. HPV virüsleri kanserojen etkileri bakımından üç ana kategoriye ayrılabilir.
HPV virüsleri hangi yollarla bulaşır?
En önemli bulaşma şekli cinsel temastır. Enfekte yüzeylerden ciltteki lezyonlar aracılığıyla, veya vajinal doğum sırasında, doğum kanalından bebeğe bulaşma mümkündür. Ayrıca indirekt dediğimiz bulaşma ile (havlu v.s.) ve deriden deriye temasla da bulaşabileceği bilinmektedir.
Bu virüsü alan kişiler ömür boyu virüsü taşıyıp, bulaştırır mı?
Hayır, bu virüsü alan kişilerin bağışıklık sistemlerinde sorun yoksa, sağlıklı kişilerse, %80-85 oranında 2-3 yıl içerisinde virüsü vücutlarından atmaktadır. Virüsler insan hücrelerinin içerisinde canlılıklarını sürdürebilen oluşumlardır. Bağışıklık sistemi güçlü kişiler, çoğunlukla bu virüsleri vücuttan atabilmektedir. Vücudun savunma sistemleri, aşırı alkol, sigara, uyuşturucu kullanımı, çeşitli organ yetmezlikleri, kronik hastalıklar, aşırı stres ve kötü beslenme gibi nedenlerle bozulabilmektedır. Bu nedenl , HPV enfeksiyonu geçiren kişiler yukarıdaki durumlarda özellikle dikkatli olmalıdırlar.
HPV virüsleri kaç çeşit hastalık yapmaktadır?