Lyon başkanı Aulas da bunu adı gibi biliyor. Ama işte “kulis” Fransızca kökenli bir kelime. “Masada kazanmak” da Fransızca’dan diğer dillere geçmiş bir deyim. Maç biter bitmez Aulas’ın “Rövanş seyircisiz oynanmalı”ya yol yapması tam da Fransız kulisçiliğinin bitmek bilmeyen örneklerinden. Yıllardır yetiştirdiği oyunculara, Genesio gibi bir hocayı çıkartan altyapı kalitesine saygım büyük o ayrı. Lakin şimdi Lyon 7 yıl üst üste şampiyon olurken PSG, Marsilya, Bordeaux, Saint Etienne taraftarlarının Aulas’ın “masa başı maçları”ndan neden bu kadar nefret ettiklerini daha iyi anlayabiliyorum!
UEFA, PLATİNİ’LİK YAPMA!
Dilerim UEFA bir Platini’lik yapmaz, Beşiktaş yönetimi ve TFF azami dikkat gösterir de rövanş seyircili olarak salt saha içinde oynanır. İşin aslı rövanşta Lyon saha içinde daha güçlü olacak çünkü Gonalons’un cezası bitti ve İstanbul’da oynayabilecek. Gonalons, kuralar çekildiğinde Avrupa’nın 5 büyük liginde Leicester ya da Chelsea her sezon hangi takımda oynarsa oynasın şampiyon olan, şampiyon yapan Kanté’den sonra Avrupa’nın 5 büyük liginde en çok top kapan 2. oyuncuydu. Lyon’daki maçın ilk 60 dakikasında Beşiktaş saha içi yerleşimi ve akılcı taktiğiyle Lyon’u kilitlerken Gonalons’u çok aradılar. Bu 60 dakikalık Beşiktaş’ın taktiksel açıdan şahane oynadığı bölümde Beşiktaş’ın en iyisi de Marcelo’ydu. İşin aslı maç boyunca Lacazette’in kaptığı kısa düşen geri pası hariç 89 dakika mükemmel oynayan bir Marcelo vardı. Kart cezası nedeniyle İstanbul’daki rövanşta Marcelo olmayacak.
QUARESMA BELİRLER
Beşiktaş Mitroviç-Tosiç stoper tandemine mecbur gözüküyor. Şenol Güneş’in “UEFA için yeteri kadar derin kadromuz yok” demesini bu açıdan da değerlendirirsek Marcelo rövanş için gerçekten de büyük eksik. Beşiktaş’ın Marcelo’suz gol yeme ihtimali gol yememe ihtimalinden maalesef daha fazla. Bir de Lyon’da 74 saniyede yenilen 2 tımarhanelik golü hesaba katarsak… Üç noktadan sonra sakin olun ve topu Quaresma’ya atın! Beşiktaş’ın turu 90 dakika sonunda geçmesi için yiyebileceği golü de hesaba katarak minimum 3 atması gerek. Beşiktaş’ın Lyon’a 3 atması için de sakatlığı düzelecek Quaresma’nın Beşiktaş formasıyla en iyi Avrupa kupası maçını oynaması olmazsa olmaz!
FORVETLERİ SÜPERMEN, SAVUNMASI KRİPTON
Lyon bu sezonun tümünde olduğu gibi ilk Beşiktaş maçında da yine beklerinden ve genel olarak savunma hattından hücumdakinin yarısı kadar verim alamadı. Hatta yine maç içinde bekini değiştirdi. Rafael çıktı Jallet girdi. Rafael, Jallet, Morel fark etmez, üçü de Quaresma tipi direkt rakibin üstüne üstüne dripling yapan oyuncuları savunmakta çok zorlanıyorlar.
FİKSTÜR AVANTAJI?
Olaylardan geciken maç tam da Lyon’un tüm çelişkisini yansıtarak başladı...
Şampiyonlar Ligi grup aşamasında Real Madrid ve Bayern’den sonra maç başına ortalama en çok şut atan takım olan Lyon yine sürekli içeri kat eden en öndeki 4’lüsüyle baskılı başladı. Savunmada ise Fransa Ligue 1’de puan olarak ilk 3’ün çok gerisinde kalmalarına neden olan yerleşim hatalarından ilkini yaptıklarında Talisca cezayı kesti, Babel klasını konuşturdu. Talisca sadece harika şut atmaktan ibaret bir oyuncu değil. Brezilyalı yeteneğin ofansif oyun vizyonu da çok geniş. Talisca, Babel’i ne kadar ustaca gördüyse Babel de kaleci Lopes’in nereye atlayıp nereyi boş bıraktığını o kadar ustaca gördü.
iLK YARI KİLİTLEDİ
Beşiktaş golü atar atmaz Lyon yine 4’ü de komple forvet olan driplingci-şutör-pasör hücumcularıyla baskı kurmaya çalıştı. Önce Marcelo’nun kritik hamleleri sonra da Atiba-Oğuzhan liderliğinde Beşiktaş’ın tempoyu kendi lehine ayarlamaya başlamasıyla ilk yarım saati Beşiktaş 1-0 önde geçti. İlk yarının son 15’inde Şenol Güneş’ten gelen 4-Mitroviç-4-Babel hamlesi ise Lyon’u tamamen kilitledi. Ligue 1’in maç başına PSG ve Monaco’dan bile çok şut atan takımı Lyon ilk 45’i tek bir isabetli şutla tamamlayabildi.
2. yarıda 80’e kadar Güneş’in hamlelerinin yüzde 90’ı ve Beşiktaş’ın saha içindeki teknik direktör-futbolcusu Atiba’nın tempo ayarları skorun Beşiktaş lehine devam etmesini sağladı. Ancak bu Lyon, Roma ve PSG’ye bile 3 ayrı maçta duran toptan gol atmış bir takım.
Böyle takıma bu kadar duran top fırsatı verirsen önce golü yersin sonra da demoralize olup saçmasapan hatayla 2.yi yersin! Bu son 10 dakikadaki tımarhane futbolu Fransa ve Türkiye ligleri arasındaki fizik ve tempo farkının da sonucu. Bir de Oğuzhan’ın oyundan çıkmasının da sonucu gibi.
Beşiktaş ilk golü atarken çok iyi oyunun karşılığını aldı. Trabzon ise 1-0’dan sonra yine oyun disiplinini yitirmezken öndeki Olcay inadı faktörüyle beraberliği yakaladı. Okay Yokuşlu 2013 yazındaki U20 Dünya Kupası’ndan beri en etkileyici şutuyla jenerik bir gole imza attı. Şuttan önceki pozisyonda Tosiç’in pozisyon hatası da gole davetiye çıkartan cinsten bir hataydı.
FUTBOL KAZANDI
Quaresma’nın sakatlanmasından sonra Beşiktaş’ın ilk yarı başındaki oyunu sekteye uğradı. Quaresma etrafı ve yanındakilerin seri paslarından sonra direkt kaleye, ortayla asiste giden bir oyuncu. Kadroda Quaresma tipi başka direkt driplingci olmadığı için Beşiktaş daha farklı oynamak zorunda kaldı.
Aboubakar skoru 2-1’e getiren golü daha topa vurmadan kafada atmış, top gelmeden ne yapacağına kadar vermişti. Düşündüğünü hız ve vuruş aklını birleştirerek gerçekleştirdi. Ancak genel oyunda Beşiktaş, Quaresma tipi bir dar alanı dripling-çalımla genişleten sahici bir kenar forveti çok aradı.
Sezonun en güzel maçıydı. Ligde her maç böyle olsa ligin kendisi de adı gibi süper olur! Atiba özelinde Beşiktaş, Yusuf Yazıcı özelinde Trabzon ayrı süperdi. Bu maçı her iki takımdan önce futbolun kendisi kazandı!
Maalesef maç başına seyirci ortalaması 5 binden halliceydi. 2011 yazında Kolombiya’da düzenlenen U20 Dünya Kupası ise maç başına 25 bin seyirciyi statlara çekmişti. Son Dünya Kupası’nın en güzel golünü Kolombiyalı James Rodriguez attı!
ONLAR BARCELONA’YA, BİZİMKİLER 2. LİGLERE!
Biz ise, 2. turda Fransa’ya elendik. Fatura hocaya kesildi! Bizi eleyen Fransa şampiyon oldu. Turnuvanın en iyisi seçilen Fransız Pogba, transfer rekoru kırdı. Fransa savunmasının ortasındaki Umtiti, Barcelona, Zouma ise Chelsea’de oynuyor. Sol bek Digne, turnuvadan sonra 4 yılda PSG, Roma ve Barcelona formaları giydi. Kondogbia, Inter’de, U20’deki yedeği Lemina ise Juventus’ta... Üstelik o dünya şampiyonu Fransa’nın bir dahaki U20 takımları daha da yetenekli yıldızlar çıkarmaya devam etti: Henry’nin rekorunu kıran Monaco’lu Mbappe, Martial ve Koman; Dortmund’daki Ousmane Dembele ile Celtic’teki Dembele, say say bitmez!
Bizim 2013 model U20’dense Ahmet Çalık, G.Saray’a geldi. Onun dışında transfer usulsüzlüğünden cezalı duruma düşmeden önce Çalhanoğlu ve son bir yıldır nihayet Okay Yokuşlu, üst düzey takımlarda ilk 11 oyuncuları. Turnuvada sağ bek yokluğundan Beşiktaş altyapısının önliberosu olan ‘Di Maria’ Cumali, sağ bek oynatılmıştı. Sol bekte oynattığımız İlkay Durmuş, şimdilerde Avusturya 2. Ligi’nde oynuyor.
Stoperde Ahmet Çalık’ın partneri olan Hakan Cinemre’ye F.Bahçe’de bir türlü sıra gelmedi. Turnuvadaki yıldız adaylarımızdan Enver Cenk Şahin, St Pauli formasıyla Almanya 2. Ligi’nde kümede kalma mücadelesi veriyor. 2013 yazındaki en büyük yıldız adayımız olarak lanse ettiğimiz Salih Uçan ise başlı başına bir yazı konusu!
15 TL YERİNE , 1500 TL’YE İZLEYEMEMEK!
2013 yazında Türkiye’deki turnuvada Pogba’nın oynadığı maçın bileti maksimum 15 liraydı! Şimdi 15 liraya değil Manchester’daki Old Trafford’da Pogba izlemek, Premier Lig maçı yayınlayan mahalle kahvesinde bile mümkün değil! U20 Dünya Kupası’nın Türkiye’de düzenlenmesi ülkemizin %90’ının umurunda bile değildi! Çünkü genç yetiştirmek genel olarak ezici bir çoğunluğun umurunda bile değil.
Bu yazıyı okuyanlardan bazılarınızın bile
Beşiktaş’ı ligde yenen son takım olan Tudor’un Karabük’ü gibi 3-4-3 formasyonunda önde pres yapan Gençler, Beşiktaş’ın en önemli silahı olan Atiba-Oğuzhan pas bağlantısını bir süre sekteye uğrattı. Zamanında Özat’ın da hocası olan Şenol Güneş’in 20’den sonraki taktiksel müdahalesi oyunun akışını tersine çevirdi. Güneş bir anda Talisca’yı sola, Quaresma’yı sağa, Babel’i de ortaya çekip 2-4-4 açılımı yaptı. Maçın başından itibaren Beşiktaş’ın en iyisi olan Gökhan Gönül bu 2-4-4 restinde ekstra oyun kurucu ve pres organizatörü rolüne de büründü.
TOTAL BASKI
34’te Fabri her maçta yaptığı kırılma anı kritik kurtarışlarından yaparken sakatlandı. Bu sakatlıktan ilk yarı sonuna kadar Beşiktaş’tan total baskı oyunu izledik. Devre bitmeden atılacak bir gol çok kritikti. Bu gol de sürekli önde kapılan toplarla atılan yön değiştiren pasların olgunlaştırdığı o organize baskı sonucuydu. Golün kapısını ise Quaresma’nın savunmanın şaftını kaydıran ayağının dışıyla yaptığı ortası açtı. Golün asistinde Babel’in daha müsait pozisyondaki Oğuzhan’ı görüp yaptığı asist, Hollandalının ne kadar güçlü bir kolektif oyun karakterine sahip olduğunun en güzel göstergesi.
SON FRİKİK BÜKÜCÜ
2. yarının başında her iki takım da oyun şekilleri ve felsefelerini resetleyerek başladı. 52’de Tolga Zengin süper bir reaksiyonla skoru dengede tuttu. Talisca’nın muhteşem frikiği ise hem skorun hem de izleyenlerin dengesini bozdu! Tüm dünyada faal futbolcular arasında o bölgeden daha iyi frikik kullanan kaç oyuncu var?
2-0’dan sonra Beşiktaş Şenol hoca yapımı güneşli güzel futbolunu oynadı. Ancak Babel’in golü dışında kaçan bir sürü pozisyondaki hovardalık tekrarlanmamalı! Babel’in 69’daki muhteşem anahtar pası da kolektif oyun vizyonunun şahikasıydı!
Emre Mor’un adını ilk Beşiktaş’ın gönüllü scout’larından duymuştum. O zaman ülkemizde yayınlanmayan bir ligde oynadığı için “link kardeşliği”ne sarılmıştım! Sonra havalimanı kuşlarımdan birisi, Galatasaray scout’ının Emre’yi izlemeye gittiği haberini uçurdu. Aynı günlerde transfer listesini yönetime ulaştıran Mustafa Denizli “Türk olarak sadece Emre Mor’u alsanız da yeter” yazıyordu. Ezeli rakibi ve dostu Fatih Terim ise Mesut Özil ve İlkay Gündoğan’daki gibi bir kez daha haksız yere ihale üstüne yıkılmasın diye Emre Mor’un Türkiye forması giymesi için günde en az 5 saat telefon görüşmesi yapıyordu. Sonunda Emre Mor’un babasını hapishanede bulunup Türkiye forması giymesi için evrak imzalatıldı.
O gün, formasını giydiği Nordsjaelland’ın teknik direktörü Hjulmand sadece “Emre’nin Türkiye’yi seçmesi, Danimarka futbolunun en büyük modern trajedisi” dedi. Emre, U17, U18, U19’da Danimarka forması giymişti. Nordsjaelland’dan önce oynadığı ve asıl yetiştiği kulüp olan Lyngby, Emre kulüpten ayrıldığında “Mor, artık bizim idare edemeyeceğimiz kadar büyük bir yeteneğe dönüştü. Kazanan Danimarka Milli Takımı olacak” açıklamasını yapmıştı.
DANİMARKA’NIN ALTINORDUSU
Lyngby, Danimarka’nın sayısız Altınordu’sundan birisi. Yetiştirdiği yeteneklerden bazıları Danimarka’nın şampiyon olduğu Euro 92’nin yıldızı Henrik Larsen, 126 kez milli olan uçan sağ açık Rommedahl... Say say bitmez. Danimarka 70’lerden beri bir sürü kısa boylu yıldız forvet yetiştirdi. 3 ayrı Avrupa Kupası finalinde gol atan Simonsen’den beri bu tip oyuncu yetiştirme işinin profesörü Danimarka. Ancak artık aşırı endüstriyel futbol çağında daha çok para yatıran ülkelerle finansal açıdan kapışmayı gereksiz masraf görüyorlar. Misal Emre ile ilgili 2013 yazında Saint Etienne scoutları “Aubameyang hızında bir oyuncu” raporu verdiğinde, Aubameyang’ı Dortmund’a satan Saint Etienne, Emre’yi deneme antrenmanlarına çıkarma izni almıştı. Lyngby kulübü Simonsen, Jesper Olsen, Laudrup kardeşler, Elkjaer, Lerby, Eriksen diye saymaya başlayıp genç yaşta Avrupa’nın daha iyi liglerine gidip dünya yıldızlarına dönüşen Danimarkalılardan hareketle “Hedefimiz milli takıma oyuncu yetiştirmek” diyerek izin vermişti.
NANTES MODELİ
HERKESİN “Keşke bizde oynasa” dediği Simon Kjaer de daha gençken bu yerli yetenek ihracatına dayalı Danimarka modelinin parlattığı isimlerden oldu. Kjaer’in yetiştiği Midtjylland 90’ların başında “Yapılmışı var” diyerek Nantes altyapı modelini ithal etti. O dönem Nantes’ta yetişen Desailly Şampiyonlar Ligi’ni üst üste 2 sezon farklı 2 takımla kazanan ilk oyuncuydu, Deschamps ise 1993’te Şampiyonlar Ligi kupasını kaldırdıktan sonra 1998 Dünya Kupası ve Euro 2000 şampiyonu Fransa’nın kaptanlığını yaptı. 2000’den sonra da kaptanlığı Desailly’e devretti.
Nantes modeli, aslında uğruna dünyanın en pahalı bonservisi ödenen Pogba’nın yetiştiği Le Havre modeli. Özetle bizim Altınordu’nun yerli olmayanlara da yetişme şansı verdiği evrensel kaliteli oyuncu yetiştirme modeli. Altyapıdan Emre, Kjaer yetiştirebilen kulüplerin hepsinin bizim en çok şampiyon olan takımların tesislerindeki kadar sahası var. Ancak altyapı hocaları Türkiye’deki meslektaşlarının 5 katı fazla maaş alıyorlar. Devlet, oyuncu yetiştiren kulüplere çocukların servisi, yemeği, gelişimleri için sübvansiyon veriyor. Misal Danimarka’da yaşayan Selim Perçinel’in 2 oğlu Brondby altyapısına gidiyor. Kapıdan alıp kapıya bırakıyorlar. Babaları “Bugün ne yaptınız?” diye sorduğunda “Eğlendik, derslerimizi de çalıştık” diyorlar, 10 yaşına gelmeden 3 ayrı dil konuşuyorlar.
Çocuklar günün yarısında normal eğitim alıyorlar. Dersleri kötü olan isterse
Hatta artırıyorum: Bir daha hocanın karşısına beyhude Chelsea başarısı-İngiltere Milli Takımı başarısızlığı ile çıkmayın! İngiltere Premier Lig 1992’de başladığında ilk hafta 22 takımın ilk 11’lerinde toplam 11 yabancı vardı. İngiltere Milli Takımı dönemin ilk Dünya Kupası olan Amerika 94’ü bizim gibi evden izledi.
Hatta İngiliz tabloidlerinden en uyduruk olanı teknik direktör Graham Taylor’ın kafasını turp olarak çizdi! Bilge hoca Taylor ise sadece, “Kendi takımlarımızda İngiliz olmayan mevkidaşlarından formayı alacak yeterlilikte olmayan oyuncular, nasıl milli takımlarda aynı oyuncular karşılarına çıktıklarında üstünlük sağlayabilirler ki?” diye sordu.
Kısa süre sonra yabancı sınırı kalktı. İngiltere Premier Lig dünyanın en çok izlenen ve değeri en yüksek ligi olurken milli takımı da 1996, 1998, 2002 ve 2006’da temdit penaltıları sonucu turnuvalardan elendi! Yabancı kuralının çok daha esnek olduğu İspanya da 2008, 2010 ve 2012 şampiyonu oldu!
OĞUZHAN ÖZYAKUP’A SORUN!
1994 Dünya Kupası elemelerinde ülkemiz Türkiye, İngiltere ile aynı gruptaydı ve çok önce havlu attı. 90’ların ortasında ise Hagi, Popescu, Taffarel ve diğerleri Galatasaray’a geldi.
UEFA Kupası’nın Türkiye’ye geldiği yılın yazında Euro 2000’de tarihinde ilk kez çeyrek finale çıkan Milli Takımımız, 2002 Dünya Kupası’nda da 3. olmayı başardı. Tüm bu başarılarda Hagi ile oynayarak fazlasıyla gelişen orta saha ve hücum hattındaki oyuncular, milli takımın kazandıran iskeletini oluşturuyordu.
Milli takımımızın son gerçek başarısı şüphesiz Euro 2008. Açın bakın bakalım, o 2008 takımında Fenerbahçe’nin Devler Ligi başarısında baş aktör olan Alex’le oynarken gelişen oyuncular milli takımımıza neler neler katmış?
Mesela
O zaman daha fazla topa sahip olup hücumda enerjini daha efektif kullanman gerekir. Ancak Beşiktaş ilk yarıda tam tersini yaptı.
Sadece takımın etten kemikten dinamosu ve pas metronomu olan Atiba takım arkadaşlarının aksine onların işini kolaylaştıracak tek paslarla orta sahaya hükmetti. Kanatta ise bir kez daha Beşiktaş’ı tek başına uçuran Gönül’dü. Savunmada Recep Çetin, hücumda ise Metin Tekin kudretindeydi. Ancak ilk yarıda Rıza hocanın adam adama markaj oyunu skoru dengede tutmayı başardı.
TEMPO TUTUKLUĞU
Adam adama markajı aşmak için öncelikle orta sahada tempoyu yükseltmek gerekir. Lakin ikinci yarıya tempoyu yükselterek başlayan Antalyaspor oldu. Ne de olsa yüksek tempo yapabilmek için kondisyon seviyesi daha yüksek oyuncular gerekli. Bu yüzden Şenol Güneş 57-60 arasında 2 değişiklik birden yapmak zorunda kaldı.
Değişikliklerdeki sorun ise çıkanlarla girenlerin birbirini yedekleyememesi. Sağ açık Quaresma yerine santrfor Cenk, ofansif orta saha Talisca yerine defansif orta saha Necip girdi. Yani bu değişikliklerden sonra Beşiktaş bambaşka bir oyun oynamak zorundaydı. Lakin bu oyunu da görme vaktimiz bile olmadı çünkü Aboubakar’ın çiğliğine önlem almak imkânsız!
Malumunuz kendisine asla ısınamadım, o da kendisinden soğutmak için her şeyi yapmaya devam ediyor. Bir santrfor 4 günde 2 kırmızı kart görür mü? Demba Ba ya da Gomez’i aynı şekilde düşünebiliyor musunuz? Gomez’den sonra Aboubakar, güllerle dolu bir yataktan sonra dikenlerin üstünde uyumaya çalışmak gibi bir şey!
SARIYER MİNİBÜSÜNE
Neyse ki kalede