TNS PİAR tarafından gerçekleştirilen 'Liderlerin Form Grafiği Araştırması'nın, 'Eylül 2004' sonuçlarını merakla bekliyorduk, sonunda çıktı geldi.
Merakımızın nedeni, Tayyip Erdoğan’ın son üç aydaki 'formdan düşme' eğiliminin eylül ayında da devam edip etmeyeceğiydi. Eylül sonuçlarına göre, Erdoğan kötü gidişi durdurmuş ve geçen aya göre 4.8 puanlık bir form artışı yakalamış. Görüldüğü gibi AKP, 'zinaya ceza' tartışmasını gündeme taşıyarak Erdoğan’a form kazandırmayı başarmış!
'Zina tartışması',Türk entelektüellerinin ve Verheugen’in tüylerini diken diken yapsa da Erdoğan’ın form hanesine artı puan olarak yazılmış. Avrupa Birliği’ne (AB) üyelik konusundaki istekli ve istikrarlı tutumunun da Erdoğan’ın formunu olumlu etkilediğini söylemek mümkün.
Diğer liderlere gelince, Bahçeli ve Baykal yerinde sayıyor. Ağar’da ise 2 puanlık form artışı var. Yurt gezileri Ağar’ın formuna az da olsa katkı yapıyor, galiba... Bakalım 'Ekim 2004'te form grafiği tablosu nasıl değişecek...
Ne çok şarap romantiği varmış!
GEÇEN hafta yazdığım, 'Şarabın Romantizmi' başlıklı yazıma pek çok e-posta geldi. Şarap romantiklerinin hemen hepsi de 'şarap turizmi konusunda Türkiye’nin çok şansı' olduğu görüşüne katılıyorlar. Bakın İzmir-Bostanlı’dan, Bir Yudum Şarap Derneği Başkanı Prof. Dr. Nihat Aktan ne diyor:
‘40 yıldır konferanslarımda bu konuyu anlatıyorum. Anadolu, çok farklı toprak yapıları ve iklim faktörleri sayesinde çok değişik karakter ve kalitelerde şaraplar üretilebilecek bir ülkedir ve dünyada bu zengin çeşitliliğe sahip olan başka bir ülke yoktur. Elazığ, Diyarbakır bölgesinin Öküzgözü ve Boğazkere şarapları, Ankara’nın Kalecik Karası, Tokat’ın Narince, Kapadokya’nın Emir, İzmir’in Bornova Misketi, Trakya'nın Adakarası ve Papazkarası ile Bozcaada'nın Karalahna ve Karasakız yerli şaraplarını kendi yörelerinde tatmak için dünyanın dört bir yanından ülkemize gelmek isteyeceklerin sayısının çok olacağına inanıyorum. Ancak bu amaçla her üzüm çeşidinden kendi yöresinde ve modern teknolojik yöntemlerle şarap üretilmelidir. Ayrıca yabancılara kendi ülkelerinde bulunan ve tadına alıştıkları şarap çeşitlerininde Anadolu’da başka tat ve özellik kazandığını göstermeliyiz. Elbette bunun için önce yabancı şarap sevenlerin alıştıkları okside olmamış ve yüksek sıcaklık görerek aromalarını kaybetmemiş şarap üretmemiz şart! Tabii ki sonra da tanıtım yapmamız.’
Şu güzelim ülkede şeker, un, yağ her şey var, bir de helva yapabilsek var ya, işsizlik mişsizlik kalmaz, hepimiz beyler paşalar gibi yaşarız! Nihat Aktan da aynı şeyi söylemiyor mu?
Nissan Micra deniz suyuna şerbetli mi?
NISSANMicra reklamını görmüşsünüzdür. Adam, arabasını sabunlu sularla yıkıyor sonra deniz gözlüğünü takıp, hemen yanındaki havuzdan fırlayan Orca’nın sıçrattığı su ile arabasının durulanmasını izliyor. Ben de adamı izliyorum. Niye Nissan Micra’sını hemen durulamıyor diye... Bu amcanın Orca’ların denizde yaşadığından haberi yok mu? Orca’lar denizde yaşıyorsa sıçrayanın da deniz suyu olması gerekmez mi? Deniz suyu ile yıkanırsa Nissan Micra garanti kapsamında mı acaba?
Gizli reklam mı o da ne?
TELEVİZYONLARDA oynayan dizilerin içlerine, belirli bir markanın yedirilmesine, pazarlama iletişiminde teknik olarak, 'ürün yerleştirme' deniyor.
Diyelim ki, dizi mutfakta geçiyor, rafta da belirli ürünlerin bulunması gerekiyor.
Dizinin yapımcısı gidip belirli markalarla para karşılığı anlaşıyor ve siz diziyi izlerken, rafta Lipton Çay, Tat Ketçap, Knorr Çorba görüyorsunuz. Sanıyorsunuz ki, dizi kahramanları özgür iradeleri ile evlerinde bu markaları kullanıyorlar.
Ya da hiçbir şey sanmıyorsunuz.
Diziyi izlerken bir süre raftaki markalara maruz kalıyorsunuz ve beyninizin doğal işleme sürecinde bu markalar beyninizde bir yerlere kazınıyor.
Pazarlama iletişiminde bu uygulamaya teknik olarak, 'ürün yerleştirme' dense de, Avrupa Sınır Ötesi Televizyon Sözleşmesi'ni esas alan RTÜK’ün kitabında bunun adı 'gizli reklam' ve uygulanması yasak.
Son dönemde yine RTÜK nasıl reklam süreleri konusunda taviz vermemeye başladıysa, 'gizli reklamlar' konusunda da aynı şekilde sertleşti. Bu sertleşmede reklam süreleri konusunda olduğu gibi gizli reklam konusunda 'çizmeyi aşan' televizyon kanallarının payı büyük.
RTÜK’e, "Niye kanunları, yönetmelikleri uyguluyorsun" demek, tabii ki doğru değil. Ancak gizli reklam konusu, 'reklam süreleri kadar' mantığı doğru bir konu değil. Avrupa da 'gizli reklam' konusunu tartışıyor. Dijital reklam uygulamalarının, bölünmüş ekran uygulamalarının yoğunlaştığı bir dönemde, 'gizli reklamları' engellemenin mantığı ne kadar doğru ki? Tartışılan bu.
Sanmayın ki, ‘Gizli reklamın etkisi yok" falan diyorum. 'Gizli reklam', izleyicinin masumiyetinden yararlanan, çok etkili bir pazarlama aracı... Ancak teknolojik gelişmeler karşısında 'gizli reklamı' tamamen durdurmanın haksız rekabet oluşturduğu çok açık.
Bir de izleyici masumiyetini düşünmek lazım.
Televizyonun eğittiği bizler, her türlü reklam uygulamaları konusunda ne kadar masumuz ki? Ne kadar masum olduğumuzu kanıtlamak için Mustafa Akdoğan isimli okurumdan gelen e-postadan alıntı yapmak istiyorum:
‘Kanal D’deki Haziran Gecesi’ni izliyordum. Başroldeki genç Baran’ın cep telefonu sokakta kullanılan tabirle takoz sayılan eski bir Ericsson, onun sevgilisi Havin adındaki kızınki de Ericsson 688. Bu telefonlar o insanların dizide ait oldukları çevrede kullanılmayacak kadar eski ve büyük. Üstüne üstlük Baran’ın annesininki eski bir Nokia ve Havin’in en yakın kız arkadaşınınki de eski bir Siemens C35. Hatta yakın çekimde ekranın hemen altında koca çizikler, boya dökülmeleri göze çarpıyor. Buradan sponsorları olmadıklarını anlıyoruz. Sponsor bulamamış olabilirler ama neden piyasada neredeyse bulunamayacak kadar eski olan telefonları kullanıyorlar?’
Hiç masum değiliz değil mi? Kim neyi bizden gizleyebilir?
Yatağa paraşütle inen çikolata
GEÇEN hafta, Ülker çikolata reklamını eleştirmiş ve ‘Kız kendini yatağa atıyor. Yatağa atma pozisyonunda çantasını da yatağa fırlatıyor. Bakın şu tesadüfe o sırada çantasından bir Ülker çikolata yatağın üstüne paraşütle iniyor’ diye reklamı anlatmıştım.
Birçok okurumdan, ‘Ama reklamdaki esas oğlan, sevgilisi yanından ayrılırken çantasına gizlice Ülker çikolata koyuyor. Bu nedenle çikolatanın yatağa paraşütle inmesi söz konusu değil’ diyen uyarı aldım.
Sanırım, 'yatağa paraşütle inme' tanımlamam, yanlış anlaşılmış. 'Yatağa paraşütle inmekten' kastettiğim, kız yatağa kendini atınca çantasının içinden, tesadüf bu ya, sadece Ülker çikolatanın fırlamış olması... Azıcık da kenardan bir anahtarlık görünüyor. Böyle bir tesadüfün öykünün inandırıcılığını zedelediğini düşünüyorum. Hepsi bu.
Çekirgelik
Hayatın, hafızanın efsane yaratma özelliğine ihtiyacı vardır.