Tüm zamanların en iyi tavuk suyuna filmler listesi

Top 50

Aşka İki Hafta gibi romantik komedilere İngilizce'de ‘‘Feel Good Movies’’ de deniyor. Türkçesi ‘‘mutlu eden filmler’’ ya da ‘‘iyi hissettiren filmler’’ gibi bir şey işte! Ben bu filmlere ‘‘Tavuk Suyuna Filmler’’ listesi de diyorum. İki, üç ay önce yabancı mesleki bir derginin içinden ‘‘Tüm zamanların en iyi 50 Tavuk Suyuna Filmi listesi’’ni veren bir ek çıkmıştı. Bir ara kullanırım diye saklamıştım. Aşka İki Hafta'yı izleyince aklıma geldi, sizinle paylaşayım dedim. Liste Toyota'nın sponsorluğunda ‘‘Zagat Survey’’ (zagat.com) tarafından gerçekleştirilmiş. Binlerce insanla görüşülerek tüm zamanların en iyi 50 tavuk suyuna sıralaması elde edilmiş. Bu sıralama yaptırılırken oyunculuk, öykü, filmin çekildiği zamandaki prodüksiyon kalitesi dikkate alınmış. Saydım, 32 tanesini izlemişim. Aşka İki Hafta bu otuz iki tavuk suyu arasına giremez. Bence ilk 50'ye de giremez ama yine de diğerlerini izlemeden yorum yapmamak lazım. Siz kaç tanesini izlediniz? Önce bir sayın bakalım, sonra da bu hafta izlemediklerinizi izlemeye başlayın. İşte size iş. Daha ne istiyorsunuz?

İşte 50’lik liste

1. Wizard of Oz (1939)

2. Singin'in the Rain (1952)

3. Sound of Music (1965)

4. My Fair Lady (1964)

5. It's a Wonderful Life (1946)

6. The Sting (1973)

7. Mary Poppins (1964)

8. E.T. (1982 )

9. Shrek (2001)

10. When Harry Meet Sally (1989)

11. Yankee Doodle Dandy (1942)

12. Zorba (1964)

13. Miracle on the 34th Street (1947)

14. Babe (1995)

15. Tootsie (1982)

16. Rocky (1976)

17. Shakespeare In Love (1998)

18. Stand by Me (1986)

19. Moonstruck (1987)

20. Gigi (1958)

21. American Graffiti (1973)

22. Forrest Gump (1994)

23. A Hard Day's Night (1964)

24. Norma Rae (1979)

25. It's a mad... Mad World (1946)

26. Breaking Away (1979)

27. Big (1988)

28. On the Town (1949)

29. Fried Green Tomatoes (1991)

30. High Society (1956)

31. Grease (1978)

32. Ferris Bueller's Day Off (1986)

33. Hoosiers (1986)

34. Pretty Women (1990)

35. The Natural (1984)

36. Easter Parade (1948)

37. Field of Dreams (1989)

38. Parenthood (1989)

39. Erin Brockovich (2000)

40. Sleepless in Seattle (1993)

41. Ghost (1990)

42. The Goodbye Girl (1977)

43. Fame` (1980)

44. Stand and Deliver (1988)

45. Father of the Bride (1991)

46. Remember the Titans (2000)

47. A League of Their Own (1992)

48. Splash (1984)

49. Baby Boom (1987)

50. Karate Kid (1984)

Sanki bu senaryo çalıntı gibi...

Aşka İki Hafta (Two Week Notice) bana ciddi bir şekilde, Tom Hanks ve Meg Ryan'ın başrollerini oynadıkları You've Got Mail (Mesajınız var) filmini anımsattı. Hatta hafif 'çalıntı' durumu ile karşı karşıyaymışız gibi geldi bana...

Anımsadınız mı? Hani Meg Ryan küçük bir kitapçı işletiyordu, Hanks ise büyük bir kitapçının yöneticisi idi ve Ryan'ın dükkanının karşısına kitapçı açmak istiyordu. Sonra çatışma, komik olaylar, sırılsıklam aşk sahneleri ve mutlu son.

Aşka İki Hafta'da, benzer şekilde Sandra Bullock, mahallelerindeki tarihi binalardan biri olan ‘‘Halk Eğitim Merkezi’’nin yıkılmaması için mücadele eden idealist avukat Lucy Kelton'u oynuyor. Hugh Grant ise kalender, işinin içine düşmüş, zengin işadamı George Wade. Merkezi yıkmaya hazırlanan şirketin ortağı. Çatışma kaçınılmaz anlayacağınız.

Bullock, kendisi için bir şey istiyorsa namert, sadece yıkıma engel olmak için, Grant'ın teklifini kabul eder ve onun baş hukuk danışmanı olur. Zaman içinde Grant hukuk baş danışmanını, annesi sanıp, neredeyse iç çamaşırı seçimini bile ona bırakınca işler biraz karışır. Grant, Bullock'a öyle bağlanır ki, ona sormadan tuvalete bile gidemez hale gelir. Hatta bir keresinde birlikte erkekler tuvaletine giderler ve oral seks yaparken basılırlar! (Bence bu sahne filmin en komik sahnesi.) Sonra kaçınılmaz çatışma, komik olaylar, sırılsıklam aşk sahneleri ve işten - aşktan ayrılmak için verilen iki hafta süre, sonra da mutlu son.

‘‘Ya ne olacaktı’’ diyorsunuz değil mi? Doğru, romantik komedide formül bu. Ama öykü bu kadar da bayat ya da taklit olmak zorunda değildi. Bazı espriler bazen hadi ‘‘komedi’’ bölümünü yerine getirelim diye oraya buraya sokuşturulmuş gibi duruyor. Oyunculuğa diyeceğimiz bir şey yok. Zaten bu filme gidilecekse sadece Hugh Grant'le Sandra Bullock'un oyunculuklarını izlemek için gidilir. Mimikleriyle ünlü Bullock'un bu filmde de mimiklerini izlemek büyük zevk. Kaçırmayın diyemeyeceğim. Kaçırabilirsiniz. ‘‘İlla ki göreceğim’’ derseniz, beklenti seviyenizi düşürün.

Bidi Bidi Çekirge'yi bir daha düşün Kanat

Gittin, ‘‘Bidi Bidi Çekirge’’ isimli şarkıyı da ‘‘içimizden söylediğimizde bile Nıah! dedirten 10 şarkı’’ arasında saydın! Valla çok teessüf ederim.

Geçen akşam bizim üniversitede 400 kadar İletişim Fakültesi mezunu bir zamanlar ders aldıkları hocalarıyla bir araya geldi. Birlikte yediler, içtiler, sonra şarkılar, türküler, peşinden herkes döküldü. Bir oynama, bir oynama... Ama sen asıl oynamayı orkestra ‘‘Bidi Bidi Çekirge’’ şarkısını çalarken görecektin.

O koca koca profesörlerin, doçentlerin, o koca koca iletişim dünyası çalışanlarının karşı karşıya geçip seke seke ‘‘çekirge, çekirge’’ diye oynamalarını bir görseydin, içinden ‘‘Nıah’’ mı derdin yoksa Baltalı İlahımız Zagor şeklinde ‘‘Yeaahhhhh’’ diye ortalarına mı dalardın onu bilemem!

Hatırlar mısın, Güzin ile Baha ‘‘Kovaladıkça kaçan ateş böceğim misin?’’ dediklerinde parmaklarını alınlarına boynuz gibi götürür, güya ateşböceği olurlardı. Koca koca hocalarda da hareket aynı. Tam boynuzun yapıldığı kısımda da hep birlikte katharsis'e ulaşma: ‘‘Çekirge, Bidi Bidi Bidi Bidi Çekirge...’’ Kendilerinden geçtiler, kendilerinden.

Bence sen şu çekirge şarkısını bir daha düşün Kanatçığım ya! Kırma beni. Ne olur. Hani hocalara falan ayıp olur tamam mı?

Halka, çok sıkı bir gerilim filmi

Halka, son zamanlarda izlediğim en iyi gerilim filmi. Dikkat edin gerilim filmi diyorum, korku filmi değil. Korkacağınız bir iki sahne olabilir ama film boyunca hissettiğiniz gerilim, hatta merak, öyle böyle değil. Ortada çok zekice, oya gibi işlenmiş bir öykü olduğunu kabul edelim. Hatta Japon yazar Koji Suzuki'nin zekasına hayranlık duymamak elde değil. Suzuki'nin romanının ilk film denemesi Ringu adıyla Japonya'da yapılmış ve çok da başarılı olmuş. Yurtdışındaki eleştirmenlerden bazılarına göre ise Ringu Japon sinema tarihinin en iyi filmlerinden biri. Bizim izlediğimiz Amerikan Ring'e gelince...

Oyunculuk oldukça sağlam. Öykünün özünde o kadar çok simge ve metafor var ki, bazen yönetmenin kendi üslubuyla kodladığı bu metaforları çözeyim, simgeleri açayım derken filmin bazı ayrıntılarını kaçırmak işten bile değil. Ama çözümler yapıldıkça, simgeler açıldıkça da film daha bir hoşuna gidiyor insanın. Sanırım Ring 2 de kısa bir süre sonra sinemalarda olur. Çünkü ‘‘Peki kasedi diğer izleyenlere ne olacak?’’ sorusuyla biten film şimdiden bizi ikinci filme de hazırlamış durumda. ‘‘Ne kasedi?’’ demeyin işte. Şimdi size ‘‘Bir kaset var, insanlar izlemezse meraktan çatlıyor ama izleyince de yedi gün sonra ölüyor’’ filan diye filmin konusunu mu anlayatım. Gidin işte, sürpriz olsun. Mideniz gerilim filmi kaldırıyorsa gidin. Bundan iyisi Şam'da kayısı...

İşkembeci listemize isyan eden ufaklık

Anımsarsanız ocak ayında şu anda elinizde tutuğunuz Hürriyet'te Türkiye'nin en iyi işkembeciler sıralamasını vermiştik. Bu sıralamaya 10 yaşındaki okurumuz Seren Yeşilova'dan itiraz geldi. Seren'in mektubu aynen şöyle: ‘‘Hürriyet Cuma yazarlarına. 07.02.2003 tarihinde yazmış olduğunuz Cuma Hürriyet Gazetesi'nde, Türkiye'nin en iyi işkembeciler sıralamasını gördüm. Babam çorbacıdır. Siz hiç bizim dükkanımıza gelip de çorba içtiniz mi? Sizi dükkanımıza davet eder, ondan sonra sıralamayı baştan yapmanızı isterim. Siz gelemezseniz başka bir damak tadı olan arkadaşınızı gönderin. Haa! Bir de isterseniz haber vermeden gelin, biz her müşterimize aynı kalitede çorba sunarız. Dükkanımızın ismi YEŞİLOVA PAÇA EVİ'dir. Babamın adı Ercan'dır. Adresimiz Işıkkent Ayakkabıcılar Sitesi, No: 17, Pamukbank yanı. Telefonumuz 231 88 04.’’

Ne diyorsunuz? Bence bu çorba gidip içilir. Çünkü Ercan Bey'in her halinden işi bildiği çok belli. Hem küçük okurumuz Seren'i, hem de Ercan Bey'i kutluyorum. Bence çorbacılığı yanında bir de küçükten reklam işine girmeyi denese fena olmaz. Çünkü ikna taktiklerini iyi biliyor ve Türkiye'de bu kadar ‘‘ince’’ düşünen insanı her zaman bulmak mümkün olmuyor. Kutlarım.

Düzeltme:

Geçen hafta nasıl olduysa Oktay Ekinci'yi Mimarlar Odası Başkanı diye tanımlamışım. Oysa ‘‘eski’’ Mimarlar Odası Başkanı diyecektim. Bir de sen ‘‘Tarihi binalar konusunda Ekinci kadar radikal değilsindir. Niye bu kadar övdün’’ diyen mesajlar geldi. Ben iki konunun farklı olduğunu düşünüyorum. Ekinci kadar tarihi binaları koruma konusunda ‘‘radikal’’ olmasam bile, bana ‘‘adanmışlık’’ duygusu veren her insana sempati ile bakıyorum. Değiştirmem. Bu gerçek, hissediyorum, yazıyorum. Kusura bakmayın.

Cuma Alıntısı

Hayatta en zor şey hangi köprüden geçeceğine, hangi köprüyü yakacağına karar vermektir.

(David Russell)

Cuma Takıntısı

Bonnie Raitt'in Silver Lining Albümü... Country sevenlere. Tabii bir de feminist severlerse kaymaklı ekmek kadayıfı olur.
Yazarın Tüm Yazıları