Time dergisini gerçekten garipsedim. Her yıl yaptığı gibi bu yıl da beş ayrı kategoride ‘Dünyanın En Etkili 100 İnsanı’ nı seçti. ‘Sanatçılar ve Eğlence Dünyası İnsanları’ kategorisinde listeye koyduğu isimlere bakın:
Jamie Foxx, Hilary Swank, Jon Stewart, Miuccia Prada, Dan Brown, Santiago Calatrava, Ann Coulter, Clint Eastwood, John Elderfield, The Halo Trinity, Kanye West, Ziyi Zhang, Juanes, Marc Cherry, Michael Moore, Dave Eggers, Quentin Tarantino, Johnny Depp, Art Spiegelman..
Nasıl olur da bu listeye Türkiye’den birkaç ‘etkili’ isim sokulmaz. Kimler mi? Alın size birkaç örnek: İbrahim Tatlıses, Kaynana Semra, Tülin-Caner, Kuşum Aydın, Ebru Akel, İkiz Damatlar, Yasemin Bozkurt, Savaş Abi.. Bir Ebru Akel’in Türkiye’de etkilediği insan sayısı Hayao Miyazaki’nin dünyada etkilediği insan sayısından az mıdır! Çok garipsedim çok.. Teşvik primi var gibi geldi bana..
RTÜK neye dayanıyor?
Sevgili RTÜK’çü dostlarım kusura bakmasınlar ama televizyon programlarını bir toplum mühendisi gibi yapılandırma, kendi kafalarındaki ‘seviye’ kodlarına uydurma istekleri doğru değil. Kaynana programlarına işin perde arkasını ticarete döktükleri için ben de karşı çıkmıştım. Ancak Yasemin Bozkurt’un programına katılan bir kadın akrabaları tarafından öldürüldü diye, kan, gözyaşı içeren ya da bazılarına göre ‘seviyesiz’ olan tüm kadın programlarına aba altından sopa göstermek yanlış..
Yasemin Bozkurt olayında ikinci cinayete ekranın yataklık ettiğini ileri sürmek mümkün mü?. Eğer sürülebilirse niye savcılar harekete geçmiyor? Hem kim ‘Yusuf Özbek programa katılmasaydı sağ kalırdı’ iddiasında bulunabilir ki?
İletişim araştırmaları diyor ki ‘Kimse birini ekranda intihar ederken gördü diye durup dururken intihar etmez. Ama intihar edecek birine ekran nasıl edeceği konusunda yardım edebilir.’ Bence Yusuf Özbek ekrana çıksa da çıkmasa da kayınpederi Kemal Alp tarafından öldürülecekti. Ekrana çıkış sadece ölümün gerekçesi oldu.. Tamam benim ki de varsayım. Ama varsayarken bildiğim araştırmalara dayandırıyorum..
Siz neye dayanıyorsunuz?
Niye ön sayfada yoktu?
Trabzon Galatasaray’ı 2-0 yendi, ertesi gün bizim Hürriyet’i aldım baktım, ön sayfada bir gram bu konuyla ilgili haber yok. O gün Fenerbahçe-Beşiktaş maçı sonrasında bizim Hürriyet’in ön sayfasını kontrol etmeye karar verdim. Beşiktaş Fener’i 4-3 yendi, ertesi gün aldım Hürriyet’i, baktım. Derbi haberi ön sayfadan girmiş. Bu durumda aşağıdaki şıklardan hangisi doğru olabilir:
A) Hürriyet Yazı İşleri Trabzon- Galatasaray derbisi ile ilgilenenlerin sayısının Beşiktaş-Fenerbahçe derbisi ile ilgilenlerin sayısından az olacağını düşünüyor..
B) Hürriyet Yazı İşleri’nde Trabzon- Galatasaray derbisi ile kişisel olarak ilgilenenlerin sayısı az
C) O gün Hürriyet Yazı İşleri’nde Beşiktaş- Fenerbahçe derbisi ile kişisel olarak ilgilenenlerin sayısı fazla
D) O gün Hürriyet Yazı İşleri’nde Galatasaraylı sayısı fazlaydı, yenilgiyi hazmedemediler
E) Trabzon- Galatasaray maçının ertesi gün ön sayfaya girecek çok sayıda haber vardı, yer kalmadı.
F) Hiçbiri
Sonuç değil keyif kültürü..
Beşiktaş-Fenerbahçe maçı içinde futbol adına her şeyi barındıran çok keyifli bir maçtı.
Fenerbahçe’nin yenilgisinin tabii ki sonuçları var. Galatasaray yeniden şampiyonluk potasına girdi, Trabzon şansını arttırdı.. Tuncay Fenerbahçe’nin sonunu hazırladı.. Hakem ikinci sarı kartta büyük hata yaptı.. Bu görüşlerin hepsi ileri sürülebilir.. Ama hiç kimse, Fenerliler dahil, Fenerbahçe-Beşiktaş maçını izlemekten keyif almadığını ileri süremez. Maç izlemenin, takım tutmanın, maça gitmenin de amacı bu değil mi? Keyif almak.. Yazıyorum buraya.. ‘Sonuca’ değil ‘keyfe’ odaklanan bir futbol kültürü yaratmak önemli.. Yaratalım futbolda şiddet biter. Lütfen.
Niye yenemediklerini değil niye iyi oynayamadıklarını tartışalım, niye şampiyon olamadıklarını değil, niye futbollarının keyif vermediğine odaklanalım. Göreceksiniz o zaman futbol tadından yenmeyecek..
Kutlarım..
Geçtiğimiz pazar bizim İnsan Kaynakları ekini okuyorum. Oradan öğrendiğime göre Ali Poyrazoğlu yedi yıl önce yönetim ve İnsan kaynakları dünyasına el atmış. 100 kitap okumuş, yaşam deneyimleriyle okuduğu kitapları birleştirmiş, ABD’de yönetim, reklamcılık ve takım çalışması konusunda workshoplara katılmış..
Sonra üst düzey yöneticilere yönelik ‘yönetim ve motivasyon’ , çalışanlara yönelik de ‘iyi iletişim kuran takımlar’ dersleri vermeye başlamış. Poyrazoğlu hızını alamamış ‘iletişim odaklı pazarlama, tüketiciden müşteri yaratma, marka bilinilirliği, marka sadakati yaratma’ dersleri vermeye de başlamış. Hatta işi sanatçı duyarlılığı ile ‘Kurum kültürü üzerine hayal kurma’ ve ‘hayal tacirliği’ eğitimi vermeye kadar götürmüş...
Kutlarım. Ali Poyrazoğlu’nu değil ama Ali Poyrazoğlu’ndan geliştirdiği eğitimleri alanları yürekten kutlarım. Kim şimdi zaman ayıracak da 100 kitabı okuyacak değil mi? Biz okuduk da ne oldu? Bir ‘hayal tacirliği’ dersi bile veremiyoruz..