SEZEN Aksu’nun albümünü DMC geçtiğimiz çarşamba günü dağıtıma çıkardı.Perşembe günü tüm müzik marketlerde yerini aldı. Cuma akşamı itibariyle satış rakamlarına ulaştım: 193 bin kaset, 98 bin CD..
İki günde yaklaşık 300 bin satış. Daha köşebaşlarında onaylanmadan, şarkılar çalına çalına tanıdık hale gelmeden.
İşte ‘marka’ olmak böyle birşey. Nil Karaibrahimgil, CNN’de ‘Atıf Hoca İle Reklam ve Rekabete’ konuk olduğunda ‘Ruhumuzun kumandaları Sezen’de..’ demişti..
İki gündür Bahane albümünü dinliyorum. Nil’in yaptığı tanımlamanın ne kadar doğru olduğunu bir kez daha yaşayarak öğreniyorum.Yeni albümde gerçekten birbirinden güzel 14 şarkı var. Birbirinden güzel 14 duygu damarı.
’Bir daha olmaz, bin kere tövbe, kan davası mı bu, bu nasıl öfke’Ö
’Yaşamak dediğin üç beş kısa mutlu andan ibaret, sahibi değilsin bu beden geçici bir süre emanet, bu yüzden kaçırmamak lazım aşk gelince, gitti mi gidiyor elden zalim zaman el koyunca..’,
’Adıyorum aşka geri kalanımı, suya söyledim gitti en son yalanımı, aşkın da en hesapsız kitapsız olanını, yaşayamazsam kara kaplıya kaydedin beni..’
Ruhumun kumandasını bir kez daha eline geçiren 14 şarkı. Sezen Aksu‘gündemde kalmak için’ kendini ‘Bahane’ edenlere inat, mükemmel bir albüm çıkarmış. ‘Bahane’ bu haliyle 1 milyonu aşacak gibi görünüyor.
Mutluluk pazarlaması (2)
DİE’nin araştırmasında yüzde 90’ımız öyle ya da böyle ‘mutluyum’ deyince dün ‘Mutluluk Pazarlaması’ üzerine bir yazı yazdım. Bu yazıda Fransız Marie Claire’in Şubat 2005 sayısında Beatrix de l’Aulnoit’unverdiği bazı örneklerden de yararlandım.Dünkü yazıyı ‘bazen de mutsuz olunabileceği vurgulanmalı’ diye bitirmiştim.
l’Aulnoit, aynı sayıda, Fransız Felsefeci Roger-Pol Droit’le yeni kitabı ‘Yaşamınız Kusursuz Olacak’ üzerinde bir de söyleşi yapmış. Günün anlam ve önemini vurgulamak açısından bu söyleşiyi özetlemek istiyorum:
Kitabınızda ‘her zaman mutlu olunabileceği fikri sahip olunabilecek en yanlış ve en insanlığa aykırı fikirdir’ diyorsunuz. Böyle bir fikre kapılmak aynı zamanda tehlikeli de değil midir?
- Mutluluk arayışına karşı değilim, hatta bence bu her insanın amacı olmalıdır, ama sürekli mutluluğun olduğu bir dünyada gerçek anlamda özgürlükten de söz edilemez. Bir erkeğin veya bir kadının karar verme özgürlüğü, birtakım riskler alabilmek, bazen başarısızlıkla sonuçlanacak birtakım seçimler yapabilmektir. Bu boyutu ortadan kaldırmak, bir başkasından farklı olma olasılığını da ortadan kaldırmak demektir.
Peki kişisel mutluluk arayışı, bir çift olarak yaşıyorsanız ötekini yadsımaya götürmez mi sizi?
- Daha da beteri. Bize sunulan mutluluğa ulaşma yöntemlerinin birçoğunda ötekinin varlığı bile söz konusu değildir. Ötekinin en basit tanımı şudur: ‘Benim istediğim gibi yapmayan.’ Ötekinin özerkliği benim gücümün sınırıdır. ‘Her şey kafanızda olup bitiyor, dolayısıyla her şey size bağlı’ dendiğinde bu, ötekinin bizim zihinsel manzaramızın herhangi bir nesnesinden başka bir şey olmadığı anlamına gelir.
Mutluluk arayışı yaşamımızın amacı aynı zamanda, öyle değil mi?
- Evet, elbette öyle. Kim bunun tersini söyleyebilir ki? Ama bazı uygarlıklarda bu böyle değil. Sözgelimi Çin kültürü varoluş süresini uzatarak bir uzun ömürlülük modeli önerir, ama bu kesinlikle bir sürekli mutluluk anlayışı değildir. Öyle sanıyorum ki, yaşamınız kusursuz olduğuna inanmayı bırakırsanız gerçekten kusursuz olacak. Mutlu olmak, insanın, mutlak kusursuzluğa ulaşmaksızın hep daha iyisini elde etmek için elinden geleni yapmasıdır.
Kitabınızın kahramanı Koç Marcel Staline müşterilerine her zaman mutlu olabilecekleri bir dünyanın kapılarını açıyor. Hatta maksimum mutluluk endeksi hesaplıyor.
- Böyle bir endeks var. Kitabımda umduğundan daha az uydurdum kafamdan. Bir yandan, olası bütün sapmaları ve sahtecilikleri ortaya koymak istedim. Diğer yandan da okuru düşünmeye yöneltmeyi, çünkü mutluluk belki de söylendiğinden daha basittir.
Siz felsefecisiniz. Sokrates, Diyojen, Epikür, Seneca gibi felsefeciler de mutluluğun anahtarlarını arayarak geçirmemişler midir yaşamlarını?
- Bu felsefeciler çile yaşamı sürmüşlerdir ki, çile sözcüğü Eski Yunanca’da ‘alıştırma’ anlamına gelir. Bugün bize sunulan kişisel gelişim kitaplarında yer alan yöntemlerden farklı olarak onların bu yöntemlerinin kesin olarak işlediğini söylemek de mümkün değildir. Antikçağdaki ve hatta daha sonraki yüzyıllara da geçen şu dinginliğe ulaşma yöntemlerine çok büyük bir saygım var. Bugünkü yaklaşımda beni çileden çıkaran şey, düşsel bir dinginliğin söz konusu ediliyor olmasıdır. Sanki önünüze hazır bir yemek gelecekmiş de, o yemeğin hazırlanması için sıkı bir tarif gerekiyor size.
Peki sizin mutluluk sırrınız nedir?
- Mutluluğun hiçbir zaman bir kez yakalanıp da durmak bilmeksizin devam eden bir şey olamayacağını, hiçbir zaman sürekli olamayacağını bilmek. Tersine, biraz dengesiz, hep yeniden yakalanması gereken bir şey olduğunu bilmek. Zaten mutluluk konusu çevresinde çok eski bir felsefi tartışma vardır. Stoacılara göre mutluluk bir tür iç düzendir. Örneğin, insan aynı zamanda hem hasta hem de mutlu olabilir. Aristoteles ve okuluna göreyse insan ancak yaşamının sonuna geldiğinde yaşamı boyunca mutlu olup olmadığını bilebilir. Yani bir tür genel bilanço. Bu tartışmada daha kazanan taraf yok. Kaybeden taraf da.
ÇEKİRGELİK
Statü endişesi insanı fena halde kedere ve hüzne sürükler. (Alain de Botton)