New York... New York...

Geçmiş iki üç aya baktığımda gittiğim, gördüğüm, yediğim, içtiğim ama sizi haberdar etmediğim epeyce bir yer olmuş.

Sıraya koyup her hafta birine yer versem konu bayatlayacak, yer vermesem size haksızlık. En iyisi şöyle ortaya karışık bir ‘gezi kolaj’ çalışmasıyla hem sizi hem de kendimi rahatlatayım diyorum.

Önce New York’tan söz edeyim. New York’ta alışverişi malışverişi, caz mazı bırakın, mutlaka Özgürlük Anıtı’na gidin. Öyle ‘ha’ deyince gidemiyorsunuz ama... New York Limanı’na inip önce gemi bileti almak için bekleyeceksiniz. Sonra gemiye binmek için bekleyeceksiniz. Duruma göre bu süre iki ile üç saat arasında değişiyor. Gemide geçen süre ise bir yarım saat var. Eğer çok paranız varsa tekne taksilerle aynı işi onbeş dakikada da yapabilirsiniz. Özgürlük Anıtı etkileyici. Çevre düzenlemesi etkileyici. Oradan Manhattan manzarası daha da bir etkileyici. Oradan bakarken siluetini ister istemez hayal ettiğiniz ikiz kuleleri ve ölen binlerce insanı düşünmek de oldukça üzücü.

Özgürlük Anıtı’na gitmek üzere gemi beklerken çevrenize bakındığınızda üç boyutlu ilginç bir heykel konsepti dikkatinizi çekiyor. İki erkek diz üstü çökmüş bakıyorlar. Bir diğeri denize düşene yardım ediyor gibi görülüyor. Ama deniz yükseldikçe denizdekinin boğulduğunu hissediyorsunuz. Kim yapmış, neyi temsil ediyor araştırmadım ama büyük olasılıkla o büyük Amerikan kahramanlık öykülerinden birini temsil ediyor. Bu arada Özgürlük Anıtı’ndan aynı gemiyle Ellis Adası’na da gidebiliyorsunuz. O adada da yine bir kahramanlık öyküsü hakim. Ben Özgürlük Anıtı ile yetindim gerisi size kalmış.

Özgürlük Anıtı’nı ziyaret ettikten sonra limandan yürüyerek ayrılmanızı, Brooklyn Street’e yönelmenizi öneririm. Eğer dediğimi yaparsanız karşınıza kocaman bir boğa heykeli çıkar. Heykelin önünde durup fotoğraf çektirirseniz Türkiye’ye dönünce oldukça havanız oluyor. Bu fotoğrafı görenler ‘Vaaau ne anlama geliyor bu?’ diye soruyorlar. Siz de ‘Valla sormadım ama çok etkileyici, adamlar yapmışlar kardeşim, sanat her yerde..’ gibilerinden saçmalayabiliyorsunuz..

Yine dönüş yolunda bir de Wall Street’e uğrayıp bina önünde fotoğraf çektirirseniz yine Türkiye’de ciddi olarak ‘Bu işten iyi anlarım, İMKB benim için piece of kek’ diye hava atabilirsiniz..

New York’ta görmeniz gereken yerlerden bir diğeri 102 katlı Empire State binası. En tepesine çıktığınızda ‘Büyük Elma’yı 360 derece görebiliyorsunuz. Amerikalılar bir bina yapıp etinden sütünden para kazanıyorlar. Ziyaret 14 dolar. Eğer kendi dilinize sesli yönerge istiyorsanız 6 dolar daha ödüyorsunuz. Özür dileyerek söylüyorum Türkçe çeviri yok. İnmesi binmesi, çıkması, dolaşması iki üç saatinizi alıyor. Ben gündüz çıktım, size gece turu öneririm.

Mikonos’tan kalanlar

Mikonos maceralarını daha önce yazmıştım. Fotoğrafları incelerken üç fotoğrafı sizle paylaşmanın gerekli olduğuna karar verdim. Anımsarsanız Mikonos adasının ‘gay’lere pazarlandığından ve ‘gay’lere yönelik eğlencenin bol olduğundan söz etmiştim.

Gittiğimiz ‘Paradise Beach’de bu ‘gay’ eğlencesine birinci elden tanık olduk. Erkeklik organına siyah bir fil kafası takmış animatör anadan üryan, poposu açıkta saatlerce dans etti.

Hıncal Uluç ve ben, bu manzarayı biraz izleyip sonra arkamızı döndük. Çıplak erkek poposu görmek hafiften daral getirdi. Gezinin ilerleyen saatlerinde ise Mikonos’un içine gezi yaptık. Meğer pelikan adanın maskotuymuş. Bir çeşit turist çeker. Beni de çekti.

Adayı dolaşırken çeşitli yerlerde fotoğraf çektirmeyi ihmal etmedik. Geleceğe bıraktığım en güzel anılardan biri de sevgili Fikret Ercan ve Vahap Munyar’la birlikte çektirdiğim Mikonos hatırası. Gördüğünüz gibi günün anlam ve önemine son derece uyuyoruz. Hemen içinizden bir kötülük geçirmeyin. Sizin içiniz kötü ben ne yapayım.

Geçen hafta İsveç’in başkenti Stockholm’deydim. Çok önemli ve hayati bir iş için. Pazar günü açıklayacağım biraz daha merak edin.

Tüm İsveç’te 8 milyon kişi yaşıyor. Stockholm’ün nüfusu ise 1 milyon. ‘İsveç her yıl trafik kazalarında sadece 54 kişinin öldüğü bir ülke’ diyeyim. Siz medeniyet seviyesini düşünün.

Şehir merkezinde Grand Hotel’de kaldım. Kesinlikle öneririm. Pencereden manzara müthiş. Denizdeki heykel figürü yine çok hoş. İnsanı biraz rahatsız ediyor ama yine de çok hoş.

Türkleri bu kadar seven insanları da başka bir ülkede görmedim. Türkleri sadece Türkiye’den göç edenler sevmiyor sanırım. Bir büfede Hürriyet görüp sayfalarını çevirdim. Türkiye’den göç etmiş olduğunu anladığım sahibi Türk olduğumu anlayıp 18 kron olan parasını istedi. Sanki intikam alırcasına. Şaşırdım.

City Hall’un önünde fotoğraf çektirmek önemli. Nobel ödülleri bu binadan dağıtılıyor. Hani bir yerlerden bulaşır bizi de görürler falan.

Tekneyle mutlaka şehir turu yapmak lazım. Yeşile bir kez daha hayran olmak için. Stockholm ismi nereden geliyormuş biliyor musunuz? Zamanında ada kaymaya başlayınca kazıklarla güçlendirilmiş. ‘Holm’ ada demekmiş. ‘Stock’ kazık. Yani kazıklı ada... Nasıl? Çok öğreticiyim değil mi?

CUMA İTİRAFI

çilek99; Cinsiyet: Kadın; Yaş: 24; İl: İstanbul

Bir arkadaşımın babaannesi televizyondaki bikinili bayanlara bakıp, ‘İnşallah siz doldurursunuz da cehennemde bize yer kalmaz’ dedi! Yani teyzeye göre cehennemin kapasitesi limitli. Zebaniler, ‘Kusura bakmayın, içerisi doldu, kalan herkes cennete’ diyecek! Oy ki ne oy!

Yorum: Demeyecek mi? Hay Allah ya... Ben de yırttık sanıyordum.

CUMA LAKIRDISI

‘İnsanların beşte biri her zaman her şeye karşıdırlar.’ (Stockholm’deki Friday’s’den)
Yazarın Tüm Yazıları