Son beş yazdır yaptığım gibi bu yaz da bir hafta mavi yolculuğa çıktım. Birkaç can arkadaşla o koy senin, bu koy benim dolaştık. Hatta bu kez yanımıza kaptan bile almadık.
Gerçi son girdiğimiz koyda park etmek için yanaşırken 'Kaçın, kaçın geliyorlar, canını seven kaçsın' şeklinde çığlıklar yükseliyordu ama herkes de anasının karnından kaptan doğmuyor ya!
Ömer ve Sinan kardeşlerim biraz acemi tabii ki. Zaman tanımak lazım. Bir gün gelecek bütün koylar itinayla park edişleri karşısında şapka çıkartacaklar, göreceksiniz. Neyse ki ben vardım da kazasız belasız park edebildiler. Eğer usturmaçaları tam zamanında sallandırmasam iki leşimiz olurdu da kimsenin haberi olmazdı valla. Ekim'de beş günlük bir kurs varmış, hele ona gidip bir de amatör kaptan lisansı alayım siz o zaman beni görün! (Sinan ve Ömer Kasım'da Mısır'a yelken açıyorlar. Açık denizde 11 gün... Eğer tanıyanlar varsa helalleşmelerinde fayda var. Çok özür dilerim işim var, gidip kimseyi kurtaramam..)
Son söyleyeceğimi baştan söyleyeyim. Mavi yolculukta Gökova Körfezi'nden şaşmayın. Sedir Adası, İngiliz Limanı, Amazon, Kleopatra Adası, Bördübet cennet gibi yerler. Diğer koylar da iyi ama Gökova bir başka.
Bu yıl Datça adası olarak adlandırılan yarımadanın en dış burnuna Knidos'a da uğradık. Tarihi kalıntı görünce dayanamam. Knidos'ta da uzaktan kalıntıları görünce karaya çıkıp ne var ne yok bakmak istedim.
Knidos kazısına sadece 7 milyar lira mı?
Kıyıda iki katlı han türü bir yapı vardı. Bilgi almak amacıyla oraya yöneldim. Bahçede iki üç kişi oturmuş bir konuyu tartışıyorlardı. Kendimi tanıttım ve sorular sordum. Arkadaşlar o kadar cana yakındı ki sormayın. Dövseler daha iyiydi. Sonradan öğrendiğime göre bahçedekilerden biri Knidos'ta kazıları yöneten ekibin başı Prof. Dr. Ramazan Özgan'dı. Diğeri ise eşi ve meslektaşı Christine Bruns-Özgan. (Knidos'ta ilk önemli kazıları başlatan Amerikalı Profesör Iris Love'mış. 1967'den 1977'ye tam on kazı kampanyasında çalışmış. Iris Love'ın kazı izni 1977 yılında Türk hükümeti tarafından sorgusuz sualsiz iptal edilmiş. Dedikodulara göre Love altınlar, elmaslar bulmuş da onları haber vermeden yurtdışına kaçırmış.)
‘Para yok'' dedi Prof. Özgan. ‘‘Bu yıl 7 milyar lira verdiler hepsi bu.’ Ben ‘Knidos'ta bu hızla ne zaman kazılar biter’ dedim, Özgan ‘Üç bin yılına anca’ deyip hafifçe alay etti. Sonra da ‘Senle uğraşamayacağım’ gibilerden hareketlerde bulunup adamlarıyla kazı alanına doğru yöneldi.
Baktım, kazı yerine burnuma sokmamdan pek hoşlanılmadı, gidip kazı yerini dolaşayım dedim. İyi ki dolaşmışım. Yüzyıllar önceki medeniyetlerin tuvalet konusundaki, kanalizasyon konusundaki düşünce sistemlerini görünce başta Knidos kıyılarında olmak üzere tüm mavi yolculuk kıyılarındaki tuvalet rezaletinden utandım.
Utandığım diğer şey de kazı yerinde çalışan öğrenci köleler! (Köleler, Selçuk Üniversitesi Arkeoloji bölümü öğrencileri). Boğaz tokluğuna, zor şartlar altında çalışan ve sorulduğunda ‘gönüllüyüz’ diyen üçüncü, dördüncü sınıf ve yüksek lisans arkeoloji bölümü öğrencileri. Domuz bağlasan kalınmayacak yerde kalmaya zorlananlar.
Şükrü Demiryürek halktan saklanacak bir şeyler mi var?
Mavi turu bitirip ofisime döndüğümde şu kazı işleriyle bir ilgileneyim dedim. Nasıl ilgilenmem, hangi kazı yerini gezsem parasızlıktan şikayet üzerine şikayet. Bizdeki tarihi kalıntı kimsede yok. Kalıntılar, turist çekmede çok önemli rekabet avantajlarımızdan biri ama F1'i tartıştığımız kadar bu konuyu tartışmıyoruz.
Ben bu konuyu araştırmaya başladığımda da henüz Kültür Bakanı Erkan Mumcu, Perge kazısını yürüten Prof. Haluk Abbasoğlu'na ‘Mezar hırsızları mesleğinizin atası mı?’ sorusunu sormamıştı.
Ve de öğrendim ki Knidos kazısına normal bütçeden ödenenin yanı sıra Kültür Bakanlığı döner sermaye işletmesi DÖSİM'den 25 milyar TL ödenmiş.
Kafam karıştı, Türkiye'deki tüm kazılara bu yıl devlet bütçesinden ve DÖSİM'den ne kadar para ödenmiş, öğrenmek istedim.
Aradım Kültür Bakanlığı'nı. Kazılardan sorumlu herkes ya toplantıda ya tatilde. Dediler ki halkla ilişkileri arayın size bu bilgiyi verirler. Bakanlık Halkla İlişkiler ve Basın Müşaviri Şükrü Demiryürek'i aradım. Demiryürek ilgiyle dinledi ve ‘Hay hay hocam, pazartesi bilgiler masanızda’ dedi ve sırra kadem bastı. Bugün cuma Demiryürek hala dönmedi. Telefonlara da çıkmıyor.
Ne oluyor Şükrü Bey? Siz olsanız şüphelenmez misiniz? Sizi engelleyen mi var? Yoksa makamınız adı Halkla İlişkiler ve Basmayın Müşavirliği olarak değişti mi? Hürriyet okurları kazılara ayrılan devlet bütçesini ve DÖSİM bütçesini öğrenmek istiyor. Yoksa DÖSİM'de bilmemizi istemediğiniz bir takım harcama kalemleri mi var? Hani satın almalar, ihaleler falan... Yanıt bekliyorum Şükrü Bey!
Reina'yı yerinden oynatamadığımıza göre
Anımsarsanız yazmıştım. Reina'ya Asmalı Micra deterjanlarının basın toplantısı için gittim. Aracımı Reina'nın önünde boy gösteren parkçılara teslim ettim. Sonra teslim aldım. Bir süre gittikten sonra baktım ki aracım basın şehidi!
Doğaldır ki, 'kandırılmışlık duygusuyla' dellendim. Başkalarına ders olsun diye de bu olay üzerine burada iki yazı yazdım, Reinacılara öneride bulundum.
O dönemde ilgili ilgisiz birçok kişiden yanıt geldi ama Reinacılardan ses çıkmamıştı. Hatta önerdiğim modeli uygulamaya başlayan bazı restoran sahipleri arayıp teşekkür ettiler.
Ve sonunda geçen pazartesi Reina'nın sahibi Mehmet Koçarslan aradı. Bir süredir bana ulaşmaya çalıştığını ama ulaşamadığını söyledi, özür diledi, sonra da önerdiğim modelin Reina için uygun olmadığını belirtti. Çünkü trafik polisleri araçları Reina'nın önünde bir dakika bile tutmuyorlarmış.
Doğrudur. Özellikle geceleri Reina'nın önü anababa günü oluyor. Trafik polisleri de trafik keşmekeşine neden olmamak için araçların bir an önce Reina'nın önünden kaldırılmasını istiyorlar. Aksi takdirde sahil yolu tıkanıyor. (Bu arada kraldan çok kralcı olup sağa sola kükreyen trafikçilerden hiç söz etmeyeyim, onlar başka yazının konusu.)
Peki ne yapacağız? Reina'yı, Laila'yı yerlerinden edemediğimize göre sorun çözümsüz mü? Sanmıyorum. Park yeri rahatlığı bir eğlence yerini tercih etmede önemli faktörlerden biri. Telefondaki Mehmet Koçarslan bana sorun çözücü biri gibi geldi. Eğer çok yönlü düşünürse mutlaka çözüm üretecektir.
Not: Sanmayın ki halkla ilişkiler tartışması bitti. Haftaya 16 yıllık halkla ilişkilerci İpek Altınay'ın mektubuyla devam edeceğiz.
Türkiye'nin ilk 10 otobüs şirketi
Bizim Cuma'nın 'ilk onları' Türkiye'yi sarsmaya devam ediyor. 'Guru'ların seçtiği ilk on köfteci, ilk on hamam, ilk on otel, ilk on köy, ilk on işkembeci herkesin ağzında, konuşuluyor, tartışılıyor, eleştiriliyor, hatta itinayla kesiliyor, saklanıyor. (Yeri gelmişken sizle içimde kalan bir şeyi paylaşayım. Hürriyet Pazar'ı, Hürriyet Cumartesi'yi ve çeşitli Hürriyet bölümlerini yöneten Neyyire Özkan'ın kesinlikle şeytanla ikili bir anlaşması var. Neyyire'nin nereye eli değse altın oluyor. Ben şahsen kendim bizzat gördüm şahit oldum. Ne yaptı etti Hürriyet Cuma'yı da kısa sürede Hürriyet'in efsaneleri arasına soktu. Hatta kısa sürede Hürriyet Cuma'nın taklitleri bile çıktı. Yalan mı şimdi çıkmadı mı? Bir Allah'ın günü de doğruyu söyleyin de, ben de dişimi kırayım ya. Kıskanç toplumuz kıskanç, çekemiyoruz kimseyi.)
Durup dururken bu 'ilk on' söylemi nereden mi çıktı? Pazar yazılarım için marka ligi çalışırken ilginç bir sonuçla karşılaştım da, bu sonucu siz ölümlü Robinsonlardan esirgemeyeyim dedim. (Biz Cuma olunca siz Robinson oluyorsunuz ya! He he he...)
Her zaman yaptığımız gibi Taylor Nelson Sofres'in cep telefonu düşmanı araştırmacısı Bengi Özboyacı ile oturduk, Trendpoll adı verilen araştırmada 'Seyahat şirketleri arasında ilk on markayı nasıl ortaya çıkarırız' diye düşünmeye başladık. Soruyu 'Aklınıza gelen ilk üç seyahat şirketini söyleyiniz?' diye sormaya karar verdik. Hesapta, görüşülen kişiler Vista, Setur, Anı Tur diyecek biz de amacımıza ulaşacaktık. Ama bir şeyi unuttuk galiba. Seyahat acentesi ilgi alanına giren insanların yaşam standartlarını.
Trendpoll araştırması 18 yaş üstü Türkiye temsili 2020 kişi ile yapılıyor ve araştırmada Türkiye'nin her yaşam standardı olduğu şekliyle temsil ediliyor. Sonuçlar gelip de asistanlarım Kemal Suher ve Bilge İspir'le analiz ettiğimizde yerimizden şöyle bir doğrulduk.
Görüşülen kişilerin % 69'u kendilerince en az bir seyahat acentesi ismi söylediler. Oysa bunların hepsi otobüs şirketleri idi. Gerçek anlamda seyahat acentesi diyebileceğimiz dört şirketin sonuçlara göre yerleri ise şöyle çıktı: Dördüncü sırada Asya Tur (% 14,5), on birinci sırada Anı Tur (% 8,4), yirmi dördüncü sırada ETS (%2,2) yirmi sekizinsi sırada Öger Tur (% 1,7)
Bu örnekte de görüldüğü gibi bir araştırmada doğru sonuca ulaşmak için doğru soruyu sormak çok önemli. 'Yurdum insanının aklına seyahat acentesi deyince otobüs şirketleri geliyorsa biz ne yapalım' deyip kenara çekilmemek lazım. Biz cep telefonu düşmanı Bengi Özboyacı ile doğru soru üzerinde çalışıyoruz. Size de yurdum insanının seyahat dünyasında ilk 10 otobüs markasını burada gururla sonuyoruz.
Otobüs Şirketi Marka Ligi
(İlk 10)
%
1.Ulusoy 23,1
2.Metro 19,7
3.Kamil Koç 16,3
4.Asya Tur 14,5
5.Varan 12,6
6.Uludağ 11,7
7.Nilüfer 11,4
8.Kontur 10,4
9.Pamukkale 9,7
10. Özkaymak 9,2
Cuma Takıntısı
Sevgili dostum Cemalettin Taşçı oturmuş internet listelerinde yazdığı mektupları kitaplaştırmış ve ortaya e-posta isimli çok değişik bir kitap çıkmış. Bence bu kitap internetin iftira, çamur, zevzeklik dışında nasıl düşünce çoğaltımı için kullanabileceğinin çok güzel bir kanıtı. Eline sağlık Cimi, kainatı kavrayış biçimimiz nasıl değişti biraz anlıyoruz ama hayatının projesini de bekliyoruz, unutma! (e-posta, Cemalettin Taşçı, Kızılelma,2003)
Cuma Lakırdısı
Siz başarının anahtarını bulur bulmaz biri daima kilidi değiştirir (Tracey Ullmann)