Acaba bu kadar çok gezmemin nedeni 40 yaş sendromu olabilir mi? Bana sormayın çünkü bilmiyorum. Bildiğim eskisinden daha fazla gezenti ruhuna sahip olduğum. Yine Los Angeles'a geldim biliyor musunuz?
Bu arada geçen hafta dediğim gibi, bir Denver (ABD, Colorado) yaptım, peşinden bir San Francisco (ABD, California), bir Las Vegas (ABD, Nevada) ve şimdi yine Los Angeles'tayım. Bu hafta bu turun ayrıntılarına giremeyeceğim kusura bakmayın. Hele bir Türkiye'ye ulaşayım. Ferah ferah ayrıntılara girer bazı uyarılarda bulunuruz. Niye mi bu hafta yazamıyorum?
İki gündür Las Vegas'taydım da ondan. Kaldığım otelde ve çevresinde ne doğru dürüst bilgisayar ne de internet vardı. Çok ilginç değil mi? Bu devirde dünyanın en büyük ve en görkemli otellerinde internete hatta bilgisayara ulaşmakta güçlük çekiyorsunuz. Niye dersiniz? Bildiniz. Adamlar rekabet istemiyorlar da ondan. Ya insanlar internete dalıp iki kuruş az kumar oynarlarsa?
Anlayacağınız Las Vegas'ta elim kolum bağlı öylece kalakaldım. Bu sabah, sekiz saat otobüs yolculuğundan sonra Los Angeles'a geldim de medeniyete kavuştum.
Daha doğrusu kaldığım Radisson Hotel'de, bilgisayar kullanmanın dakikasi 49 cent (saati yaklaşık 30 dolar) olduğunu öğrenene kadar 'medeniyete' kavuştuğumu sanıyordum.
Saati 30 dolar! Resmen soygun! Soyguncu medeniyet! Medeniyet dediğin tek dişi kalmış bir canavar!
Ben de kendimi soyduracak diş... pardon göz var mı? Doğru, kendime daha ucuz bir medeniyet aramaya koyuldum. Kısa süre içinde de buldum. Hemen otelin karşısındaki internet kafedeyim şu an. 15 dakikası 1 dolardan bilgisayar kullanıyorum. Tek sorunum çevremdeki bilgisayarlarda oturan ve bangır bangır yüksek sesle birbirleriyle konuşan siyahi kardeşlerim. Bir de bangır bangır çığıran şu çokça metalik hafif asit kılıklı müzik olmasa...
Bilmem anlatabildim mi niye bu hafta ayrıntılı bir gezi raporu veremeyeceğimi...
Sorun biz de mi onlarda mı?
San Francisco sokaklarını arşınlarken çok ilginç bir broşür elime geçti. Yetişkinlere yönelik, bir günlük kurslar düzenleyen bir eğitim kurumuna ait.
Kursların konularını okuyunca apışıp kaldım. Nasıl apışıp kalmam! Bakar mısınız kurs konularına:
Müzik işinde nasıl başarılı olursunuz (99 dolar), emlakçılar için Feng Shui (93 dolar), cafe nasıl açılır (113 dolar), restoran nasıl açılır (93 dolar), anti-aging yeme-içme (93 dolar), yeni başlayanlar için Budizm (80 dolar), seksüel enerjiyi harekete geçirme (85 dolar), internet üzerinden biriyle çıkmayı nasıl başarırsınız (85 dolar), vejetaryenler için yemek pişirme (90 dolar), golf (200 dolar), Tai usulü dans (80 dolar), çocuk kitabı nasıl yazılır ve bastırılır (115 dolar), anı yazarlığı (80 dolar), seyahat yazarı nasıl olunur (85 dolar), yemek kitabı nasıl yazılır (90 dolar), Playboy dergisinde nasıl yer alınır (80 dolar), bölgesel şarap tadımı (50 dolar), internette porno işinden nasıl para kazanılır (105 dolar), mükemmel martini nasıl yapılır (30 dolar)... Ve daha neler neler. Siz de apışıp kalmadınız mı?
'Kafayı yemiş bu Amerikalılar' diyorsunuz değil mi? Kafayı yiyemeyen biz olmayalım?
Kalıpların içine sıkıştırılan, yaratıcı düşenemeyen, ilgi alanlarını genişletemeyen biz olmayalım? Ne dersiniz?
Reina'nın ayıbı
ABD'ye 29 Haziran Pazar sabahı uçtum. Bir gün önce yani 28 Haziran Cumartesi günü sevgili dostum Feryal Pere'yi kıramadım ve Micra deterjanları için Reina'da yapılan 'Asmalı Konak’lı basın toplantısına katıldım.
Herkesin yaptığı gibi Reina'ya gelince arabamı parkçı gençlere teslim ettim. Basın toplantısından sonra arabamın gelmesi biraz uzun sürdü ama 'herhalde uzağa park ettiler' dedim ve şüphelenmedim.
Kısa bir süre sonra benzin almak için durduğumda fark ettim ki arabamın sağ tarafı boydan boya duvara sürtülmüş, iki kapının birleştiği yerden de içeri göçmüş.
O an kan beynime sıçradı. İnanın para pul ikinci planda. Tabii ki tamir ücreti canımı oldukça yakacak ama asıl derdim enayi yerine konmakta, kandırılmakta.
Acelem olmasına rağmen, (bir arkadaşımın düğününe yetişmeye çalışıyorum) önce 'Gideyim, şunlara hesap sorayım' dedim. Sonra 'Gitsem ne olacak ki, biz yapmadık diye kırk takla atacaklar, bir de yalancı durumuna düşürecekler' diye düşündüm. Anlayacağınız çaresizlik içinde bir sonraki sabah ABD'ye uçtum.
Tesadüf Denver'da kaldığım otelde ne gördüm biliyor musunuz? Otelin parkına gelen arabalar girişte durduruluyor ve her araç bir görevli tarafından baştan aşağı kontrol ediliyor. Eğer görevli araçta herhangi bir hasar bulursa bu hasarı elindeki çizelgeye işliyor. Eğer biri 'arabamı çarptınız' derse elde kanıt olsun diye...
Çözümün parçası olmak bu işte. Reina ve Reina gibi yerleri yönetenler ise ancak sorunun parçası olabilirler. Nerede onlarda böyle yaratıcı zeka! Yabancı müzik çalıp, yabancı yemekleri, yabancı içkileri mönüde bulundurmakla keşke 'Batılı' olunabilse!
Bu yazıyı Reina'dan bir beklentim olduğu için yazmıyorum. Benim gibi enayi yerine konmanızı engellemek için yazıyorum. Bir park yerine, özellikle de Reina'ya, aracınızı bırakırken hasarsız olduğunu mutlaka onaylatın, aracınızı teslim aldığınızda da sağını solunu mutlaka kontrol edin.
Çanlar halkla ilişkilerciler için çalıyor
Kendilerine 'halkla ilişkiler' şirketleri diyen bazı ne idüğü belirsiz şirketler iyice gemi azıya aldılar!
Bu şirketler müşterileriyle gazetelerde çıkartacakları haber başına anlaşmalar yapıyorlar.
Yani 'Eğer çeyrek sayfa haber çıkarırsam şu kadar para, yarım sayfa çıkarırsam şu kadar para' diye müşterilerine garanti veriyorlar.
Ve halkla ilişkiler mesleğini katlediyorlar. Niye mi? Siz müşteri olsanız böyle bir durumda gazetelerin halkla ilişkiler şirketlerinden para aldığını düşünmez misiniz? Gazetelere ve gazetecilere olan güveniniz zayıflamaz mı?
Kendilerini 'zan' altında bırakan bu tür söylentiler karşısında gazeteciler ne yapar sizce? Gerçekten haber değeri olan haberler dahil halkla ilişkiler şirketlerinden gelen bültenlere ilgi gösterirler mi?
Göstermezler. Göstermemeye başladılar bile. Halkla ilişkilercilerin bu tür egoistçe davranışları nedeniyle halkla ilişkilercilere saygı duyan kimse kalmayacak yakında medya dünyasında.
Halkla ilişkilercilerin yalancı ve sahtekar olduğunu düşünen gazeteci sayısının hızla arttığını düşünüyorum.
Halkla ilişkilerciler için tehlike çanları çalmaya başladı. Üstelik bu kötüye gidiş hiçbir halkla ilişkilercinin umurunda değil. Hepsi günü kurtarmaya çalışıyor. Çok Yazık!
Cuma LAKIRDISI
Kaplumbağalara dikkat et, ancak kafasını çıkarıp risk aldığında ilerleyebiliyor. (James B. Conant)
Cuma Takıntısı
Jane Birkin'in Arabesque albümü... Belki de sadece bu cuma değil her cuma bu albüme takılmak lazım.