SEBEP işsizlik, sonuç yoksulluk.... Sebep anne eğitimsizliği, sonuç çocuk ölümleri...
Sebep alkollü araç kullanımı, sonuç trafik kazaları... Sebep aile içi şiddet, sonuç iletişimsiz mutsuz toplum.
Sorun çok, neden de... Sorunları çözmek için nedenleri ortadan kaldırmak gerek... Liberal ekonomilerde nedenleri ortadan kaldırmak sadece devlet kurumlarının görevi değil.
Şirketler de toplumsal sorunlara el atmak, onları oluşturan nedenlerle mücadele etmek zorunda. Başarılı bir dünya şirketi olmak bunu gerektiriyor artık. Toplumdan aldığını topluma geri vereceksin. Gönüllü olarak ama. Yasalar zorladı diye ya da etik gereklilikler nedeniyle değil.
Hürriyet 2004’ün Ekim ayında Vuslat Doğan Sabancı öncülüğünde, Çağdaş Eğitim Vakfı ve İstanbul Valiliği işbirliği ile ‘Aile İçi Şiddet’ konusuna sahip çıktı. Daha eşitlikçi, daha huzurlu, daha mutlu bir toplum için. Hiçbir yasal zorunluluk olmadan, gönüllü olarak, bir dünya gazetesine yakışan sorumlulukla.
Philip Kotler ve Nancy Lee, ABD’de yeni piyasaya çıkardıkları Kurumsal Sosyal Sorumluluk isimli kitapta şirketlere sahip çıkacakları konuyu seçmeden önce ‘Söz konusu sosyal sorun ne kadar büyük?’ sorusunu sormalarını öneriyorlar.
Sanırım ‘kadın programlarına’ çıkıp sorunlarını anlatan kadınlara sıkılan kurşunlar Türkiye’de aile içi şiddetin boyutunu bize bir kere daha gösterdi. Hürriyet’in bu soruna sahip çıkmakla ne kadar doğru bir şey yaptığını da...
Hürriyet’in aile içi şiddeti önleme konusunda yaptıkları ders niteliğinde. Hürriyet aile içi şiddeti önlemek için gündem yaratıyor, kamuoyu oluşturuyor, otobüs eğitimlerine aracılık ediyor. Yeni yayına giren sosyal reklamıyla da gönüllüleri tetikleyici rol üstleniyor.
Reklamda önce küçük bir kız çocuğunun annesine öykünerek makyaj yaptığını görüyoruz. Kırılma noktasında kızın gözündeki morartı bizi gerçekle yüzleştiriyor. Üzülüyoruz. Sorun karşısında bir şeyler yapmaya güdüleniyoruz. Mesajı kolay geçen, duygu yükleyen, çok etkili bir reklam. Aile içi şiddeti önleme gönüllüleri ‘arayın’ ya da ‘siteyi ziyaret edin’ diye sözlü olarak da uyarılsa davranışa yönelme çok daha fazla olur. Teşekkürler Hürriyet. Emeği geçen herkesin eline sağlık..
Philip Kotler ve Nancy Lee, Corporate Social Responsibility, Wiley, 2005.
Mehmet Ali Birand ve güven
CNN Türk’te, iki buçuk yıl önce ‘İki milyar dolar reklam yatırımı’ hedefiyle başladığım ‘Atıf Hoca Reklam ve Rekabet’ programına başlayalı dört beş hafta olmuştu. Cep telefonum çaldı. ‘Mehmet Ali Birandgörüşecek’ dediler. Meraklandım. Birand, her zamanki samimi haliyle karşımdaydı. ‘Hoş geldin aramıza, çok iyi beceriyorsun, çok beğeniyorum, devam’ dedi. O güne kadar Birand’la ne tanışmışlığım, ne de konuşmuşluğum vardı. Komplekssizliği karşısında şaşırdım, desteği karşısında çok mutlu oldum.
Program bütün hızıyla devam ederken, altı ay geçti. Yine Birand telefondaydı. Yine övgü dolu sözler söyledi. ‘Reklam programını aştın sen artık, başka programlar bekliyorum’ dedi. Yine çok mutlu oldum. Bu zamanda ‘samimiyeti’ hayatına bu kadar nakış gibi işlemiş bir insan az bulunur diye düşündüm. Sanırım Birand’ın hem ulusal hem uluslararası arenadaki başarısının altında yatan gerçek bu. Birand tutarlı ama tutucu değil. Soğukkanlı ama baştan savmıyor. İşine odaklanıyor ve heyecanını bir dakika olsun kaybetmiyor. En önemlisi de Birand samimi. Bu nedenle ne olursa olsun ona duyulan güven sarsılmıyor. Söyler misiniz bir haberciye güveniliyorsa, sırtı yere gelir mi? Gelmez. Göreceksiniz gelmeyecek. Birand, Kanal D Haber’de çok başarılı olacak. Yolun açık olsun Mehmet Ali Birand...
Sağlık Bakanı’na açık mektup
AMERİKA’ya gittim. Yine çok sayıda tezgah üstü ilaç reklamına maruz kaldım. Döndüm. Yine Sağlık Bakanımıza sesleniyorum. Ne olur şu ülke için iyi bir şey yapın ve tezgah üstü ilaç reklamlarını serbest bırakın. Türkiye’de reçeteli satılması gereken antibiyotikler dahil sayısız ilaç reçetesiz olarak peynir ekmek gibi eczaneler kanalıyla satılmıyor mu? Yıllardır Gripin, Aspirin, Novalgine’in köy bakkalında bile satıldığını bilmeyen mi var? Niye basit ağrı kesicileri, antiacidleri, soğuk algınlığı ilaçlarını içeren tezgah üstü ilaç reklamlarını serbest bırakmıyoruz?
Bakın 2002 yılında İngiltere Sağlık Bakanı Lord Hunt, İngiltere OTC ilaçlarla ilgili reklamların kapsamını genişletirken ne demiş: ‘Bugünün modern sağlık hizmetlerinde tüketiciler kendi alabildikleri ilaçlar hakkında, kendi koşullarını yönetebilmek için, güvenli olan yerlerde, bilgi edinebilmeliler.’
Niye ilaç tüketicisinin kendi sorumluluğunda kullandığı ilaçlarla ilgili daha fazla bilgi sahibi olmalarını engelliyoruz? Kimi koruyoruz? Halkı mı? Haydi canım. Tezgah üstü ilaç reklamını yasaklamak resmen halk düşmanlığı. Niye diyorsanız biraz internetteki Türkçe içerikli sitelerde dolaşın ve niye olduğunu anlayın.
İnternet sitelerinden birinde ‘R..’ isimli sivilce ilacı öneriliyor. Eczacı bir dostuma sordum. Bu ilaç hastanın imzası alınarak ve her ay karaciğer, kan şekeri, kolesterol testleri yapılarak kullanılırmış. Sivilce için son çareymiş. Prospektüste belirtilmemekle birlikte sakat doğum, doğum yapamama, saç dökülmesi gibi potansiyel etkileri mevcutmuş. Hatta kolesterolü 270’lere kadar çıkarabiliyormuş. Böylesine yan etkileri olan bir ilaç internet sitelerinde satır aralarında sürümleniyor. Ve Türkiye hálá tezgah üstü ilaçların reklamına izin vermiyor. Yakında, ilaç tüketicisini doğru bilgilendirmek için reçeteli ilaç reklamlarını bile serbest bırakmak zorunda kalacaksınız. Çok yakında.
Aşk acısına Pasiflora
DENİZ Seki’nin Aşk Deniz’i isimli yeni albümü çıkar çıkmaz aldım. İlk şarkıyı dinliyorum. Sözlerin arasında Pasiflora geçiyor gibi oldu. Şaşırdım. Bir daha dinledim. Yanılmamışım. Deniz Seki’nin sözlerini yazdığı şarkıda resmen reçeteli satılması gereken bitkisel bir anti-depresan Pasiflora, aşk acısı çekenler için çekici hale getiriliyor. RTÜK’ü, Sağlık Bakanlığı’nı, Reklam Kurulu’nu, Tabipler Odası’nı, reklamı yasaklamak ve yaşatmamak adına kurulan ne kadar kurul varsa hepsini göreve çağırıyorum. Deniz Seki, ilaç reklamı yapıyor ona göre. İşte reklamın belgesi:
Aşk vedalardan çok hoşlanır
Ders almaz, utanmaz, sıkılmaz üstelik
Aşk heyecandan çok hoşlanır
Yerinde durmaz, kıpır kıpırdır üstelik
Aşk sevişmekten çok hoşlanır
Heyecanlanır, yorulmaz üstelik
Aşk pasifloradan çok hoşlanır
Uyutmaz, uyuyamaz hiç üstelik
Not: Bu yazı sadece bir pazar çerezidir.Ciddiye alınmaya.
Daha açığı zor
İÇ çamaşırı satan bir mağazanız var. Otuzuncu yılınız nedeniyle kadınlara yönelik bir promosyon kampanyası yapmak istiyorsunuz. İç çamaşırını altını alana üstünü bedava vereceksiniz. Bu mesajı da billboardlarda duyurmak istiyorsunuz. Nasıl bir metin yazarsınız? Bakın, Eskişehir’in ‘marka’ iç çamaşırı mağazası Baki Dalyancı dobra dobra konuşarak sorunu nasıl çözmüş: Sütyen sizden, külodu bizden! Görünce tekrar tekrar okudum. Yaratıcıları takdir ettim. Böyle bir promosyon bundan daha açık nasıl anlatılabilir?
ÇEKİRGELİK
İyi şirketle mükemmel şirket arasında fark vardır. İyi şirket mükemmel ürünler ve hizmetler sunar. Mükemmel şirket de mükemmel ürünler ve hizmetler sunar ama aynı zamanda dünyayı daha yaşanacak bir yer yapmak için çaba harcar.
(William Clay Ford, Jr. Ford Motor Company CEO’su)