ORKİDE yağlarının reklamları için söyleyecek bir şey bulamıyorum.
Bir sıvı yağ reklamının ancak bu kadar yağı yağ yapan özelliklerle alakası bulunmayabilir. Tahminen iki satıcı, iki bayi ‘‘Çok iyi abi ya. Bizim reklam herkeslerin ağzında. Geçen gün çocuğun okuluna gitmiştim, öğretmeni annesi yerine beni görünce ‘Ne alakası var?' dedi. İyi mi? Heh heh’’ deyince, hafiften maruz kalma etkisiyle de raflar Orkide’ye açılınca, Orkideciler reklamlarını yedinci sanat harikası sanmaya başladılar. Ne diyeyim Allah kurtarsın. Yıldız veremiyorum. Otur sıfır.
Arzum Onan'ın Porche'u olabilir mi?
ARZUM'un son reklamının Ali Taran'ın mutfağından çıkma olduğunu öğrenince biraz şaşırdım. Bu reklam bir Ali Taran formatı değil çünkü. Andırıyor ama tam değil. Tamam Türk formatı ama asla Ali Taran değil!
Anımsarsanız Arzum'u Hasan Şaş ve annesinin oynadığı ‘‘Bakın analar nasıl futbolcu yetiştiriyor. Bu analara Arzum yakışmaz da ne yakışır?’’ reklamında bırakmıştık. Arzum bu kampanyaya çok fazla yüklenmedi ama yayınlandığı kadarı Arzum'un ‘‘C2D sosyo-ekonomik sınıfının küçük ev aletleri markası’’ konumunu pekiştirmesine yetti! Arzum bu kez yine bir ünlü ile Arzum Onan'la karşımızda! İyi ki annesi, babası, Onan'a Arzum ismini vermişler, ya kazara Tefal deselerdi! O zaman Arzum nasıl böyle bir reklam yapacaktı? Hangi Arzum mu? İşte taktik bu. İki Arzum'un karışması isteniyor. Fikir kötü değil. Arzum sınıf atlamak istiyor, Arzum Onan'ın ve Porche'un ‘‘kaliteli’’ çağrışımlarından yararlanmak istiyor. Yararlanıyor da. İki yaşlı arasındaki konuşmalar biraz yapmacık olmasa daha da yararlanacak. Bir de gazete reklamı konusu var. Arzum'u daha önce de uyardım. Dinlemedi. Yine uyarayım. Gazete kullan Arzum. Ürün kategorisi koşulların bunu emrediyor. Buz üzerine yazı yazıyorsun, sonra yaptığın reklamları ben anımsatmazsam kimse anımsamıyor!
‘‘Arzum Onan'ın Porche'u olabilir mi?’’ ya da ‘‘Arzum Onan'ın gırgırla ne alakası var?’’ gibi mantık sorularını pek önemsemiyorum. Bunlar zihni sinir soruları. Bu kadar çok reklamın ayrıntısına giriliyorsa, yine biraz düşünülüp ‘‘Babasının arabasını kullanıyordur!’’ ya da ‘‘Birine hediye almıştır!’’ yanıtları da üretilebilir. Reklamın bu tür soruları üreten insanlar üzerinde çok da etkili olması mümkün değil onu da söyleyeyim. Arzum'un hedef kitlesinin de bu zihni sinirler olduğunu hiç sanmıyorum.
Arzum, aynı reklam kuşağında, ürünlerini gösterdiği ikinci bir reklamı daha yayınlanıyor. Bu da iyi medya planlama taktiği. İlk reklam yoluyla dikkati çekilenler, ardından yayınlanan reklama daha fazla ilgi duyup, Arzum'un değişen yüzünü görüyorlar. Ve üsttekiler düşünmeye başlıyorlar: Acaba Arzum'un işlevsel kalitesi de reklamlarına paralel olarak değişmiş olabilir mi? Denesem mi? Eğer öyleyse kim tutar Arzum'u.
Tabii anlamadığım bir şey var. Hasan Şaş'lı, Arzum'un varolan konumunu pekiştirme reklamına onay verenlerle, sınıf atlamaya çalışan yeni reklama onay verenler aynı insanlar değil mi? Sanki aynı değillermiş gibi görünüyor...
NOT: Reklamın Arzum için değil ama Mehmet Aslantuğ için risk taşıdığı ortada. Ya küçük ev aletleri Arzum'un çağrışımları Arzum Onan'ın çağrışımlarını etkilerse. Düşünsenize, karınızı her gördüğünüzde aklınıza rondo, rende, portakal sıkacağı, düdüklü tencere geliyor. Ve ‘‘Rondom benim, çatalkaram, çingenem’’ dememek için kendinizi zor tutuyorsunuz...
(Reklam Ajansı: ATCW, Rating: * * *)
Colin's kendini aştı!
COLİNS, Yunus Günçe'nin oynadığı reklamla kendini aştı. Kullanılan metafor ilginç. Yunus ve kız arkadaşı Türkiye'yi temsil ediyorlar. İçerde dansedenler de Avrupa ülkelerini. Türkiye içeri alınmayınca bir ıslık çalıp bütün Colins'lerini geri istiyor. Zindandaki Kara Murat, Bizanslı kumandan Bilal İnci'nin suratına tükürünce, izleyiciler kısa süreli bir milliyetçilik komasına girer ya, Colin's reklam filmin böyle bir etki var. Kısmen Mavi'nin ‘‘Çok oluyoruz’’ stratejisi, kısmen de bir zamanlar giysilerin mankenleri kovaladığı Loft reklamı taklidi. Yapım kalitesi markaya değer kazandırıyor. Otur üç.
(Reklam ajansı: Art Grup
Rating: * * *).
Bravo THY!
TÜRK Hava Yolları'nın THY'yi eleştiren köşe yazarlarına dava üstüne dava açmaya başladığını duydum. Kanım dondu! THY gibi köklü bir kurumun gazetecilerle olan sorunlarını mahkemeye taşıyarak çözmeye çalışması olacak iş değil! THY dava açacak, gazeteciler de THY hakkında gördüklerini, duyduklarını, hissettiklerini yazmayı bırakacaklar öyle mi? Ne kötü bir halkla ilişkiler yönetimi. THY yönetimine sesleniyorum. Dava açacağınıza, köşe yazarlarının gördüklerini, duyduklarını ve hissetiklerini bilgilendirerek değiştirmeye çalışsanız. Sorunları mahkemeyle çözeceksiniz THY halkla ilişkiler müdürlüğüne ne gerek var. Halkla ilişkiler bölümünü hukuk dairesine bağlarsınız olur biter. Öyle değil mi sayın Gaye Çavuşoğulları? (THY'nin şu an çalıştığı bir halkla şirketi yok. Yarışma açmış, süreç devam ediyormuş. Bence THY bu süreçten de vazgeçsin, hukuk büroları arasında bir yarışma açsın, ona yakışan bu!)
Çaykur'dan star kıyımı
ÇAYKUR reklamını anlatmak için ‘‘çok kötü’’ sözcüğü yetmiyor. Çaykur hálá Rize çayını mı, Filiz çayını mı Çaykur'u mu öne çıkaracağına karar verememiş. Öykü demode, çekimler demode, mekan Mümtaz Sevinç (bu sefer yanılmadım!), Devin Çınar'ı Tardu'yu resmen harcamışlar. Böyle kötü işler yapıp sonra da özelleştirme de ‘‘yabancılar bize az değer biçti’’ demenin alemi yok. İnsan değerini düşürmek için reklam yapar mı? Haklı adamlar. Yıldız vermiyorum. Sıfır.
Çekirgelik
Dilini yakan ve şirketine çorbanın sıcak olduğunu söylemeyen dürüst biri değildir.