Harp Okulu’nda da Kurtlar Vadisi

BİR süre önce Topçu Albay Hakan Gürol aramış, ‘Öğrencilerimize Halkla İlişkiler konusunda bir konuşma yapar mısınız?’ diye sormuştu.

Seve seve’ dedim ve geçtiğimiz pazartesi günü hayatımda ilk kez Ankara’daki Kara Harp Okulunu bu nedenle ziyaret ettim. Öğrencilerin karşısına çıkıp konuşmaya başlayan kadar biraz heyecanlandım. ‘Ağzımdan yanlış bir şey çıkabilir!’ diye korktum galiba.

Konuşmadan önce Kurmay Başkanı Kurmay Albay Faruk Yücebilgiç’le görüştüm. Daha sonra Dekan Tuğgeneral Hüsmen Akdeniz, daha sonra da Okul Komutanı Tümgeneral Hulusi Akar’la.. Her üçüyle de görüşürken çaktırmadan ‘Ya söylenmeyecek, konuşulmayacak bir şey var mı bu çatı altında’ diye kontrolü elden bırakmadım. Okul Komutanı Hulusi Akar,Hocam bu çatı altında her şeyi konuşabilirsiniz. Biz özellikle öğrencilerimizin farklı bakış açılarını görmelerini, çok yönlü düşünmelerini ve yaratıcı olmalarını istiyoruz’ dedi ve önyargılarıma yanıt verircesine ekledi: ‘’Asker mantığı’ önyargısını düzeltmek zorundayız. Orduyu sadece ‘itaat kurumu’ olarak görmek yanlış. Ordu hem itaat hem liyakat kurumudur. En büyük komutanından küçük görevlisine kadar karar almadan önce herkesten görüşlerini söylemesi ama karar verildikten sonra da herkesin harfiyen uyması beklenir. Bu en çağdaş şirket de böyle olmaz mı?’.

Konuşma yapacağım salon ağzına kadar doluydu. Söylendiğine göre reytingim oldukça yüksekmiş. Konuşmamı bitirdikten sonra gelen sorulardan biri çok ilginçti: ‘Sinan Çetin’le aranızda ne var?’. ‘Yok dedim, bir şey yok. Her şey mesleki boyutta..’. Diğer soruları da yanıtladıktan sonra Harp Okulu’nun içindeki HTV yayınlarını yöneten Maliye Albay Cengiz Tavukçuoğlu’nun odasına geçtik. HTV sınıflara ders amaçlı televizyon yayını yapmak üzere kurulmuş kapalı devre bir televizyon. Bir kanalından da öğrencilerin istediği televizyon programları yayınlanıyormuş. Duvarda öğrenci istekleri asılıydı. Tahmin edin bakalım Harp Okulu öğrencilerinin en fazla talep ettiği dizi hangisi? Sıkı durun, söylüyorum: Kurtlar Vadisi..

Albay Cengiz Tavukçuoğlu’nun en fazla izlediği program ise CNNTürk’teki ‘Atıf Hoca ile Reklam ve Rekabet’. Bütün eski programlarımı kasede almış masasının üzerine dizmişti. ‘Ne bunlar Albay’ım’ dedim. ‘Halkla İlişkiler dersini ben veriyorum da derslerde sizin programınızı izleyip, öğrencilerle yorum yapıyoruz.’ Kırk yıl düşünsem CNN’deki programımın Kara Harp Okulu’nda ders malzemesi olarak kullanılacağı aklıma gelmezdi. Türkiye gerçekten değişiyor..

Not: Ayrılırken, Okul Komutanı Tümgeneral Hulusi Akar,KHO’ logolu bir de kravat etti. Harp Okulu da artık ‘branding’ yapıyor anlayacağınız. Belirteyim, kravat çok zevkli ve logo da hiç rahatsız etmeyecek bir büyüklükte kullanılmış, tebrikler.

Kadir İnanır gerekli miydi?

TÜRKİYE
’deki reklamcılara müjde müjde müjde! Tüm dünyada reklamlarda ünlü kullanımı artıyor, gelecekte daha da artacağı tahmin ediliyor. Bunu ben söylemiyorum geçen ay piyasaya çıkan ‘Ünlü Satar’ (Celebrity Sells, Wiley, 2004) kitabının yazarı Hamish Pringle söylüyor. Niye Türk reklamcılara müjde? Çünkü bizim reklamcılar ünlü kullanımını otomatiğe bağlamış durumdalar, neredeyse bir ünlünün oynamadığı reklam kalmadı, ya da başka bir deyişle reklamda oynamayan ünlümüz kalmadı!

Hamish Pringle’ın kitabı, ‘Reklamda Ünlü Kullanımı’ konusunda yazılmış ilk kitap, böyle dar bir alanda ortaya koyduğu bilgiyle de bence takdiri hak ediyor. Pringle kitabında diyor ki:

Ünlüleri medya oluşturuyor. Aynı ünlüler daha sonra yine medya sayesinde ‘rol modeli’ olarak hayatımızın her alanını etkiliyor. Ünlüler saçımızı etkiliyor, başımızı etkiliyor, makyajımızı etkiliyor, giydiğimizi, yediğimizi, içtiğimizi etkiliyor. (Bitmedi!). Ünlüler sahip olmayı arzuladığımız şeyleri etkiliyor, kilomuzu, neredeyse boyumuzu posumuzu etkiliyor. Bu nedenle ünlüler markalara kısa sürede ‘çıkış’ yaptıran vazgeçilmez pazarlama araçları oluyor’.

Pringle bir şey daha söylüyor:

Ünlülerin ne zaman kullanılacağına doğru karar vermeli, ünlüler markaya uygun seçilmeli ve doğru kullanılmalı..

Sözü nereye getireceğimi anladınız sanırım. Tabii ki, Bonus Card’a ve Kadir İnanır’a getireceğim. Daha önce de yazdım, bir kere daha yazayım Bonus Card, ‘marka geliştirme ve yaşatma’ konusunda gelmiş geçmiş en başarılı örneklerden biridir. Geliştirdiği ‘bukalemun’ marka karakteri ile de dünya marka iletişimi literatürüne geçmeye adaydır. Düşünsenize, öyle bir marka karakteri (siyah kıvırcık peruk) oluşturuyorsunuz ki, kimi altına alsa baskın kimliğiyle onu eziyor, öne çıkıyor ve hep ‘kıvırcık peruk’ starlığını koruyor.

Peki böyle ezici bir starımız varken Kadir İnanır gibi ikinci bir stara, (220 bin dolar ödemeye) gerek var mı (Bana rica etseler aynaya 3 değil 33 kere bakardım)? Bence yok. Yeni bonus filminde Kadir İnanır’ın yerine kim oynarsa oynasın, ‘verilmek istenen’ temel mesaj verilebilirmiş. Nedir filmin mesajı? Harcadıkça Bonus Cart önce Bonus Plus, daha harcadıkça da Bonus Premium oluyor. Reklam filmi o kadar uzun ve mesajı da o kadar doğrudan ki anlamamak için aptal olmak lazım. ‘Peruk’ dikkat çekiciliği zaten sağlıyor ünlüye ne gerek var!

Diyebilirsiniz ki, ‘Kadir İnanır oynamasa daha reklam çıkmadan Bonus Card reklamı basında bu kadar yer alamazdı ki’. Aldı da ne oldu? Kime yaradı? Bonus Card’a mı Kadir İnanır’a mı? Üstelik Ayşe Arman da istenen haber gücünü pekala oluşturabilirdi, hatta oluşturdu da. Bir şey daha söyleyeyim mi? Ayşe Arman yeni Bonus reklamına Kadir İnanır’dan daha çok yakışmış, üstelik de kusursuz oynamış. (Reklam Ajansı: Alameti Farika Rating: * * *)

Ya Ali Coşkun İngiltere Sanayi Bakanı olsaydı

GEÇEN hafta Londra caddelerini arşınlarken billboardlarda gördüğüm Dovesıkılaştırıcı’ bakım ürünleri reklamı hemen aklıma Sanayi ve Ticaret Bakanı Ali Coşkun’u getirdi. Eğer İngiltere Sanayi Bakanı Ali Coşkun olsaydı Dove (Unilever) yanmıştı!

Hemen ‘Dördüncü Özcan’ Dove reklamını, Reklam Kurulu’na getirir, bir bahaneyle bu reklama ceza üstüne ceza verilirdi.. Asıl gerekçe tabii ki şu olurdu:

Nasıl olur da analarımız, bacılarımız don sutyen bilboardlarda yer alır kardeşim!’.

Ne alaka?’ diyorsunuz değil mi? Alakası şu. Dovesıkılaştırıcı krem’ kampanyasında model olarak sıradan kadınları (Örneğin televizyon araştırmacısı Linda di Maria’yı) kullanmış, kampanyada onların don-sutyen çıplak fotoğraflarına yer vermiş. Reklamın stratejisi de şu: herkes süper modeller de test ediyor, sıkıysa sıradan kadınların kırışıklıklarını da test edin!

Bugüne kadar Dove Kampanyası ile ilgili İngiltere Reklam Standartları Kurulu’na iki şikayette bulunulmuş, iki şikayet konusu aynı: Dove reklamları obeziteyi meşrulaştırıyor!

Gördüğünüz gibi İngiltere’de henüz Dove reklamlarının yasaklanmasını isteyen kimse yok. Umarım biz sayfamızda bu reklama yer verdik diye Ali Coşkun bir yerlerde bizden şikayetçi olmaz.

Eller Net’e biz CenNet’e!

Geçen
ay da Taylor Nelson Sofres Trendpoll araştırmasında, 18 yaş üstü Türkiye temsili 2017 kişiye ‘Aklınıza gelen ilk üç internet adresini söyleyiniz’ sorusunu sordu. Sizce Türkiye’nin yüzde kaçı en az bir internet adresi anımsayabilmiştir? Yüzde 80? 60? 50? Yüzde 30? Yüzde 25?. Daha fazla zorlamayın ben söyleyeyim. Sadece yüzde 20,7’si.. Bu oran ‘internet çağı’ denilen bir çağda, kaçımızın bırakın interneti bilgisayarla haşır neşir olduğumuzun da iyi bir göstergesi..

İnternetle haşır neşir olanlarımızın da ‘ulvi amaçlar’ peşinde koştuklarını sanmayın. Okumayan, yazmayan, düşünmeyen sadece ve sadece ‘ağzı olanın her konuda konuştuğu’ bir toplumda en fazla anımsanan internet sitesi bir ‘geyik sitesi’: Mynet.com. Türkiye’nin internet konusunda bir şeyleri kaçırdığı çok açık. Sürekli ‘öteki dünyaya’ yatırım yapılan muhafazakar demokrat bir toplumda da eller Net’e giderken bizim cenNet’e gidiyor olmamız çok normal değil mi? Özeti: Türkiye insanlarını ‘cahil’ bırakmanın faturasını ağır ödüyor.

Nike kısa sürede ligde yükseldi

BU
hafta anımsanan reklamlar sıralamasında ünlü futbolcuların yer aldığı Nike reklamı yüzde 8’le kendini hissettirdi. Anımsarsanız iki hafta önce bu reklamı incelemiş ve beş yıldız vermiştim. Polaris reklamı ise yine de daha önce öngördüğümüz gibi kısa sürede aşındı ve fark edilme gücünü yitirdi.

‘Öz’ünü çıkardılar!

BAKIM
ürünlerinde bir ‘Öz’ fırtınası aldı başını gidiyor. İşte örnekler: Limon ve Yeşil Çay Özlü Blendax Şampuan, Portakal Özlü Schwarzkoff Palette Saç Boyası, Kına Özlü Elidor Şampuan, Yosun Özlü Duru Lady Likit Temizleyici, Doğal Özlü Duru Şampuan, Bal-Zeytinyağı ve Kına Özlü Hacışakir Saraylı Şampuanları. Ayrıca Zeytinyağı ve Kına Özlü Hacışakir El Banyo ve Sıvı Sabunları, Mucize Özlü Güzellik Yaratan Komili Olive Şampuan Serisi.. Süpermarket rafı değil manav tezgahı sanki! Benim merak ettiğim, sizlerin bu ‘öz’ sözcüğünden ne anladığınız? ‘Yosun özü’nden ne anlıyorsunuz örneğin? ‘Kendisi ne ki özü ne olsun’ ya da ‘Niye yosunlu değil de yosun özlü’ diye sorguladığınız oluyor mu? Olmuyor mu? İşin ‘Özü’nü kaçırıyorsunuz demek ki!

Çekirgelik

Hapishanedeki insanların % 90’ı erkektir.

Allan Pease
Yazarın Tüm Yazıları