Erkekler gerçekten odun mu

Funda Aksoy’un "Erkek Tavlama Kılavuzu" isimli kitabından söz etmiştim. Aksoy kim, tanımıyorum ama erkeklerle ilgili ciddi önyargılarının olduğu belli.

Bu ciddi önyargılara sahip olmak için de insanın yanlış erkekler üzerinde uzun uzun inceleme yapmış olması lazım. Aksoy diyor ki:

"Erkekler, seks ve yemekten başka bir şey düşünmeyen, biz olmazsak etrafındaki güzelliklerin birini bile fark edemeyecek zavallılardır. Örneğin eğer bir erkek sizi arıyorsa, anlayın ki azmıştır ve bir kadınla yatmak istiyordur, aramıyorsa yatacak başka birini bulmuştur."

Yani Aksoy’a göre, bir erkekle mart ayında azmış bir kedi arasında hemen hiçbir fark yok.

Aksoy devam ediyor:

"Cinsellik dışında her şey düzdür erkek hayatında. Acıkmışsa yemek yemek istiyordur, maç seyrediyorsa maç seyretmek istiyordur, balığa gidiyorsa balık tutmaktan zevk alıyordur. Yani bir şeyler ima etmek için, inat olsun diye, karşısındaki anlasın diye, kibarlıktan ya da utançtan bir hareket gerçekleştirmezler."

Yani? Aksoy’a göre erkekler odundur... Okuyun tekrar bir bakın o anlam çıkmıyor mu?

Aksoy’a göre ha erkek ha odun... Üstelik yazdığı erkek tiplemelerinde de bir tane "arızasız" erkek yok. İnanmıyorsanız bakın:

Maçolar: Sert görünümlü, sert sigara içen, rakıdan başka içki tanımayan, genelde ter kokan erkek tipidir. Lahmacun ve kebapla beslenenlerin en berbat grubu. Etraflarındaki ve kullandıkları her şeyin erkekçe olmasından hoşlanırlar. Kendine güvenen kadınlardan aşırı korkarlar. Evlerinden çok kahvede vakit geçirirler. Hiç sevdiklerini ya da aşık olduklarını söylemezler ama terk edildiklerinde, içtikleri yerlerde "Bana nasıl yapar bunu abi, nasıl yapar" tekerlemesi eşliğinde salya sümük ağlarlar. Baş belaları genellikle bu tipler arasından çıkar.

Mıymıntılar: Her şeyden her yerde şikayet ederler, ama hiç birini değiştirmezler. Hayatlarına birinin girmesi ya da çıkması onlarda ciddi bir sarsıntı yaratır. Ne kokar, ne bulaşırlar. Ana kuzusudurlar.

Sertler: Bunlar biraz problemlidir ama erkek tipleri arasında en işe yarar gruplardan biridir. Dominant olmak onun için yaşamsal önemdedir. İnatçıdır. Ağladığını kimse göremez. Koruyucu ve kollayıcıdır. Aile reisliği onun ana mesleğidir.

Kılıbıklar: Evlenmek için ideal tiplerdir. Özellikle çapkın kadınlar, artık durulmak istediklerinde bu tipleri seçerler. Zaten az olan arkadaşları evlilikle tamamen yok olur. Kılıbıkla birlikteyseniz savaşınız onunla değil, annesiyle olacaktır.

İşkolikler: Hayatlarında iş dışında hiçbir şeye yer yoktur. Neden bu kadar işkolik olduklarını sorduğunuzda para kazanıp daha iyi yaşamak (bundan bir erkeğin ne kastettiğini biliyoruz) için olduğunu söylerler ama para peşinde koşmaktan yaşamaya vakitleri kalmaz. Kadınlar akıllarına bir an gelir ve giderler. Yatağa kaçta girerlerse girsinler, işe geç kalmazlar.

Yakışıklılar: Çekici ve sorunlu olmalarına rağmen fazla zeki değildirler. Onları zeki bir kadının elinden yalnızca daha zeki bir kadın alabilir. Kadın peşinde koşmaktan bir baltaya sap olabilenleri çok azdır. Okul çağlarında ve üniversitede gezip tozup eğlenmek için idealdirler. Ne iyi bir koca, ne de ideal bir baba olabilirler.

Karizmatikler: Sessiz ama sakin değil, havalı ama donuk değil. Bir şeyleri hoşunuza gider ama neyinin gittiğini tarif edemezsiniz. Karizmatik erkekle çıkmak her zaman sorunludur. O durumda erkeğin çapkınlığının yanında, yerinizi almak isteyen kadınların numaralarıyla da uğraşmak zorunda kalırsınız.

Haksız mıyım? Yukarıda yazılanlarda "arızasız" bir erkek tipi gördünüz mü? Niye böyle peki? Niye erkekler peşinde acılar çekmiş birçok kadın, bir süre sonra erkekleri, erkek-kadın ilişkilerini aşağılamaya başlıyor? Yanlış erkekleri seçmiş olabilirler mi? Ya da gerçekten erkekler "odun" mu? Gelin bir tartışma açalım.

Reha Muhtar’a haksızlık etmeyin

"Nathalie" yorumumla ilgili çok ilginç bir karşı yorum aldım. Paylaşmak istiyorum. Okurumun karşı yorumu değil de önerilerindeki içtenliği ilginç geldi bana. Sizi bu önerilerden mahrum bırakmak istemedim. Okuyun bana hak vereceksiniz:

"Ben de sizden bir gece önce, cuma akşamı Nathalie’yi izledim. Z. Olcay çok beğendiğim iyi bir oyuncu, T. Saran’da ise iyi bir oyuncudan daha fazlası var. Teknik, ses, diksiyon ve hakimiyet müthiş. Bir izleyici olarak, I. Kasapoğlu’nun yönetmenler sıralamamdaki yeri ise hep birdir. Umarım Olcay’la birlikte çalışmaları, H. Bilginer’e arkasını dönmesini gerektirmemiştir. Çünkü Bilginer’in bu ülkenin gelmiş-geçmiş en iyi aktörlerinden biri olduğunu düşünüyorum ve Kasapoğlu ile birlikte o kadar güzel oyunlar sergilediler ki, örneklerinin devamını hasretle bekliyorum. Bunun son örneklerinden biri ’Ermişler ya da Günahkarlar’dır. O oyunu izlediniz mi bilmiyorum. Eğer izlediyseniz; oyunun ve Oyun Atölyesi’nin tanıtım kataloğunda I. Kasapoğlu’nun anneannesinin anlattığı bir masalı aktardığı bölüm var ki, okumuş olmanızı diliyorum. O masalı bugüne saklayabilmesi önemli bir ipucu.

Reha Muhtar konusunda Z. Olcay’ın ne demek istediğini tam anlamıştım ki; "Emin olun Muhtar’ı kıskandım" tümcesi ile kafamı karıştırdınız. Her şeye rağmen kıskanmış olabilir misiniz? Bu arada sadece Nilüfer aşkı ile anmak Muhtar’a haksızlık olur. Dosyasında Harika Avcı ve Mehveş Emeç gibi güzel ve ünlü kadınlar var. H. Avcı’ya değil ama M. Emeç’e pek şaşırmıştım. İlişkilerini sonlandırmalarından bir sure sonra M. Emeç ile yapılan bir röportajı okumuştum. Biraz dokundurmalı (hatta eni konu alaylı) bir soru yöneltmişlerdi, siz ve o nasıl olabilir ki gibi. Emeç’in cevabı çok netti: "Reha inanılmaz bir erkektir ve bir kadına kendini muhteşem hisettirir." Ne diyebiliriz ki?

Siz gezmesini, yemesini, içmesini, yaşamasını seviyorsunuz. Size bir yer önereceğim. Ürgüp’ü sever misiniz? O zaman gidin ve Yunak Evleri’nde (www.yunak.com) kalın. Butik otel ve sadece 17 odası var. (Ender Mermerci bile haziran ayında yurtdışından gelen misafirlerini burada ağırlamak istemiş.)

Bu tatili baharın son aylarına ve mehtaba denk getirmeyi unutmayın. Akşam yemeğinden sonra şarabınızı ve ipod’unuzu yanınıza alın, arabanıza atlayın kasabanın birkaç km. dışına çıkın. O bir film platosunu ay ışığında seyreder gibi görünen büyülü, hatta tanrısal dekorda peri bacalarının dibine inin, sırtınızı kayalara, gözünüzü mehtaba yaslayın. Tek şey duyumsayacaksınız: İyi ki yaşıyorum." (Deniz Alkan)

Teşekkür ederim Deniz.

Ferhat... Ferhat... Çok güzel bir gece yaşattın Ferhat

Sevgililer Günü’nde tercihimi Reina’nın karşısındaki Jazz Lounge’da sahneye çıkan Ferhat Göçer’den yana kullandım. Bunun nedeni de Ferhat Göçer’in son albümü idi. Çok sevdim Ferhat’ın albümünü. Sesini, yorumunu, özellikle de Dön Diyemedim ve Aşkların En Güzeli şarkılarını.

Göçer saat 12.30’a doğru sahne aldı. Birbirinden güzel aşk şarkıları söylerek, gerçekten tüm salonu mest etti. Göçer klasik Batı ve Türk müziğini birbiri içine yedirdi, çok kaliteli, çok lezzetli bir karışımla gecemizi aldı, resmen sabah etti. Vokallerinin biri Fransızca diğeri İtalyanca şarkılarıyla hepimizi kendimizden geçirdi. Göçer’in aralara girip "Türk musikisinden" şarkılarla yaptığı geçişler de gerçekten geceye büyük zevk kattı. Ayrıldığımızda saat 03.30 falandı.

Ferhat Göçer her cuma ve cumartesi Jazz Lounge’daymış. Kaçırmayın derim. Her an Life is Life ’ı dinlerken, bir yerlerden Mehter Marşı, diğer yerlerden de Yemen Türküsü çıkarsa da şaşırmayın. Ferhat Göçer show bu... Her an her şey olabiliyor. Jazz Lounge’un mor ve beyaz renklerin hakim olduğu atmosferini de çok sevdim. İstanbul’da böyle güzel müzik salonlarının çoğalması çok güzel.

CUMA İTİRAFI

SortiEE; Cinsiyet: Kadın; Yaş: 28; İl: İzmir

Sevgilimle karanlıkta sevişmemin tek nedeni utanmam değil, eski aşkımı hayal etmem.

Yorum: Erkelere odun mu demiştiniz?

CUMA TAKINTISI

Nazan Öncel "kendini tekrar ediyor, bitti" diyenlere hoş bir sürprizle yanıt vermiş. Son on yılda çıkardığı 31 eseri 3 CD’de toplamış ve nostalji yapmış: CD demetinin adı da "Bir Şarkı Tut". Geçen haftadan bu yana Bir Şarkı Tut albümlerini dinleyip Nazan Öncel nostaljisi yapıyorum. Sokak Kızı, Abu Hayat, Erkekler de Yanar, Demirden Leblebi uzun süredir dinlemediğim şarkılar. Hepsini yeniden ve bir arada dinlemek pek keyifli oluyor. Nazan Öncel bitmez bence. Kendini tekrar ettiği falan da yok. O bir tarz. O bir Nazan Öncel, her an bir Dudu, bir Hüp, bir Hay Hay bir yerlerden çıkar gelir. "Nazan bitti" diyenler de şapa oturur. Nereden mi biliyorum? Alın dinleyin o zaman 31 şarkıyı arka arkaya. Nazan Öncel’in ne zaman nerede ne yapacağı pek belli olmuyor. Kendi kulağınızla görün.

CUMA ALINTISI

"Hep unuttuğum üç şey var: İsimler, yüzler ve üçüncüsünü anımsamıyorum." (Italio Svevo)
Yazarın Tüm Yazıları