Gülben Ergen’in yeni albümü çıkmış. Albüm kapağında Madonnavari bir fotoğraf var. ’Güzel olmuş’ dedim, aldım. İçinde ne var ne yok bakmadım. Albümün ismini çözmeye çalışıyorum. 1 artı 9... Fıkır fıkır...
Arabaya bindim, dinlemeye başladım. Fıkır fıkır çıstak çıstak, hopbidi hopbidi bir parça. ’Uçacaksın’ albümündeki parçalar gibi dillere pelesenk olma olasılığı yüksek.
Sonra... Kandıramazsın Beni, Uçacaksın... Hoppalaa. Bir şarkı yeni, dokuz şarkı 600 bin satan eski albümden. Kapak içine de not düşülmüş: ’Fıkır fıkır geçen albümü çıkarırken yer vermeye kıyamadığımız bir şarkıydı, sizi ondan mahrum etmeyelim dedik!’
Yahu ben o kadar parayı yeni şarkılar dinlemek için verdim. Albümün kapağından eski albüm olduğunu anlasam (bir yeni şarkı albümü yeni yapmıyor!) asla almazdım. Kendimi enayi gibi hissettim. 1 artı 9’luk bir enayi. Albümdeki Gülben Ergen gülüşleri sinirime dokundu birden. Soğudum... Bir daha Gülben Ergen albümüne el uzatanın eli kırılsın. Pazarlamanın insanları aldatmak olduğunu sananların da... Enayiler!
Yurdum insanı müziği neresiyle dinler
Yalım Aydın isimli okurum sanırım ‘Fatih Erkoç’ta eksik olan ne?’ başlıklı yazıma sinirlenmiş. Diyor ki: ‘Şöyle diyelim isterseniz. Sizde fazla olan ne? Siz hálá Fatih Erkoç’un Yankılar programının bitmesine üzüledurun, ki bu tip durumlarda mahallece sadece üzülmekle yetiniriz. Siz ve ben gibilerin her konuda ahkam kesmesi, suyla sabunu karıştırıp köpüklere prim vermemiz haliyle suyun berraklığından ve saflığından uzak kılıyor herkesi. Şimdi ‘Fatih Erkoç’ta eksik olan ne?’ sorunuza gelince. Ses tabii ki değil. Şarkı sözü hiç değil. Görüntü sorun olmamalı zaten. E, ne yapacağız? İnsanları Ray Charles paşamıza benzemiş kabilinden kalıplara sokmayacağız. Oldukları gibi kabullenip farklı algılamalar yaratmaya çalışacağız. Böylelikle büyük bir sorun çözülmüş olur. İnsan Fatih Erkoç’ta eksiklik aramadan önce yurdum insanının müzik duygusundan hangi uzvuyla yararlandığına bir bakmalı? Sonra da düşünmeli, niye bu adam patlama yapamıyor ya da yapmıyor? Bilmem ne kadar açıklayıcı oldum...’
Yanıt: Hiç açıklayıcı olamadınız. Yazıklarınızdan ne yurdum insanının neresiyle müzik dinlediğini anladım ne de Fatih Erkoç’un niye patlama yapamadığını. Ben de bu sorunun yanıtını arıyordum. Siz de aynı soruya soruyla karşılık veriyorsunuz. Varsa doğru dürüst bir açıklamanız yazın lütfen.
Harry Potter’ın çekildiği şatodaydım
Geçen hafta Lineadecor’un basın gezisi için Stuttgart’a uçtum. Hava sıcaklığının en fazla olduğu ay temmuz ayı imiş. Ben gittiğimde gece hava sıcaklığı neredeyse beş altı dereceye kadar düştü. Gündüz de on beş on altı derece işte. Stuttgart çam ormanından geçilmeyen yemyeşil bir cennet ama soğuk beni bozuyor. Mümkünse Stuttgart’ı bir daha almayayım ama alana da engel olmayayım.
Stuttgart bilmediğiniz gibi Baden Württemberg eyaletinin başkenti. Şehirde çok sayıda müze var. Müze meraklısı iseniz gez gez bitecek gibi değil. Porsche Müzesi, Hegel House Stuttgart, Mercedes Benz Müzesi, Doğal Tarih Müzesi, House of Art, Linden-Museum... Hava soğuk olunca ne yapsın adamlar görülecek yerleri kapalı alanlara tıkıştırmışlar işte.
Öğle yemeğini Oggi Restoran’da yedik. Şu sıralarda yolu Stuttgart taraflarına düşecek varsa, kesinlikle Oggi’yi öneririm. Popüler ve de oldukça tercih edilen bir restoran olduğu her halinden belli. Yemekler oldukça lezzetli, garsonları da oldukça eğlendirici.
Stuttgart’ın mecburiyet caddesi Königstrasse... Sağlı sollu marka mağazalar var. H&M ve Zara’yı ziyaret ettim. İkisi de iğne atsan yere düşmeyecek şekilde kalabalıktılar. Bedava veriyorlar sandım. Yanılmışım. İkisi de yüzde 50’ye varan indirime girmişler. Biraz dolaşıp malların etiketlerine baktım. Çin, Hindistan, Bangladeş, Fas, Bulgaristan, Hırvatistan, Endonezya, Malezya, Filipinler... Tabii ki özellikle penye ürünlerde ve denim kumaşlarda Türkiye... Ama çok az. Rakip çok fazla. Moralim bozuldu.
Akşam yemek Burg-Hohenzollern şatosundaydı. Şato isminin nasıl okunduğunu boşverin. Otobüste rehberimiz ve Bernaylafem’den Fem Hanım, ‘Yok öyle okunuyor, yok böyle okunuyor’ diye bir tartışmaya girdiler ben bırakın şato ismini okumayı, az daha şatoya gitmekten vazgeçecektim. Ne biçim isim o öyle hanzo manzo... Koyarsın şatona şöyle güzel bir isim ne bileyim Kısmet Şato gibi, Fem de okur rehber de. Öyle değil mi ama...
Ama şato da şato... Avrupa’nın en güzel şatosuymuş. Şaka bir yana şatoyu Almanya tarihinin en güçlü ailesi Hohenzollern ailesi Prusya’ya adamış. Kilometrelerce uzaktan görünen silueti korkutucu. Zaten Harry Potter’ın bazı sahneleri bu şatoda çekilip sonradan filme monte edilmiş.
Şatoda 22 bölüm var. Konaklamak mümkün değil ama bizim yemek yediğimiz Burgschenke, şatonun zemininde yer alıyor. Böyle gizemli bir yemek yemek şaheser bir duygu. Yolunuz Stuttgart’a düşerse kesinlikle tavsiye ederim. Önceden lokantanın çalışma saatleri konusunda bilgi alın ama. Her zaman açık olmuyormuş. Biraz da serin bir yer. Tüm Stuttgart gibi... Stuttgart kesinlikle benim şehrim değil. Ben sıcak yerleri seviyorum. Sıcak çok sıcak.
CUMA TAKINTISI
Bu hafta sonu küçük bir kitaba takmanızı öneriyorum. Eğer şu yaz sıcağında ekonomi sayfalarında yeni köşeyi dönmüş, güçlü liderler gördükçe ‘Ne yaparsam ben de onun gibi çevremdeki her şeyi yönetebilir ve bundan maksimum yarar sağlayabilirim?’ diye düşünüyorsanız okumanız gereken kitap ‘Makyavelli Ne Yapardı?’ (Buna kıskançlık diyoruz ama kıskanmadan da insan bazı şeylere güdülenmiyor işte ne yaparsınız.) Yükselip şirketinizin başına geçmek istiyorsanız, para kazanıp yönetmek istiyorsanız Makyevelli’nin öğretileri tam size göre. Sizin sinsiliğe, kendi kaderinize aşık olmaya, paranoyaklığa, sürekli savaşmaya gereksiniminiz var. Kitabınız belli. Hamamböceklerinin kökünü kurutana kadar onlara kin beslemeyi sürdürün! Hadi yaz tatilini falan boşverin acımasız biri olmanın kurallarını öğrenin. Her yol sizin için kabul edilebilir. İleri!
(Stanley Bing, Makyavelli Ne Yapardı?, Dharma, 2004).
CUMA LAKIRDISI
Dünya her zaman hep aynı ihtiraslara sahip insanlarla dolu olmuştur.
(N. Makyavelli, 1503)
CUMA İTİRAFI
Akvaryumdaki balığım son günlerde sürekli yan yatıyor. Öyle yaptığı zaman ben de öleceğinden korkup başında bekliyorum. Geçen akşam yine aynı şey oldu. Komşum da balık beslediği için daha bilgili olacağını düşünüp, ‘Balık yan yatıyor, neden olabilir?’ diye sordum. Kadın bütün ciddiyetiyle, ‘Sen onu suya koy’ dedi! Balığı bahçede beslediğimi mi zannetti acaba?
Yorum: Dinleme ülkece en büyük sorunumuz! İtirafçı dua etsin komşusu burada en azından balık-su ilişkisini kuracak kadar bir dinleme davranışı göstermiş. Ya ‘Arkasına destek koy saniyede ayağa kalkar!’ deseydi?