DORİTOS Alaturka'nın lansman reklamında, ürünün pozisyonuna uygun olarak Türkiyeli kadınlar en doğal günlük aktiviteleri içinde ‘‘Kıskananlar Çatlasın!’’ diyorlardı.
Doritos Alaturka ise şunu diyordu: Ben kabul günlerinizde sunduğunuz içli köftelerden, çikolatalı pastalardan, mercimekli köftelerden biri olayım.
Cem Yılmaz'lı reklamda ise Alaturka hal değiştirip, her cinsiyete ve Cem Yılmaz hayranlarına, yani daha fazla gençlere gidiyor. Ama bu kez alaturkalığı ‘‘alaturka’’ anlamının dışına çıkararak. Cem Yılmaz'ın ve diğer oyuncuların reklamdaki alaturkalıkları sizi yanıltmasın. Görünüşleri Türk filmlerindeki alaturka tipleri çağrıştırabilir ama ortadaki mizah ve özellikle reklamın dili hiç alaturka değil, oldukça batılı. ‘‘Jan jan’’ ve ‘‘kımıl kımıl’’ esprisi şimdiden dillerde. Soygun planı öyküsü içindeki ürün-marka anlatımları sırıtsa da yine de ilişkilendirme yapılabiliyor. Cem Yılmaz sempatisi Alaturka'yı daha kabul edilir bir ürün yapıyor gibi geldi bana. En azından bu süreç başladı. Diğer reklamlar peş peşe gelmeye başlayınca biz de kaldığımız yerden devam edeceğiz. (Reklam Ajansı: Alice BBDO Rating: * * * *)
Not 1) 22-23 Ocak'ta İstanbul'da Ceylan İntercontinental'de Medicat'in Tüketici Yüzyılında Pazarlama, Krallarla İletişimin İncelikleri konulu 2003 Forum'u var. Türkiye'nin ve dünyanın deneyimli pazarlamacıları ve reklamcıları ‘‘Tüketici nereye gidiyor? Çağın tüketicisi ile nasıl baş edilir?’’ konularını ameliyat masasına yatıracaklar. Bu ameliyatı izlemek, ameliyat yapmak isteyenler için öğretici olabilir.
Not 2) Hesap ettim, bu yıl Başbakan Tayyip Erdoğan'ın şirketleri Ülker ürünleri ve Cola-Turka bayiliği işinden yılda 10-12 milyon dolar arası ciro yapabilir. Ne kadar mı kár eder? Haftaya kadar sabredin...
TÜRKİYE'de eline yetki geçiren yaptığı uygulamalarla reklamı yok etmeye, boğmaya, işlevsiz hale getirmeye çalışıyor.
Hele de ürün kazara dinen caiz olmayan ürünse ‘‘toplumu koruyoruz’’ kılıfı altında Türkiye Suudi Arabistan'a dönüştürülmeye çalışılıyor.
Reklam düşmanlığı yapan ilk kategori liberal ekonominin mantığını anlayamamış bürokratlar!
İkinci kategori Türk usulü özerk, bir takım düzenleyici kurumlara akraba, siyaset, hemşerilik ilişkileri ile atanmış eski politikacılar ve eski işgüzar bürokratlar!
Ve de Meclis'teki muhafazakar çoğunluk! Eğer reklam düşmanı bir yasa maddesi Meclis'e sunulmuşsa ‘‘Piyasaları nasıl etkiler?’’, ‘‘Acaba AB ülkelerinde durum nasıl?’’ diye düşünmeden, ortak bilinçaltında işleyen‘‘Muhafazakár Mastürbasyon’’ süreci sonunda, çığlıklar arasında kabul ediliyor.
Bunu en son örneği Tütün, Tütün Mamulleri ve Alkollü İçkiler Piyasası Düzenleme Yasası ve bu yasaya göre kurulan Kurul'un uygulamaları. Kurul elinde olsa alkollü içki üretimini tamamen yasaklayacak! Şu anda bu olanağı olmadığı için reklama ve promosyona yönelik ne varsa toptan yasaklamaya uğraşıyor. Elinde en küçük bir araştırma sonucu olmadan, kurum olarak devletin yapması gerekenleri yaptığına bakmadan! Çoğu zaman da yasayı haddinden fazla esneterek! Düşünün bir tane aklı evvel ilgili yönetmeliğe ‘‘kamu yayın araçları ile alkol reklamı yapmak yasaktır’’ diye yazmış. Kurul bu maddeyi ‘‘her şey kamu malı olduğu için tümden yasaktır’’ şeklinde algılıyor. Türkiye komünist bir devlet ya!
Yetmedi! Kurul, sponsorlukları yasaklamaya, alkol firmalarının sportif sponsorluk faaliyetlerine yasak getirmeye çalışıyor. En son olarak da promosyon yasağı getirdi.
Efes Pilsen gibi 1 milyar dolar ciro yapan dünya markası bir bira markan var. Yabancılar onunla rekabet etmek için kapıda, Türkiye'ye gelmek için sıra bekleyenler var. Tekel özelleştirmesinden büyük paralar bekliyorsun ve promosyonu yasaklıyorsun. Tam bir liberal ekonomik cinayet!
Promosyon hafif alkollü içki kategorisinde marka seçimine yöneliktir. Alkol almayan biri ‘‘Aa ne güzel bardak promosyonu, şunu alayım da bir alkole başlayayım’’ demez. Alkollü içkiler piyasasını düzenleyecekseniz önce pazarlama araçlarını tanıyın, bilmiyorsanız sorun öğretelim.
Sorunumuz işte bu. Bu tür düzenleyici kurullara üyelik yapanların da yasaların altına imza koyanların da ‘‘mükemmel liberal pazar’’ nasıl oluşur, rekabete zarar vermeden tüketici nasıl korunur, üretimine izin verilen ama pazarlanmaları kısıtlanabilen bazı tüketim maddelerine kısıtlama getirilerken ‘‘marka savaşlarına’’ nasıl zarar verilmez haberleri yok.
Bir de bilinçaltında ‘‘Muhafazakár Mastürbasyon’’ eğilimi olunca, hoş geldiniz develer diyarına biz çıkalım kerevetine!
Bazı halalar zaten bıyıklı...
İSVİÇRE Sigorta satış konuşmalarına malzeme oluşturup, satışçılarının işini kolaylaştıran reklamlar yapmaya başladı. Sigorta işinde bildiğiniz gibi yüzyüze satış ayağı oldukça önemli bir iş ve yüzyüze satışın kazanılması için de önce satışçının görüşeceği birinin olması gerekiyor. Yani randevu istediği kişinin sigorta satıcısını geri çevirmemesi gerekiyor. İsviçre Sigorta reklamlarının, yarattıkları ‘‘olumlu hava’’ ile işte tam bu noktada etkili olduğunu düşünüyorum.
Sırtı yere gelemeyen hacı yatmazdan sonra simdi de ‘‘halamın bıyıkları’’ dolaylı mizahi anlatımı ile İsviçre Sigorta söz konusu olumlu havayı pekiştiriyor. Üstelik de reklama yatırılan paradan çok daha fazlasının elde edildiği açık. Hacıyatmaz'ın süreklilik ögesi olarak kullanılması yerinde. Emniyet müdürünün oturduğu apartmana hırsız girer mi girmez mi bilemem ama Türkiye'de bazı halaların da bıyıklı olduğu bir gerçek. (Reklam Ajansı: Tayfa Rating: * * *).
Reklam eczacının yerini tutmaz!
REÇETESİZ ilaç reklamları konusunda yazmayalı epey oldu değil mi? Hani ‘‘Türkiye'de eczanelerde reçete soran mı var? Bazı eczanelerde bacak kadar çocuklar tezgahın arkasında antibiyotik satıyor, reklamlar serbest olmalı’’ demiştim de eczacılardan yemediğim küfür kalmamıştı. Bu konuda yaklaşık ikibin e-posta aldım ve o günlerde bunlardan bazılarını yayınlasaydım‘‘mektuplardaki yüksek seviye’’ karşısında bazı eczacı dostlarım çok üzülürdü. Amacımız eczacıları üzmek değil, hem onları hem ilaç tüketicisini koruma adına doğruları yazmak.
O günlerde gelen mesajlardan anladım ki eczacının ilaç reklamları konusundaki en büyük korkusu ilaç önerme konusundaki iktidarını kaybetme korkusu. Birçok eczacı, ‘‘Reklamlar gelecek eczacıyı işlevsiz hale getirecek’’ diye düşünüyor. Böyle bir şey mümkün mü? Hangi ürün reklamı satanın iktidarına son vermiş ki! Aksine asıl reçetesiz ilaç reklamlar ile eczacının gerçek işlevi ortaya çıkacak. Tabii bazı çağdışı kafalar izin verirse... Ne demek mi istiyorum?
1 Aralık 2003 tarihinde ‘‘Bazı Beşeri Tıbbi Ürünlerin Tanıtımına’’ izin veren yönetmelik devreye girdi. Sağlık Bakanlığı ‘‘Reçetesiz satılabilecek ilaçlar listesi’’ yapmaya çalışıyor. Bazı eczacı meslek kuruluşları da ‘‘kapitalist sömürü’’ söylemiyle hazırlanan listeyi kuşa çevirmeye çalışıyor. Eczane açmaktaki bütün amaç ‘‘halklara hizmet etmek ya’’. ‘‘Halklara’’ hizmet için eczacılar gidip hastası bol bir hastane karşısını buluyor ya da böyle bir yere yüzbinlerce dolar hava parası ödüyorlar ya... Yapmayın beyler (ve bayanlar), komik oluyorsunuz. Şu anda ‘‘eczane’’ sistemimizdeki ‘‘sömürü’’ düzenini anlatırsam utanırsınız! Rahat bırakın ilaç tüketicisini de mide rahatlığıyla antiacidi'ni seçsin!
Çekirgelik
Sadece deneyimlerden bir şeyler öğrenilebilseydi, Londra'daki kaldırım taşları en akıllı kişilerden de akıllı olurlardı. (B. Shaw)