Hırsız Var’da ciddi bir fiyaskoyla karşı karşıya kaldım. Film büyük bir rastlantılar zincirine dayanıyor.Rastlantılar hiç ‘zeki’ değil, çok bayat. Film bir ‘harala gürele’ içinde başlıyor, aynı ‘harala gürele’ içinde devam ediyor, yine aynı ‘harala gürele’ içinde bitiyor. Hırsız Var, bu haliyle ucuz İtalyan aksiyon filmlerinin kötü bir taklidinden öteye gidemiyor. Yönetmen Oğuzhan Tezcan istediği kadar filmi dijital kamerayla çeksin, makyajını ileri teknoloji ürünleriyle yapsın, filmi izleyince elde kalan ‘keçi boynuzu’ olunca, söylenecek fazla bir şey kalmıyor. Filmde mal varlığına TMSF tarafından el konulan bir işadamı var. İşadamı operasyon esnasında kalp krizi yüzünden sizlere ömür. Niye böyle bir ölüm? Niye TMSF işin içinde, belli değil? Film ilerleyince bu TMSF operasyonu yama gibi duruyor zaten. Hemen sonra bir defile hazırlığı başlıyor. Ölen işadamının karısı (Gülse Birsel) gay modacı ağabeyine (Haluk Bilginer) büyük bir defile yapmaya hazırlanıyor. Daha sonra da ortaya soyguncular çıkıyor (Fatih Akın ve Birol Ünel). Bir ara zar zor da olsa anlıyoruz ki, bu soyguncular defilenin yapılacağı otelden müzayede için getirilen tabloları çalacaklar.Film ağlarını örerken bu kez ortaya defilenin baş mankeni (Gamze Özçelik) ve onun sevgilisi, mafya babası (Mehmet Ali Erbil) çıkıyor. Tabii bu arada defileyi izlemek için gelen Televole spikerini (Dost Elver) de unutmamak gerek. Hırsız Var’da o kadar çok adam, o kadar çok olay, o kadar çok ekşın var ki, insan bazen neyi izleyeceğini şaşırıyor. Eğer Hırsız Var’da bir medya eliştirisi varsa da, bu medya eleştirisinden kimse bir şey anlamıyor.Oğuzhan Tezcan’ın film boyunca iki başarısı var. Biri birkaç kaliteli takip sahnesi, diğeri Laz mafya karakterleri gibi bazı karakterleri filmin içine yedirmesi. Haluk Bilginer ve Mehmet Ali Erbil’in performansları her zamanki gibi izlenmeye değer. Birol Ünel rolünün hakkını veriyor. Fatih Akın niye bu filmde oynamış anlamadım. Oynamasa da olurmuş. Gülse Birsel’in oyunculuğu çok itici. Onu gereksiz göğüs dekoltesi de kurtarmıyor. Gamze Özçelik’in oyunculuğu ise evlere şenlik. Sözün özü Hırsız Var’ı izlemek zaman kaybı. Kaybedecek vaktim var diyorsanız diyecek bir şeyim yok.Türkleri anlama kılavuzuBenzin alırken kasanın yanında duran kitabın kapağındaki boş çay bardağı ve üzerine ‘içmeyeceğim’ gibilerden kapatılmış çay kaşığı fotoğrafı gözüme çarptı. Kitabın ismini okudum: Türkleri Anlama Kılavuzu. Hemen altında da yazarın ismi vardı: Zeki Kayahan Coşkun. Yazar tanıdık gelmedi ama hayatını Türkleri anlamaya adayan biri olarak, hemen 2.90 YTL verdim ve kitabı eve varır varmaz okumaya koyuldum. Matrak bir kitap. Çok daha matrak olabilirmiş ama Kayahan Coşkun, elini biraz korkak alıştırmış. Ya da analizlerini biraz aceleye getirmiş. Kitabın ciddi bir Türkçe düzeltmesinden geçmesi şart. Yine de Türkleri anlamak için hiç de fena bir başlangıç değil. Birkaç maddeyi kendi yorumlarımı da ekleyerek paylaşayım bakalım siz de aynı kanıya varacak mısınız:Madde 3: Çocuk yüzmeyi çabuk öğrensin diye babası tarafından kucaklanıp denize atılır..Türkiye’de babalar sahillerin olmazsa olmazlarıdır. Yüzme öğrensin diye çocuklarını kucaklar ve ‘Sıkma kendini, rahat bırak’ diye suya atarlar. Bahane de hazırdır. ‘Olur mu? Bak Rusya’ya. Orada çocukları doğar doğmaz havuza atıyorlar, yüzmeyi öğrensin diye. Olimpiyatlarda görüyoruz herhalde...’ Madde 7: Hesap ödeyen erkek, hesabı ödemek için gereken işlemi masanın altında yapar.Türk erkeği ödediği hesabı masadakilerin görmesini istemez. Eğer görürlerse ayıp olacağını düşünür ve karşıdakilerin ‘Ulan amma da görgüsüz herif, hem ısmarlıyor hem de hesabı gözümüze sokuyor’ demesinden çekinir. Böyle bir davranışa bir de Eskimo erkeklerinde rastlanılabilir. Hesabı açıkta ödeyen Eskimo’nun eli haliyle donacaktır. Madde 11: Türkiye’de ilk, orta, lise, üniversite, yüksek lisans, doktora fark etmez, sınav kağıtları dağıtılırken, bir öğrenci mutlaka ‘Hocam istediğimiz sorudan başlayabilir miyiz?’ sorusunu sorar. Aynı öğrenci, öğretmen haftaya sınav yapacağını bildirdiğinde ‘kaçıncı sayfaya kadar sorumluyuz hocam’ sorusunu soran ama yine de sınava çalışmayan öğrencidir. Madde 25: Tüm ısrarlara rağmen misafir ‘Yemeyeceğim yeter!’ diyorsa, ev sahibi son kozunu değerlendirir ve ilahi gücü cümle içinde kullanıp ‘Bak Allah’ın adını verdim’ diyerek misafiri köşeye sıkıştırır. Misafir bunun üzerine midesi dolu olsa da, ilahi kudret korkusundan mıdır kaçış yolu kalmamasından mıdır, ne var ne yoksa bir çırpıda yer. Madde 31: İşyeri açılışının yapıldığı gün satılan ilk üründen elde edilen para (siftah parası) bereket getireceğine inanılıp çerçeveletilir ve işyerinin duvarına asılır.İşyerleri açılışı çok önemlidir. Alışveriş yapanlar ürünlerin gerçek karşılığını değil, gönüllerinden geçeni kasaya bırakırlar. İlk alışveriş parası herkese gösterilir.Madde 34: Üzerinden araç geçsin ve temizlensin diye işyeri paspasları cadde ortasına fırlatılır.Sinek avlayan esnaf Türkiye’de temizlik hastası kesilir. Alır eline hortumu baştan aşağı dükkanının bulunduğu caddeyi, kaldırımları bir güzel sular. O da yetmez, yandaki caddeleri ve sokakları da sulamayı iş edinir. O arada paspaslar da temizlikten payını alır. Madde 42: Misafirlikte kolonya ikram edilirken büyüklerin ellerine çocukların kafasına dökülür. Aynı misafirlikte biraz büyük bir çocuk varsa mutlaka ‘Geçen bunu hamama götürdük. Babasını da getirseydin bari dediler’ geyiği mutlaka yapılır. Madde 46: Durakta değil de, her el kaldıran yolcu gördüğünde duran otobüse halk otobüsü denir. Halk otobüsü halkı kırmaz, durur.Halk otobüsünün belediye otobüsünden tek farkı budur.Madde 49: Sehirlerarası otobüs yolculuklarında kan bağı yoksa (karı, koca, yeğen, yenge gibi) bayan yanına erkeğin oturması firma tarafından kabul edilmez..Türkiye’de en önemli namus bekçileri otobüs muavinleridir. Muavinlere göre birbirlerini hiç tanımayan iki karşı cinsin, mesafe olmaksızın seyahat etmesi, ateşle barutun birbirine bitişik iki koltuktan bilet alması gibi bir şeydir. Buna asla izin vermezler. Ancak gidilecek yol boyunca erkeğin yanına oturtmadıkları genç kızı kesmeyi de ihmal etmezler.Madde 63: Gelinin belinde yer alan kırmızı kuşak bekareti simgeler.Damadın elbisesi üzerinde renkli bir çaput parçası, herhangi bir işaret bulunmadığından cinsel geçmişi hakkında fikir yürütmek mümkün değildir. Aslında bu geçmişle pek ilgilenen de yoktur.Madde 64: Kafa bir yere çarptığında şişmesin diye çiğnenmiş ekmekle ovalanır.Türklerin ‘Kendi kendine tedavi’ yöntemleri sadece bunlarla bitmez. Ağrıyan yere sıcak tuğla konur. Isıtılmış çay bardakları ile sırt çekilir. Arpacık çıkmış göze sarmısak sürülür. Sarılık olmuş kişiye kendi idrarı içirilir. Kesilen ve kanayan yere tütün basılır. Paslı çivi batan yer sopayla dövülür. Burkulan yere biftek bağlanır. Yanan yere diş macunu sürülür.Madde 66: Bütün ilaçlar buzdolabında saklanır.Buzdolabının kola, su, gazoz koyulan bölgesi ilaçlara yetmeyince, ilaçlar yumurtaların bulunduğu alanda, kurumuş yarım limonlara komşuluk yapar. Madde 75: Sokak ortasında aşka gelip sevişen, kedi, köpek at gibi hayvanlar önce ‘Hoşt, kışt, pişt, aloooo’ denilerek uyarılır. Sevişme halinin devam etmesi durumunda hayvanlar sopa benzeri bir cisim kullanılarak ayrılır.Üç-beş güvercin bir araya gelip, buldukları kırıntıları kafalarını delirmişçesine öne arkaya sallayarak tetikte yerken, kendilerine doğru aniden koşan birini gördüklerinde topluca kaçarlar. Güvercinler neden böyle bir davranışla karşılaştıklarını anlamazlar. ‘Kışşşt’ diye ses çıkarıp güvercinlerin ortasına dalan bir Türk’ün de anlaşılacak bir hali yoktur zaten.Nasıl? Haklı mıyım? Zeki Kayahan Coşkun kitabında 76 maddede kalmış ama hepimiz biraz zorlarsak çok rahat Türkleri anlama kılavuzunu 1000 maddeye çıkarabiliriz. Varsa aklınızda bize özgü, komik bir davranışımız hemen bana bir e-posta gönderin, elbirliği ile kılavuzumuzu genişletelim. CUMA TAKINTISIBu hafta Kentucky Fried Chicken’daki yeni bir ürüne takıyoruz: Dürüm. Sonunda KFC de dürüme yenilmiş! Ama iyi de olmuş, ortaya lezzetli bir Amerikan-Türk ortak yapımı fast- food mönü çıkmış. KFC’de haşlanmış mısıra özellikle dikkat. Nasıl hep aynı tadı tutturmayı beceriyorlar bilmiyorum ama KFC’de yediğim haşlanmış mısırın tadına doyamıyorum. CUMA ALINTISIBir kadını idare eden bir milleti de idare eder. (Balzac)