Gazeteciliğin sadece siyaset yazılarından ibaret olduğunu sananların mutlaka Zeynep Tokuş’la ilgili yazıma gelen e-postaları okumaları gerek.
Alt tarafı iki satırlık bir yazıydı ve ‘Zeynep Tokuş Çocuklar Duymasın’da yama gibi duruyor’ demiştim. Böyle küçücük bir yazıya yüzlerce e-posta geldi. İnanın, bazı okurlarım, ‘Çocuklar Duymasın’ üzerine neredeyse bitirme tezi yazmışlar. Ne analizler var, ne analizler bir görseniz. Sosyolojik, antropolojik, psikolojik yani neredeyse Zeynep Tokuş üzerine bir jeolojik analiz yapılmadığı kalmış. Kendilerini sadece siyasete kitleyenler çok şey kaçırıyorlar emin olun. Hayatı kaçırıyorlar. Bir gün de hayat onları kaçıracak, gökten üç elma düştü biz çıkalım kerevetine.
İşte bu e-postalardan bir tanesi:
‘Köşenizi zaman zaman yorumlarınıza katılmasam da beğeni ile takip ediyorum. Geçen hafta reklamlar özellikle terlik reklamları ile ilgili yazınızı mizahınızın içerdiği doğruluk nedeniyle beğeni ile okudum. Zeynep Tokuş’un dizi içerisinde yama gibi durduğu görüşünüze katılıyorum. Ancak bana göre bu Zeynep Tokuş’un oyunculuğundan değil, Birol Güven’den kaynaklanıyor. Meltem karakterinin dizi içindeki hem ağırlığını hem de önemini oldukça azaltmış. Bu karakter dizinin dramatik yapısına göre mutlaka gerekli olan sahnelerde ve mümkün olduğu kadar az diyalog ile oynanıyor. Engin karakteri bile daha işlevsel kullanılıyor. Sanırım Birol Güven, Meltem karakterinin dizi içinde o kadar da önemli olamayabileceğini kendine ve seyirciye kanıtlamaya çalışıyor. Pınar Altuğ ile yaşadığı gerginlik nedeniyle Meltem karakterine belki de duyduğu kızgınlık ve küskünlük sebebiyle korkak ve soyadının aksine güvensiz davranıyor.
Zeynep Tokuş açısından bakıldığında bunu ancak oyuncu şanssızlığı olarak nitelendirebilirim. Bu rolü senaristin bu bakış açısıyla mesela Arzum Onan da ancak bu kadar oynayabilirdi. ‘Zeynep Tokuş, daha önce bu role uygun ne yaptı’ yorumunuzu anlayamadım. Bu role uygun bir şeyler yapmak ne anlama geliyor ? Yani anne rollerinde daha önce oynamış, bu konuda başarılı ve tecrübeli bir oyuncu mu seçilmeliydi? O zaman mesela Fatma Girik çok uygun olabilirdi :) Zira yıllardır anne rolü oynuyor. Zeynep Tokuş ‘Deliyürek’ ve ‘Vizontele’de sevgili rolleri oynamak dışında ‘Yazgı’da da farklı ve başarılı bir oyunculuk sergiledi bana göre ve Ankara Film Festivali jürisine göre. Pınar Altuğ’dan yeri ve oynadığı rol kolay doldurulamayacak bir oyuncuymuş gibi bahsetmek için henüz çok erken diye düşünüyorum. Meltem karakterinde başarılı olmak dışında henüz hiçbir vukuatı yok. Tabii bir de sevgilisi ile yaşadığı aşk. Medya yüzünden hak etmediği bir mağduriyetten hak etmediği bir kahramanlığa yükseldi. Bizde kahramanlık bu kadar ucuz ve kolay işte. Halbuki bu ne kahramanlığı ve bize ne.
(Ayla Peker)
Cuma ALINTISI
Bir erkekle konuşmanın sırrı şudur: Basite indirge! Ona bir defada bir şey söyle ve düşünmesi için zaman bırak! (Allan+Barbara Pease)..
Cuma TAKINTISI
İlginçtir, bir kere bile Popstar izlemedim ama Abidin’in kasedini aldım (CD değil, bir heves olarak düşündüklerimi kaset alıyorum). Hiç de fena bulmadım. Tekrar tekrar dinlenebilir. İlk tercihim hiçbir zaman için pop olmamıştır ama birinci ve üçüncü şarkılar çok hoşuma gitti. Abidin’in sesi çok Tarkan. Hatta bazı şarkılarında ara ara Tarkan dinliyorum sandım. Bence Ercan Saatçi Abidin’le iyi iş çıkarmış. Tarkan’ın meşhur olduğu zamanları (ona kıl olduğumuz zamanları) anımsasanıza. Neydi dillere pelesenk olmuş şarkısı: Kıl Oldum Abi! Abidin Tarkan’ın o günlerine on basar. Ama şimdi Tarkan resmen Tarkan ve Abidin’in başarısı kendini ‘özgün’ kılmakta olacak. Hem de pop gibi kendini tekrar eden bir kategoride. Zor ama olanaksız değil. Aksi takdirde Abidin gerçek star olamaz. Pop seviyorsanız Abidin’i mutlaka alın, bu haftasonu için iyi bir alternatif.
Ben böyle çorba içmedim
Geçen hafta Elazığ’daydım. Fırat Üniversitesi’ndeki yemekte bir çorba ikram ettiler, damağıma inanamadım. Böyle nefis bir şey olamaz. Hemen mutfağa gidip şef ahçı ile tanıştım. Adı Saim Çelik. Çorbanın adı Harput çorbası imiş. Sizin için tarifini aldım. Tarif on kişilik yalnız. Şimdi yarım kilo nohut ve yarım kilo dövmeyi akşamdan suya koyuyorsunuz. Sabah ayrı ayrı haşlıyorsunuz. Sonra bir tencere lazım (çelik olacak). İçine 2 kilo yoğurt, 2 yumurta, 1 su bardağı un ve tuz koyuyorsunuz, sonra iki litre su ekliyorsunuz ve karıştırarak kaynatıyorsunuz. Eğer seyreltik olursa biraz daha su ekleyebilirsiniz. Sonra kaynayan karışıma nohut ve dövmeyi atıyorsunuz (Nasıl ama Ayşe Tüter halt etmiş değil mi?) Daha sonra bir kapta 200 gr. kıyma kızartıyor ve karışıma ekliyorsunuz, iki taşım kaynatıp (nasıl ama taşım, maşım, aşım derken gurmelik işini de bitirmiş bulunuyorum) tencereyi dinlenmeye bırakıyorsunuz. Sonra elinize bir tava alıyorsunuz ve içine uygun miktar yağ koyuyorsunuz, yağı kızartırken son noktada haspir otu (hastirle karıştırmayalım) ve kuru nane ekip hemen yağı ateşten alıyorsunuz. Yağı tencerenin üzerine gezdirerek (tencerenin kapağını açmayı unutmayın ama!) döküyorsunuz. Bu arada küçük küçük patatesler de kızartıp üzerine ekleyebilirsiniz. Saim Usta’nın dediğine göre eğer misafir önemliyse kıyma yerine küçük küçük doğranmış et parçaları da kullanılabilirmiş. Biz etlisini yedik. Bilmem anlatabiliyor muyum?
Van Helsing mi James Bond mu belli değil
Yazacak olmasam Van Helsing’e gider miyim bilmiyorum. Biraz daha düşüneyim. Kesinlikle gitmem. Van Helsing bir sürü özel efektin olduğu, bir sürü yakından akraba olduğumuz yaratığın bulunduğu, iki saatlik, gürültülü mü gürültülü, sürükleyici, nefes kesen bir macera. Ama ben almayayım. Kişisel olarak sinemada bu kadar saçmalığa dayanamıyorum. Çocuklarınızı tabii ki götürebilirsiniz. Film Amerika’da gişe rekorları kırıyor, büyük izleyicisi var, çocuklar ve gençler. Yalnız şunu anımsatayım: Amerika’da Van Helsing ‘13 yaşın altındakilere aile yanında izletiniz’ uyarısıyla çıkmış bir film. Adamlar haklılar, Van Helsing’de elini sallasan eciş bücüş yaratığa değiyor, vampir ve vampir yumurtası görmekten insanın midesi içi dışına çıkıyor. Filmde Frankenştayn’dan Drakula’ya, Mr Hyde’dan Kurt Adam’a herkes var. Van Helsing’in bir konuda hakkını verelim yalnız. Öykü çok sürükleyici, kurgu inanılmaz etkileyici, buyaratıklar benim gördüğüm en iyi yaratık yorumları. Bir kurt adam var, ben böyle kurt adam görmedim. Hani insan diyor ki yerlisi olsa kesin Ergenekon’dan o çıkar, herkesi de peşine takarmış. Öykü mü? Tipik Bond öyküsü. Vatikan Van Helsing’i kötü işler yapmak isteyen canavarların üstüne salıyor. Van Amca da elindeki süper güçlerle verilen görevi başarmaya çalışıyor. Gidelim mi? Yukarda yanıtı verdiğimi sanıyorum. Zevkinize (midenize de olabilir) kalmış.
Koçarslan Kalua’da kalitesini konuşturmuş
Bu hafta size önerim Bebek’te yeni açılan Yunan lokantası Kalua (eski Süreyya ya da S Restoran). Reina’yı bilenler, Reina kalitesini bilenler Mehmet Koçarslan’ı da bilirler. Parmaklarınızı yiyeceğiniz, Yunan mutfağından seçme yemeklere sahip Kalua, Mehmet Koçarslan kalite damgasını taşıyor. Atmosferi nasıl derseniz; çok ferah bir yer. Deniz manzarasıyla Papermoon, Loft, Park Şamdan’a ciddi alternatif. Sunset severler için de farklı bir lezzet, farklı bir manzara. Sanırım verdiğim örneklerden Kalua’nın müşteri portföyü hakkında bir bilgiye sahip oldunuz. Mehmet Koçarslan gerçekten Kalua’yı kaliteli bir mekan yapmak için elinden geleni yapmış. Size de gidip keyfini çıkarmak kalıyor. Gecenin ilerleyen saatlerinde çalan Türkçe ve Yunanca pop şarkılar ise ortamı daha bir keyifli yapıyor. Hele de Doluca’nın Karma’sından üçüncü kadehe gelmişseniz. Giderken façaya dikkat! (0212 257 70 40). Not: Başlığa bakar mısınız! Nasıl 4 K’yı bulmuşum ama?