Ayakkabılar biraz Sindrella ama

İŞ Bankası Maksimum Kart, oraya buraya atlayan, seçilmiş adam Neo kılıklı yaratıkları bıraktıktan sonra markaya duygu yükleyen ilginç bir uygulamaya geçti.

Yağmur sonrası ‘‘sıcak çikolata ritüeli’’ ile başlayan yeni uygulamada Maksimum Kart daha çok kalbe ulaşmaya çalışıyor. Bunda da başarılı oluyor. Bonus, World daha çok akla gitmeyi yeğlerken böyle ayrışmak da doğru görünüyor.

Yeni reklamın öyküsünü çok sevdim. Esas kızımız vitrinde gördüğü Sindrella tipi bir ayakkabıya bir kilitleniyor bir daha onu o vitrinden ayırabilene aşk olsun. Bir kadının satın alma davranışı ancak bu kadar güzel resmedilebilir. Kadın dediğin vitrinin birinde hoşuna giden bir şey görmesin. Gelir, gider, bakar. Gelir, gider, bakar. Ama alamaz. Aynı Maksimum reklamında olduğu gibi. Parasızlıktan değil emin olun kararsızlıktan. Sakın yanlış anlamayın, kadın, o şeyi istediğinden emindir, sorun cebindeki parasıyla vedalaşmakta. Bu nedenle de genellikle erkekler (ek kartlar olmasın!) maşa olarak kullanılır. Bütçe aynı olsa bile harcamayı erkeğin yapması kadının vicdanını rahatlatır.

Erkeklerin nasıl alışveriş yaptığını sanırım anlatmaya gerek yok. Giderler ve alırlar. Hele de amaç sevdiklerini mutlu etmekse, gitmelerine bile gerek yok sadece alırlar. Aynı Maksimum reklamındaki gibi. Reklamın yönetmeni Bahadır Karataş. Bahadır, reklam fikirlerine, özünden ayrılmadan değişik tatlar katmaya başladı, kutlarım.

(Reklam Ajansı: Rafineri

Rating: * * * * *)



Siyasal iletişim eğitimi alır mısınız

YEREL
seçime az kaldı. Partiler ve adaylar kendilerini duyurmak için kollarını sıvamaya başladı bile. Reklamcılık Vakfı ve MedyaCat seçime katılacak partileri ve adayları siyasi iletişim konusunda bilgilendirmek üzere ilginç bir eğitim programı hazırlamış. Adı ‘‘Yerel Seçimlerde Siyasal Kampanyalar ve Seçmen Üzerindeki Etkisi.’’ Eğitim yeri İstanbul, Ortaköy, Feriye Tesisleri. Programda Faruk Kaptan, Prof. Dr. Haluk Gürgen, Yard. Doç. Dr. Ferruh Uztuğ, Başar Başarır, Necati Özkan, Erol Olçok, Ersin Salman, Faruk Atasoy, Necla Zarakol ve Nesteren Davutoğlu var. Akademisyenler de sıkı, uygulamacılar da. Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül de öğle yemeği esnasında bir konuşma yapacak. Seçim öncesi ufuk açıcı olabilir.

İlgilenenlere: 0-212-243 93 53

Diş macunu pazarı 50 milyon dolar İpana yine koç gibi

NE
kadar eğitim o kadar medeniyet! Türkiye'de diş macunu tüketimi kişi başı yılda sadece 60 gr. biliyor musunuz? Aynı tüketim Amerika'da 620 gr., İngiltere'de 350 gr, İtalya'da ise 270 gr. Utanç verici bir durum. Yiyor, içiyor, dişlerimizin arasında bir sürü asit yapıcıyla uyuyoruz. Bu nedenle de 72 milyon nüfusa 300 milyon dolar olması gereken diş macunu pazarı sadece 50 milyon dolar. Acı acı, çok acı.

Pazarda en yüksek paya sahip markalar sırasıyla İpana, Signal, Colgate, Sanino ve Sensodyne. İlginç olan ne biliyor musunuz, Taylor Nelson Sofres (TNS) 2 bin 22 kişiye ‘‘Aklınıza gelen ilk üç diş macunu markasını söyler misiniz?’’ diye sordu ve sıralama aynı çıktı. Ana-babamızın diş macunu İpana yüzde 92.5 ile hálá koç gibi birinci sırada. Signal yüzde 73.1 ile ikinci sırada. Colgate ise yüzde 65.3 ile üçüncü sırada. İşin başka bir ilginç tarafı da ne biliyor musunuz? 2 bin 22 deneğin yüzde 93'ü en az bir diş macunu markası anımsadı. Demek ki bu markalar ve onların iletişim çabaları olmasa yurdum insanı padişah macunu aşamasından bir gram ileri gidemeyecek!

Başbakan'a açık soru

SAYIN
Başbakan, Bush'un ricasıyla Cargill'in sorunlarını çözmeye hazırlanıyorsunuz. Cargill'in mağduriyeti giderilmeli, destekliyorum ama bir şeyi unutmamanızı rica ediyorum.

Türkiye'de sadece sorunu olan mısır şurubu sektörü değil ki. Türkiye'de, devletçi-korumacı zihniyetten zarar gören çok sayıda sektör var.

Çay ithalatındaki yüzde 150 gümrük vergisini ne olacak? Merdivenaltı, vergisiz algısız çalışan üreticilerce perişan edilen markaların durumu ne olacak? Vergisiyle algısıyla çalışan ama hipermarketlerin elinde oyuncak olan üreticilerin durumu ne olacak? Çağdışı bir şekilde tezgah üstü ilaç reklamlarına karşı çıkanlar karşısında reklam sektörünün durumu ne olacak? Promosyon ve reklam inatla engelleniyor, alkollü içecekler sektörünün durumu ne olacak?

Bu sorunları anlayıp çözmeniz için de Bush'un aracılık etmesini mi bekleyeceğiz?

Lobicilik ve halkla ilişkiler konularında Cargill kadar güçlü sektör ya da şirket bulmak o kadar zor ki! Biz en iyisi Ülker'in Türkiye'deki her sektöre girip yatırım yapması için dua edelim. Ne dersiniz?

NOT: Cargill olayında sanıyorsunuz ki Cargill'in başkanı kırmızı telefondan Bush'u aradı ‘‘Ya Corc Türkiye'de sorunumuz var bir el atsan’’ dedi. Bush da ‘‘Hay hay Maykıl hemen ilgilenirim’’ diye yanıt verdi. Siz öyle sanın. Arkada öyle bir lobi faaliyeti vardır ki, filme çeksen tahminen Oscar'a aday olur. Burada kutlanacak tabii ki hem Cargill hem Bush Yönetimi. Biri o kadar devlet işinin içinde kendini Bush'a anlatabilmeyi başarmış, diğeri de sorunu anlamış, dinlemiş ve her şeyi göze alıp öz şirketine sahip çıkmış. Darısı bizim şirket ve devlet yöneticilerimizin başına.

Bush boşa ‘Bendensin’ der mi

CHAVY Chase
Cola-Turka içince gerçekten Türkçe konuşuyor mu sanıyorsunuz? Eğer Cola-Turka'nın böyle bir etkisi olsa Tayyip Erdoğan, Bush'a Cola-Turka içirip ‘‘Bendensin’’ dedirtir, Cargill pardon Kıbrıs sorununu da şıp diye çözmez miydi?

Çözerdi ama gerçek hayatta Chavy Chase para almadan Türkçe konuşmuyor. Verin 500 bin doları bakın nasıl bülbül kesiliyor.

Başbakan Tayyip Erdoğan'ın Amerika ziyaretinin içerideki yansımaları Cola-Turka reklamlarına benziyor. İçerde yansıtılan şu:

‘‘Amerika Tayyip Erdoğan'ı çok seviyor, Bush yönetimi Türkiye'ye ve AKP'ye hayran. Bütün Amerikan medyası Tayyip Erdoğan'ı izledi. Tayyip Erdoğan bugüne kadar yapılmış en başarılı geziyi yaptı. Hatta Amerika'da bütün kilise çanları Tayyip Erdoğan için çaldı. Tayyip Erdoğan bacak bacak üstüne atınca da, Bush'un karizma yerle bir oldu.’’

Etki süper, AKP yanlıları ve sempatizanlarının ağızları kulaklarında. Kararsızlar merakta. Gerçek ise şu: Bush yönetimi Tayyip Erdoğan üzerinden Türkiye'ye ikna kampanyası yürütüyor.

Bush Yönetimi Irak savaşı sonrasında, Amerikan basını tarafından Türkiye'yi ikna edememekle suçlanmadı mı? Hatta Bush yönetiminin ikna konusunda bir Procter & Gamble satıcısından bile beceriksiz olduğu söylenmedi mi? Açın bakın The Wall Street Journal'ı, New York Times'ı bu konuda onlarca makale bulursunuz.

Bush Yönetimi'nin derdi bu. Eline geçirdiği fırsatı değerlendirip yaraları sarmaya, vaziyeti kurtarmaya, biz Türkleri ‘‘Başbakanımıza dolayısıyla Türkiye'ye çok değer verdiği konusunda’’ ikna etmeye çalışıyor.

Taktik de belli: ‘‘Onu onaylıyoruz!’’

Batılılar tarafından ‘‘onaylanma’’ hastası olduğumuzu Chavy Chase biliyor da, Bush Yönetimi mi bilmeyecek. Etkisi mi? Getirin Meclis'e haftaya bir iki tezkere de bu konuyu ondan sonra konuşalım.

Hani reklamlar toplumun aynasıydı

AKP
başörtüsünü politikacı eşleri eliyle Amerika'da kamusal alana bile soktu ama Türkiye'de reklamlarda tık yok. Taylor Nelson Sofres'in 2001 yılında 15 yaş üstü Türkiye temsili 1066 kadın denekle yapmış olduğu ‘‘Türkiye Profili’’ araştırmasının sonuçlarına bakalım. Türkiye'de kadınların yüzde 59'u sürekli, yüzde 7.1'i ise zaman zaman ev dışında başını örtüyor. Yüzde 33.9'u ise hiçbir şekilde ev dışında başını örtmüyor. Yine 1066 deneği temel aldığımızda yüzde 47.9 dışarda başörtüsüyle başını örtüyor. Türban kullananların oranı ise yüzde 14.0, diğer şekillerde başını örtenlerin oranı ise yüzde 4.2.

Şimdi 2004 yılında reklamlara bakalım. Reklamların yüzde kaçında başını örten kadın görüyorsunuz? Lays'in cips reklamı dışında neredeyse hiç. Hani reklamlar toplumun aynasıydı? Pazar pazar öldürücü soruyu soralım: Pazarlama ve reklam dünyasının kaçırdığı bir şey mi var?

Yoksa... Yoksa... Aman tanrım!

Çekirgelik

İnançlarım için asla ölmem çünkü yanılmış olabilirim.

(Bertrand Russell)
Yazarın Tüm Yazıları