At sahibine göre kişner!

HÁLÁ nereye gitsem herkes soruyor: ‘‘Güzel insan! Niye bu kadar Sinan Çetin'in üzerine gittin?’’

Onlara ‘‘Sinan Çetin'le hiçbir alıp veremediğim bulunmadığını, ona düşmanlık beslemediğimi, sadece sapla samanın karışmasına engel olmaya çalıştığımı’’ tekrar tekrar anlatıyorum.

Yeri gelmişken bir kez daha deneyeyim. İşte Young&Rubicam reklam ajansının mutfağından çıkan onun yönettiği Raga Oktay'lı yeni Turkcell filmleri! Hoş değiller mi? Ne demek hoş bence çok iyiler. Bu filmler bize bir kez daha gösteriyor ki, Sinan Çetin iyi bir reklam yönetmeni. Ancak deneyimler gösteriyor ki, o bir reklamcı gibi düşünemiyor. Sinema zekasından göndermelerle reklam düşünüyor ve bu nedenle yaptığı işler saman alevi gibi kısa ömürlü oluyor.

Oysa bir markanın yaratımı ve sürdürülmesi için gereken reklam çok başka birşey ve onu tasarlarken reklamcı zekası gerekiyor. Sinan Çetin, ister ajanslı ister ajansız reklam filmi çeker, isteyen reklamveren de gider onunla çalışır. Bu beni ilgilendirmez. Ama başından sonuna; medya planı dahil, radyo reklamı dahil, radyo seslendirmesi dahil bir ürüne reklam yapacaksa, reklam ajansı kurup, ‘‘marka yönetiyorum’’ diye ortaya çıkması gerekir. Her markanın gereksinimi televizyon reklamı olmayabilir ve bazen birinin donkişotluk yapıp bunu savunması gerekebilir! Sinan Çetin ününde birinin sektör dışından gazel okuyup, yeri geldiğinde reklamcıymış gibi yapıp, yer geldiğinde reklamcıymış gibi yapmaması, bu kadar reklam cahilinin olduğu bir ülkede reklam sektörüne zarar veriyor. Söylediğim buydu. Hálá da bu. Şimdi anladık mı? (Yeni Turkcell kampanyası analizi haftaya)


Sayın Taşar ne olacak bu ihalenin SÇMK durumu?


25 KASIM 2001 tarihinde Turizm Bakanlığı'nın Türkiye'yi yurt dışında tanıtacak reklam ajansını seçmek için açtığı 50 milyon dolarlık ihaleyi eleştirmek üzere ‘‘Turizm Bakanlığı'nın Abuk Sabuk İhalesi’’ başlıklı bir yazı yazmıştım. Turizm Bakanı Taşar gönderdiği yanıtta ‘‘Reklam ajansı seçim yöntemi son derece şeffaf, demokratik ve adaletli’’ diye belirtmişti. Biz de ‘‘Sizin iyi niyetinize güveniyoruz, ama dikkat edin’’ demiştik. Taşar'ın belirttiği gibi 15 ülke için ajans seçim sürecinin ilk aşaması sağlıklı bir şekilde işledi. Seçici kurul 26'sı Türkiye'den, 58'i yurtdışından olmak üzere 84 projeyi değerlendirdi. 11 ajansa ait 18 proje için sunum daveti yapıldı. Ajanslar sunumlarını yaptılar ve her ülke için birden fazla ajans ihale komisyonuna sunuldu. Sonra? Sonrası meçhul. Sonrası gizli, anti-demokratik ve adil değil. Reklamcılar Derneği adına Seçici Kurul üyeliği yapan Şükrü Öksüz seçici kuruldan çıkıp, ihale komisyonuna giden liste ile ihale komisyonundan çıkan liste arasında fark olduğunu iddia ediyor. Reklamcılar Derneği de bu konuda diken üstünde..

Sanırım, ‘‘Bakanlık, İyi niyetimizi kötüye kullanıyor’’ diye düşünüyorlar. Bunda da haklılar. Çünkü ortada resmi bir açıklama yok. Tam bir ŞÇMK durumu söz konusu. Sayın Taşar eğer bu ihale sizin dediğiniz gibi şeffaf bir ihale ise seçici kuruldan çıkan liste ile ihale komisyonundan çıkan reklam ajansları listesini açıklar mısınız? Eğer açıklamaz iseniz ben de bu ihaleyi ‘‘abuk sabuk bir ihale’’ diye tanımlamaz mıyım? ‘‘İyi niyetinize güveniyoruz’’ lafını da geri almaz mıyım? (Not: SÇMK=Saldım Çayıra Mevlam Kayıra).


Halkla ilişkilerciler artık söküklerini dikebilmeli


HALKLA İlişkiler Derneği'nde (HİD) Salı günü yeni yönetim seçilecek. Başkan Meral Saçkan'ın görev süresi bitiyor ve yeniden aday olmuyor. Şu ana kadar ortada iki liste var. Biri Ömer Kayalıoğlu'nun listesi. Ömer Kayalıoğlu (53), Koç Grubu'ndan, Arçelik Kurumsal İletişim Direktörü. Berna Kürekçi (33) ise Doğan Grubu'ndan, CNN'in Pazarlama ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü'nü yapıyor. Listesinde; Sibel Asna, Fügen Toksü, Sedat Üreten, Prof.Dr. Filiz Balta, Atacan Tırnova var. Ömer Kayalıoğlu'nun listesinde ise; Arın Dörtok, Arzu Çekirge Paksoy, Atacan Tırnova, İpek Özgüden, Özalp Birol, Yavuz Can Yazıcı var.

PRCI üyesi halkla ilişkilerciler Meral Saçkan, Necla Zarakol, Leyla Bozkurt, Ali Saydam ve Salim Kadıbeşegil'in Kayalıoğlu'nu desteklediği yolunda kanıtlar ve duyumlar var.

HİD Tüzüğüne göre seçimlerde listeler değil kişiler oylanıyor. Dolayısıyla, her iki listeden en çok oyu alacak üyelerle karma bir yönetim oluşması mümkün. Nitekim Ceyda Aydede ‘‘İki listeden de adaylara oy verebilirim’’ diyor.

Anlayacağınız Salı günü yapılacak seçim oldukça çekişmeli ve heyecanlı geçeceğe benziyor. Seçim günü yeni listeler de çıkabilir. Kim seçilirse seçilsin yeni dönemde HİD'in faaliyetlerini daha yakından izleyeceğimi belirteyim. Galiba halkla ilişkilercilerin böyle bir projektöre gereksinimi var. Tüm dünyada 11 Eylül'den sonra halkla ilişkiler mesleğinin önemi arttı. Türkiye'de ise gereksiz çatışmalar yüzünden halkla ilişkilerciler kendi söküklerini dikememeye başladılar.

İşte en güzel örnek: Geçen hafta HİD'in düzenlediği Altın Pusula yarışması ödül töreni neredeyse haberden bile sayılmadı! Halkla İlişkilerin hakettiği saygınlıkta bir meslek olarak anılması için önce dernek karmaşasının bitmesi, çatışmaların çözüme ulaşması ve sonra da oturup firmalara ‘‘vizyon ahkamı’’ kesenlerin kendilerine bir ‘‘vizyon’’ çizmeleri gerekir. Bunu yapacak kan Türkiye'deki halkla ilişkilercilerin damarlarında kesinlikle mevcuttur!


Tıfıra tıfır elde var tıfır!

ASENA'ya 80 milyar, Athena'ya 60 milyar... Film yapım 200 milyardan aşağı değildir. Cem Yılmaz'a milyonlarca dolar. Sonuç? Milleti güldürdük. İyi ettiniz. Ama millet zaten Cem Yılmaz'a gülüyordu. Size gerek yok ki! Marka-öykü bağlantısı nerede? Amaç Cem Yılmaz'ın ününe ün katmak, ona sponsor olup televizyonda program yapmasını sağlamaksa bir diyeceğim yok. Lütfen buna reklam demeyin o zaman. Lütfen artık, iki şarkıcı, iki türkücü, iki komedyeni çıkarıp, espri patlattırıp altına da markanızı yazmayın. Yazıyorsanız da buna reklam demeyin. Reklama haksızlık etmeyin! Hele de ürün bir teknoloji ürünü ise, GSM operatörü ise.. Güldürmekten başka şeyler mutlaka olmalı... Türk reklamcılığında artık bu dönem bitmeli. Mutlaka bitmeli. Yoksa reklam bitecek ve son gülen iyi gülecek..


Maliye bu oyuna artık dur demeli...


‘‘KDV'siz’’ kampanyalara bir çift sözüm var. İşin tadını iyice kaçtı. Birçok firma KDV'yi kullanarak ‘‘iyi adamı’’ oynamaya, vergi koyan devleti de ‘‘kötü adam’’ olarak göstermeye başladı. Vergiyi böyle konumlandırmak ve devletin gereksiz aldığı bir şey olarak göstermek çok yanlış. Vergi bilincine sahip olmayan, vergiyi bir yük olarak gören bir ülke olduğumuz zaten ortada. Yılda bir kere vergi dairelerinin önüne ‘‘En kutsal kazanç, bizim kazanç’’ yazmakla da vergi bilinci oluşmuyor. Türkiye'deki vergi yasalarının insanı vergiden soğutan bir ayrıntıda ve gereksiz istisnalarla dolu olduğunu, KDV oranlarının bazı ürün ve hizmetler için çok yüksek olduğunu ben de kabul ediyorum, ama göz göre göre de varolan bilinçsizliği pekiştirmemek lazım. ‘‘Vergi olmadan hayallerimizdeki Türkiye'yi yaratmamız mümkün değil, kafamıza sokalım. Maliye‘‘kötü adam nasıl olurmuş gösterip’’ artık bu oyuna bir dur desin!


Çilek yemeye de karşı mısınız?


TÜRKİYE'de bazı profesyonel protestocular herşeye karşı. Reklama karşı, pazarlamaya karşı, tüketime karşı, medyaya karşı, popüler kültüre karşı, magazine karşı, özelleştirmeye karşı, sinemaya karşı, DVD'ye karşı, yani keyif veren her türlü maddeye karşı. Onlara bir yardımım olsun diye haber vereyim. Bilim adamları, yapılarında Endorphin bulunduğu için çilek, muz, üzüm, portakal, çikolata, dondurma, makarna, ekmek, fıstık, susam ve şarabın insanları en fazla mutlu eden yiyecek içecek maddeleri olduğunu bulmuşlar.

Hani diyorum bu doğuştan protestocular mücadele için kendilerine yeni yeni hedefler arıyorlarsa yarından tezi yok işe ‘‘çilek’’le başlayabilirler. Çilek yemenin nasıl bir mutlu azınlık yarattığı, bu azınlığın da egemen sınıfın çıkarlarına nasıl hizmet ettiği konusu üzerinde bence mutlaka durulmalı. Katılmıyorsam namerdim!


Çekirgelik


Büyük bir organizasyonda çoğunlukla birlikte yanlış olmak, tek başına doğru olmaktan çok ama çok daha güvenlidir.

(John Kenneth Gabraith)
Yazarın Tüm Yazıları