Aşk mı, Avrupa Birliği mi?

THE Wall Street Journal’ın haberine göre İtalya’da ‘kur yapma sanatı’ kurslarının sayısında oldukça artış olmuş.Bildiğiniz üzere romantik aşkın uygulamadaki mucidi İtalyanlardır. Marcello Mastroianni, Sophia Loren ve Giancarlo Giannini gibi İtalya’dan doğan ve romantik aşkı çağrıştıran film yıldızlarını nasıl unuturuz.Gelin görün ki, aşırı çalışma temposu, boş zamanların azalması ve yalnızlık duygusunun artışı nedeniyle İtalyanlar kur yapmayı unutmuşlar. Çare ilginç: Baştan Çıkarma Kursları! Bu kurslarda hocalık yapan psikolog Maria Menditto’nun söylediği şu: ‘İtalyanlar artık 'romantik aşk' miti ile yaşayamazlar. İnsanların zamanı yok, iletişim kurmayı unuttular. İtalyan erkeğinin artık nasıl kur yapacağı ile ilgili hiçbir fikri yok. Göz teması nasıl yapılır onu bile unuttular. İlk temastan kaçıyorlar ve çok yapaylar."Baştan çıkarma kurslarına daha çok orta yaşlı İtalyanlar gidiyorlarmış. Kursların amacı belli: Beğenilen birini yatağa atmak için (uzun dönemli bir ilişkiye başlangıç da olabilir) neler yapılması gerektiğini öğretmek! 20 yaşında, erkek, ‘Fare’ takma isimli bir kurs katılımcısının söyledikleri sanırım İtalya’daki aşk sefaletini çok iyi özetliyor: ‘Çok etkili olmak zorundayım. Dışarıda büyük rekabet var ve ilişkiler hata kabul etmiyor. Bu yaz felaketti. Eğer çok parası olan emekli bir futbolcu olsaydım sorun olmayacaktı. Ama değilim ve kur yapmayı öğrenmek zorundayım!’ Kurslarda verilen taktiklere gelince... Yandan bakışlar kadınları bitirirmiş ve yatak garantiymiş. İtalya’daki kursun hocalarına göre herkes kur yapma teçhizatına sahip olarak doğuyormuş (Ona ne şüphe!). Kadını baştan çıkarmak için erkek mutlaka güçsüz görünmeliymiş. Kadınlar kontrol edebilecekleri erkekleri severlermiş. Fazla nazik olmamak gerekirmiş. Kadının evine gidildiğinde ceketi çıkarıp askıya asmayacakmışsınız, koltuğun üzerine fırlatacakmışsınız. Kur yapma kursu hocalarından Carlo Della Torre’ye göre iyi bir baştan çıkarma uzmanı, erkeğin vücuduyla kadının zihnini birleştiren kişiymiş! Torre, üç tür İtalyan erkeği olduğunu söylüyor. Birincisi horozlar. Bunlar seri baştan çıkarıcılar. Ancak genelde sonuç kadını rahatsız etmek ve hüsran. İkincisi fino köpekleri. Bunlar kadın hizmetkarları, yalamıklar. Üçüncüsü ise duyguları satın alacaklarını sananlar. Torre’ye göre üç tip erkek de gerçek baştan çıkarıcı değil. Gerçek bir baştan çıkarıcı olmak için mutlaka duyguları kışkırtmak gerekiyor. Gördüğünüz gibi girmek için can attığımız Avrupa Birliği ülkelerinden İtalya’da erkekler çalışmaktan, yalnızlıktan aşkı unutmuş! Eğer Avrupa Birliği'ne (AB) girince biz de baştan çıkarma kurslarına muhtaç olacaksak olmaz olsun böyle AB üyeliği. Bakın biz ne güzel işsiz işşiz oturup önümüze geleni baştan çıkarabiliyoruz. Bu büyük bir lüks değil mi?Vestel, Ata Demirer’e ÇalışıyorVEYSEL’li Vestel reklamlarının üçüncüsü yayına girdi. Bu kez tam anlamıyla Ata Demirer başrolde. Esmeray’a benzeyen bir kadına ‘Ayrılık’ şarkısını öğretmeye çalışıyor. Arkadaki yaratıklar da hep birlikte halay çekerek ‘Ayrılık’ şarkısına eşlik ediyorlar. Reklam komik. Esmeray kılıklı yaratığın şarkıyı söylerken düştüğü, yaptığı hatalar komik. Ata Demirer’in hareketleri komik. Peki bütün bunlar ne adına? Niye Esmeray kılıklıya bu şarkı öğretiliyor? Tahminim Esmeray da Türkiye’ye ışınlanacak, ona altlık yapılıyor... Anlamadığım, Vestel’in durup dururken bir kampanyanın ortasında meraklandırıcı bir reklam yapmaya neden gerek duyduğu? Hangi iletişim etkisi için? Bildiğim şu: Vestel’in Veysel kampanyası dikkat çekiyor, merak uyandırıyor ama şu haliyle Vestel’den çok Ata Demirer’e yarıyor. Gidilecek yön çok önemli, Vestel söylemek istediğini bir türlü söyleyemiyor, mesajı lehine bir türlü çeviremiyor.Zaman ligini iyi bilmeli!YALÇIN Bayer dün köşesinde ‘Atıf Hoca Zaman Gazetesi’nin yeni reklamını bizim için değerlendirir mi?’ diye sormuş. Yanıt veriyorum, değerlendirir. Bayer’e göre Zaman reklamında arkadan görülen kişi Bush, yanındaki de Fethullah Gülen. Tabii ki olabilir. Bu tür reklamlara ‘soft sell’ reklamlar denir izleyen gördüklerini kendi bellek hazinesindeki birikimlere göre yorumlamakta özgür bırakılır. Zaman reklamında da bilerek ‘soft sell’ bir yaklaşım uygulanmış, zihinler yorumlara açık bırakılmış. Yoruma açık bırakılmayan bir şey var tabii ki o da şu: Arka sayfa güzeline yer vermemek Zaman yöneticileri için stratejik ürün kararı değil, olamaz da... Zaman’ı yönetenlerin inançları buna izin vermez. İsteseler de yapamazlar. Bu nedenle reklam stratejisini ‘arka sayfa güzeline’ göre kurmak ve ‘arka sayfa güzeli’ üzerinden Zaman’ı konumlandırmak yanlış yönlendirici bir mesaj. Zaman pazarını büyütmek istiyorsa ‘samimi’ olmalı. Samimiyet inandırıcılığın başladığı nokta değil mi?No Logo’ya karşı Pro LogoNAOMİ Klein’in ‘ciddi bir gazetecilik çalışması olan’ No Logo isimli kitabı, 2001 yılında yayınlandı. Kısa süre içinde de tüm dünyada marka karşıtlarının önemli sembol kitaplarından biri haline geldi. No Logo, Bilgi Yayınevi tarafından da Türkçe’ye çevrildi. Hálá okumadıysanız okumanızı öneririm. Naomi Klein, kitabında markaları küresel dünyanın şeytanları olarak adlandırıyor. Zengin ülkerin fakir ülkeleri markalar yoluyla sömürdüklerini iddia ediyor. Markaların lehinde olanlar tabii ki No Logo’da tartışılan düşünceleri oldukça tabansız buluyorlar. Klein’in düşüncelerinin tabansızlığını kanıtlamaya çalışan yeni bir çalışma Pro Logo ismiyle Fransa’dan geldi. Yazarları Michael Chevalier ve Gerald Mazzalovo. Chevalier ve Mazzalova’ya kitaplarında özetle şöyle söylüyorlar: ‘Markalar ne şeytan ne de melek. Markalar eleştirilebilir ancak onları yok etmek çok saçma. Bugün markalar çağdaş pazarlamanın, uluslararası rekabetin ve çağdaş toplum yaşamının önemli birer parçası ve hep de öyle kalacaklar. Süpermarketlerin bir anda markasız jenerik ürünler satmalarını hayal etmek artık mümkün bile değil. Böyle bir şey olsa ikinci gün biri çıkar hemen farklılaşır ve markalaşma süreci yeniden başlar. Markalaşmamak insan doğasına aykırı, markalaşmak toplumsal gelişimin en büyük göstergesi. Yapılacak şey markalaşmanın olumlu yanlarını pekiştirmek, olumsuz yanlarını ortadan kaldırmak. Öncelikle markalar iyi yönetilmeli, tüketiciler mutlaka markalarla çift yönlü iletişim içine girmeli. Şirketler kadar tüketicilere de sorumlulukları anımsatılmalı.’Chevalier ve Mazzalovo, kitabın ilerleyen bölümlerinde ‘bir marka sorumlu ve iyi bir şekilde nasıl yönetilir’ sorusunun yanıtını veriyorlar. Onlara katılıyorum. Eğer hem biz hem de şirketler rollerimizi doğru oynarsak markalar hem fiziksel hem de psikolojik açıdan mükemmelleşir. Herkes görevini iyi anlarsa Türkiye’de markalar zenginliğin, kültürün, konforun önemli yaratıcıları olur. Şunu da belirteyim, tüketicilere görevlerini, haklarını öğretmek şirketlere düşüyor. Eğer markalarının bir süre sonra birer şeytan olarak görülmelerini istemiyorlarsa...(*) Michael Chevalier ve Gerald Mazzalova, Pro Logo, Palgrave, 2004.Pepsi star olmalı SONUNDA Pepsi’nin ‘ramazan’ reklamı da geldi. Pepsi her zamanki mavi ürün kimliği içinde ‘Büyük ailelere aile boyu Pepsi’ demeye getiriyor. Pepsi’nin Coca-Cola ve Cola-Turka’ya yanıt vermesi doğru ama biraz daha hızlı davranması gerekiyor. Pazar payında üçüncü sırada diye üçüncü sırada reklam çıkarsa üçüncülüğünü pekiştirmez mi? Fruko’nun Pepsi reklamında ne işi var? Cola-Turka Pepsi’den iyi pazar payı çaldı. Kaybettiği pazar payını geri kazanmak isteyen Pepsi kendi reklamlarında ‘star’ olmayacaksa nerede olacak?ÇekirgelikZamanın varsa, her şeyin gelip geçer.Her şeyin varsa, zamanın gelip geçer. (Özdemir Asaf)
Yazarın Tüm Yazıları