Annelerimizden neler öğrendik?

KÜÇÜK himini Anneler Günü nedeniyle okulda kartpostal gibi birşey yapmış, eve getirip annesine verdi. Ecmel kartı aldı önce önyüzü okudu: ‘‘Anneciğim, bana katlandığın için sana teşekkür etmek istiyorum. Seni seviyorum.’’

Sonuç ne olabilir? Bildiniz. Ecmel, hormon takımları kusursuz her kadın gibi ciddi bir salya sümük komasına girdi. Selpak diyor ya, ‘‘Kadınlar ağlar, nedenine bakılmaz!’’, aynen öyle. Komadan çıkar çıkmaz da kartpostalın içini açtı ve okudu:

‘‘Annelerimizin hakkını yememiz mümkün değil. Hayatta ne öğrendiysek onlardan öğrendik. Örneğin;

Sabırla(!) beklemeyi:
- Baban eve gelsin, sen görürsün!.

Hakkımızı almayı: - Eve bir varalım ben bilirim sana ne yapacağımı!

İletişim kurmayı: - Sana birşey sorulduğunda cevap ver!

- Ne söyliyeyim anne?

- Sus!! Bir de cevap veriyor!

Tıp bilgilerini: - Gözlerini şaşı yaparken bir gün bir öyle kalacan, görecen gününü!

Doğaüstü olayları: - Sinirden gülüyorum, sen bana bakma!

Abartıyı: - Bir sigara içtiğini göreyim, ömrümdem 10 yıl gider, haberin olsun.

Genetik bilgileri: - Sen de o lanet olası babana çektin!’’

Şimdi niye bunları yazıyorsun diyorsunuz değil mi? Çok hoşuma gitti de. Sizlerle paylaşayım dedim. Hepsi bu. Bütün annelerin, anne adaylarının, potaniyel annelerin Anneler Günü kutlu olsun...


Reklam eleştirisi tüketiciyi etkilemez


BAZILARI
reklamların tüketici önünde ulu orta eleştirilmesine, tartışılmasına karşı. Neden? Herkesin reklamlar hakkında bu kadar çok şey bilmesine gerek yokmuş.

Niye reklamlar eleştirilmesin ki? Niye insanlar reklamlar hakkında bilgilenmesin ki? Filmler eleştirilecek, televizyon programları eleştirilecek, klipler eleştirilecek, siyasetçi eleştirilecek, doktorlar eleştirilecek, adalet sistemi eleştirilecek, medya eleştirilecek ama reklam eleştirilmeyecek. Allah, Allah neden?

Tüm dünyada olduğu gibi, Türkiye'de de, popüler kültürü şekillendiren en önemli araçlardan biri olan reklamı dokunulmaz kılan ne? Herşey halk önünde tartışılıyorsa, reklamın da tartışılma hakkı vardır. Üstelik reklamlara yönelik iyi ya da kötü olarak yapılan eleştiri reklamın performansı ile ilgili olarak tüketiciyi hiç bir şekilde etkilemez. Bir sinema eleştirisi kadar bile etkilemez.

Eğer bir filme eleştirmen ‘‘kötü’’ derse ona güvenen okurlar, etkilenir ve o filme gitmezler. Reklamda öyle değil. Reklam eleştirisi sonucu değiştirmez. Bilen bilmeyen ne derse desin reklam tasarlandığı şekliyle tüketiciyle buluşur ve görevini yerine getirir (ya da getirmez).

Hatta reklam eleştirisi, ister olumlu ister olumsuz olsun, eleştiriye konu olan reklamın lehine bir ortam yaratır. Reklam çoğu durumda tüketiciler tarafında ‘‘uyuşturulmuş’’ haldeyken izlenen, okunan, dinlenen, sonra da unutulan bir iletişim biçimidir. Eleştirilen reklam ise daha görünür, daha dikkat çekici hale gelir, algılama eşiğini atlar daha rahat çalışır ve akılda kalır.

Durum böyleyken niye reklamlar eleştirilmesin? Reklam ajansı ile reklamveren arasındaki ilişki etkilenmesin diye herhalde. Eğer reklam ajansı yaptığı reklamın sonuçlarından eminse, eğer reklamveren yaptığı reklamın sonuçlarınden eminse niye alt tarafı ‘‘etkisiz eleman’’ bir eleştiriden etkilensinler ki! Reklam çalışıyorsa hedeflere ulaşılacak, çalışmıyorsa hedeflerin gerisinde kalınacaktır.

Eğer reklam ajansı ile reklamveren arasındaki ilişki bir reklam eleştirisi ile yerle bir olacaksa bu ilişki daha baştan sorgulanması gereken bir ilişkidir.

Eleştirilerden etkilenmek istemeyen ‘‘depreme dayanıklı’’ reklam ajansı-reklamveren ilişkileri kurmanın yollarını aramalı.

Reklam ajansı-reklamveren ilişkisi bugün reklam akademisyenlerinin üzerinde çalıştığı en önemli alanlardan biri.

Araştırma sonuçlarına göre ajans-reklamveren ilişkisini sürekli kılan en önemli şey de yaratıcılık değil biliyor musunuz? Ne peki?

Müşteriye yakın ilgi, alaka. Benden söylemesi..


Şaka gibi...


ANIMSARSANIZ
iki hafta önce bu köşeyi okurlardan gelen mesajlara ayırmıştım. Bir okur reklamlarda inek görmekten bıktığını yazmıştı. Ben de ona ‘‘Evde inek besleyin, geçer’’ diye öneride bulunmuştum. Emel Övül isimli okurum verdiğim yanıta itiraz eden bir mesaj göndermiş. Ayne şöyle: ‘‘... Okuyucunuza evde inek beslemesini tavsiye ediyorsunuz. Ben ekranda sürekli inek görmekten rahatsız değilim ama belki o okuyucu köyde doğdu, bursla okudu, şu an boğazda oturuyor ama televizyona baktığında hálá inekleri görüyor, dolayısıyla da rahatsız olmaz mı?’’

Şaka gibi değil mi? Vallahi billahi de bu mesaj gerçek.


Terlik Siyaset Meydanı'nda Inı...nı...nın...


ÜÇ
hafta önce Türkiye'nin gündeminde terlik diye bir konu yoktu. Gezer, Muya, Polaris, Ceyo reklamları derken bir baktık en çok konuştuğumuz konu terlik olmuş. İşte reklamın etkilerinden bir tanesi: Gündem yaratmak!

Terlik reklamları öyle bir halk gündemi yarattı ki, bu gündem ister istemez medyanın gündemini de etkiledi. Medya köşelerinde terlik üzerine az soğanlı psikolojik analizler ve az acılı derin sosyolojik analizler yapılmaya başlandı. Terlik reklamları televolelik oldu. Bir de Ali Kırca terlik üzerine Siyaset Meydanı yaparsa, şak düşüp bayılmazsam bana da ‘‘Atıf Hoca’’ demesinler..

Terlik sektörüne makro baktığımızda görünen bir ‘‘pazarlama’’ sorunu olduğu. Firmaların çok azı kendi terlik modellerini yaratacak kadroya sahip. Çoğu firma modellerini yurt dışından taklit ediyor. Bir vizyon ve misyon sorunumuz var yani. Bu gibi nedenlerle de reklama ‘‘kalıcı’’ bir marka yatırım aracı olarak değil, geçici bir satış arttırıcı çaba olarak bakılıyor. Perakendeci tarzı, çığırtkan reklamların tercih edilmesinin nedeni de bu. Gelecek yıl göreceksiniz, hiçbir markaya geçmişten dişe dokunur bir iletişim mirası kalmayacak.

(Not: Geçen hafta Asmalı Konak'ın içinde tam 28 adet terlik reklamı vardı. Geçen hafta Asmalı Konak'ın bir bölümünden elde edilen reklam gelirini biliyor musunuz? Söyliyeyim 850 bin dolar.)


Dominant Ceyo...


TERLİĞİ
sadece C-D grubu tüketir demek çok yanlış. Her yaşam standardında terlik tüketicileri var. Kime terlik yapacaksan karar senin! İşte Ceyo reklamı. Bilinçli mi bilinçsiz mi bilmiyorum ama reklam B-C pazar segmentine kodlanmış. Şu ana kadar yayınlanan terlik reklamlarının en doğrusu. Selami ve Dominant Teyze dizideki karakterleri, doğacak çocuğun ayak numarası esprisi ile reklama taşımışlar. Reklamdan ‘‘Çocuklar Duymasın’’ tadı alınıyor çünkü bu reklamın metin yazarı ‘‘Çocuklar Duymasın’’ın senaryo yazarı Birol Güven.

Reklamda ürün çeşitleri gösteriliyor. Herkese göre ‘‘Ceyo’’ var deniyor. Reklamın tek bir teması yok yani. Ultrasonografi esprisi ise belirli bir temel ürün vaadine değil, bebeklere göre de Ceyo'lar olduğuna vurgu yapıyor. Ünlüler gerçek yaşamlarında kullanılsa daha iyi. Ünlüleri meşhur oldukları karakterlerle reklama taşımak iknayı zayıflatıyor. 40 yıllık olmak terlik alımında ne kadar önemli bir kanıt ki? Sloganda ürün vurgulanmalıydı, firma değil. ‘‘Evet, abicim’’ diyen basın reklamı ise TV reklamındaki ağırlığı taşımaktan çok uzak.

(Reklam Ajansı: Mint Rating: * * *)


Basın Konseyi'ni kınıyorum


BASIN
Konseyi ‘‘Köy-Tür Batar Demiştim’’ başlıklı yazım nedeniyle bana uyarı cezası verdi. Şikayet falan olmadan, bu yazımla ilgili basında çok fazla haber çıkınca konuyu kendiliklerinden incelemeye almışlar ve bir karara varmışlar. Ben de bir savunma gönderdim ama ‘‘Tanrılar kurban isteyince’’ çok fazla dikkate alınmamış, amaç üzüm yemek değil bağcı döğmek olunca ‘‘tepki yazılarının’’ niye yazıldığı falan da anımsanmımış..

Anımsarsanız, ‘‘Köy-Tür’’ yazımın tartışıldığı dönemde, Sabah gazetesinde köşesi bulunan Ali Saydam'ın Türkiye'nin en büyük halkla ilişkiler şirketlerinden birinin sahibi olduğunu yazmış, müşterilerinin adlarını vermiş ve hangi müşterilerin işlerini övdüğünden söz etmiştim. Niye bu yazım üzerine Basın Konseyi kendiliğinden harekete geçip durumu araştırmadı acaba? Ben Hürriyet yazarıyım diye mi? Hürriyet'in gücü nedeniyle mi? Diğer gazeteler güçsüz oldukları, önemsenmedikleri için orada olan bitenler de önemsemiyorsa, şunun adını koysaydık!

Sen beni uyarıyorsun ama ben seni kınıyorum Basın Konseyi. Hem haksız uyarın hem de çifte standardın için... Eğer arasıra geceleri uykunuz kaçarsa beni hatırlayın ve bilin ki yaptığınız haksızlığın acısı aheste aheste biryerlerden çıkıyordur...


Çekirgelik


Bütün dünya üzerinde bir tek güzel çocuk vardır. Bütün anneler de ona sahiptir.

(Çin Atasözü)
Yazarın Tüm Yazıları