Uyanışlara vesile olası

DİYARBAKIR Dürümlü’deki katliamı alın. Etrafta dolanarak şüphe çeken kamyoncuyla dalaşıyor köylüler. Ve kovalamaca sonunda hunharca öldürülüyorlar.

Haberin Devamı

Öbür köyün girişine kadar sürüyor takip. Kamyondakiler, aracı terk edip bir tepeye çıkıyor, oradan da kamyonu yakalayan köylülerin üstüne ateş açıyor. Tarama, bomba yüklü kamyonun havaya uçmasıyla sonuçlanıyor.


Bu canice katliamla ilgili Kandil’in açıklaması şu; ‘Kamyon, yerel işbirlikçilerin açtığı ateş sonucu patladı’.


Oysa görgü tanıklarının anlatımlarıyla aydınlandı. Gariban köylüler, kamyonun PKK’ya ait olduğundan bile habersiz. Sürtüştükleri kamyoncunun terörist olduğunu bilmedikleri gibi, yükü hakkında da en ufak bir fikirleri yok. Bazıları kamyonun arkasında siper alırken paramparça oluyor.


Terör örgütü, masum köylüleri katlettiği yetmezmiş gibi, bir de ‘işbirlikçi’ diyerek katliamı haklılaştırıyor, ölmeyi hak ettiklerini ima ediyor.


Dahası, ‘yerel işbirlikçi’ dediği köylülerin ateşiyle kamyonun patladığını söyleyerek cinayeti de maktullerin üstüne yıkıyor. Ölmelerini, kurbanlarının suçuymuş gibi gösteriyor.


Bu soğukkanlı katil pişkinliği, uyanışlara vesile olsun diyelim.


***


Alın Can Dündar’la Erdem Gül davasını. 14. Ağır Ceza Mahkemesi, gerekçeli kararını açıkladı.


Anayasa Mahkemesi’ne sitem ve çıkışmalarla dolu.


Oysa karar, AYM’yi A’dan Z’ye haklı çıkaran bir karardı.


Casusluk, terör örgütüne yardım ve darbecilik suçlamalarını, delil ve dayanak yoksunluğundan bizzat savcı düşürmedi mi?


Biri ağır iki müebbet, artı 30’ar yılla yargılanırken Gül ve Dündar’a 5’er yıl hapis cezasıyla bitmedi mi dava?


Suç ve cezadaki indirimlerden sonra, gele gele devlet sırrını açık etme suçuna dayanmadı mı karar?


Dosyaya bakıp tutuklu yargılamanın hak ihlali olduğuna hükmetmişti AYM.


Suçlamaları destekleyecek maddi bulgular, somut kanıtlar ortaya konmadığı için, geriye tek suç delili olarak gazete kupürü kalıyordu. Bu da sanıkları

gazetecilik dışı faaliyetlerden, hem de tutuklu yargılama zorunluluğunu açıklamıyordu. Dediği buydu.


Fakat mahkeme, kararıyla AYM’yi baştan sona doğrularken gerekçesiyle de yetkisini aşmakla suçladı.


Sonuna dek haklıyken haksız olunabilen memleket halleri hakkında bir uyanışa vesile olsun, ne diyelim.


***


AK Parti’deki değişikliğe ayak uydurma telaşındaki bazı yorumcuların TV performanslarını alın.


Davutoğlu’nun, çoktan iflas eden hayalperest ve maceracı bir dış politikayı sürdürme inadı yüzünden gittiğini söylüyorlar.


Demelerine göre başımıza iş açan politikaların müsebbibi, uğradığımız bozgunların baş sorumlusu Davutoğlu’ydu.


Çark vakti geldiği halde, çark etmeye de yanaşmadı. Daha esnek bir politika benimsemeyi, kimi yanlışlardan dönmeyi kabul etmedi. Yumuşamamakta diretti.


İzlediği politika, Türkiye için artık taşınamaz bir noktaya geldiği için de gitti.


Dolayısıyla bundan sonra istikamet değişecek, dışarıda yeni bir rota çizilecek...


Bu tür yorumculara örnek; pazartesi akşamı NTV’de dinlediğim Hasan Bülent Kahraman’dır.


Peki...


Gerçekte Davutoğlu AB’nin adamı diye mi Pelikan saldırısına uğradı, AB’yle ilişkilerimizi sabote eden adam diye mi?


Suriye’de ABD’ye mi yaranmaya çalışıyordu, ABD’yle ters düşme pahasına doğru bildiğini mi okuyordu?


Rusya’yla iyi geçinmeyi mi savunuyordu, Rusya’yla kopmamıza sebep kişi miydi?


Sisi’nin Mısır’ıyla çatışmadan mı yanaydı, diyaloğu sürdürmekten mi?


İsrail’le yakınlaşma ve normalleşme mi istiyordu, aramızı daha beter bozmak mı?


Hangisi yüzünden gözden çıkarıldı?


Gidiş gidişatı en azından bu tartışmayı bitirecek bir uyanışa vesile olsun.


***


Şu dingildeyen gündemde tek umudum, dingildekliğin karanlıkta kalan bazı şeyleri giderek görünür kılmasıdır.


Dingildedikçe; şimşek çakar gibi kafalarda gerçeklerin parladığını, en kapalı gözlerin bile cin gibi açıldığını, olanların içyüzüne dair farkındalığın arttığını ve
tatlı rüyalara dalan bilinçlerin derin uykularından uyanmaya başladığını düşünüyorum.


Doğruyla yanlış, yalanla gerçek arasındaki her yalpalama, böyle bir dingildemedir.


Yazarın Tüm Yazıları