Paylaş
Yeri geldi, en yağlı sermaye örgütü olarak, sermaye düşmanı söylemlerle bile işbirliği yapmaktan çekinmedi.
Yeri geldi, patronla uyumlu diye sendikaya bile yandan çaktı, lafın ucu nereye giderse gitsin bakmadı.
Yeri geldi, kendi sınıfının yani işverenlerin çıkarlarına bile ters düştü kaç defa, hep sineye çekti.
Ve her seferinde, sokağa çıkarak ‘hak arayan’ devrimci kardeşleri için tereddütsüz iktidarla kafa kafaya geldi...
* * *
Gezi’de, 1 Mayıs’ta, Soma’da...
TÜSİAD’ın, bir işveren örgütü olduğu halde, patrona karşı işçinin, emekçinin yanında yer aldığını gördük.
TÜSİAD’ı, çalışanların hakkını, hukukunu söke söke alacağına patrona yanaşan ‘satılmış’ sarı sendikaların karşısında bulduk.
TÜSİAD’ı, emekçiye kulak asmayan hükümete karşı sendikaların dimdik arkasında, zafer işareti yaparken izledik.
TÜSİAD’ı, yani en kallavi kapitalistler kulübünü, gerekirse antikapitalist DİSK’le bile yan yana gelir, iktidara karşı dişe diş mücadele verir bildik.
Mesele el emeği, göz nuru, alınteri ve demokratik haklar ise yapamayacağı şey yoktur TÜSİAD’ın, buna inandırıldık.
Fakat bir de ne görelim...
TÜSİAD’ın Gezi’de, 1 Mayıs’ta, Soma faciasında çizdiği işçiden, emekçiden yana devrimci duruş bir haberle dağılıp tuzla buz olmasın mı!
* * *
Halbuki, işçi tabakasıyla aralarındaki sınıfsal çelişkileri aşmış, büyük patronlar arası sınıf dayanışmasını dahi bir kenara bırakmış, en önde emeğin bayraktarlığına soyunmuştu.
“İşçi dostu TÜSİAD” başlığıyla yazı dahi yazdırmıştı bana.
TÜSİAD’ın Soma’daki maden kazasına ilişkin tavrı, başka türlü yorumlanamazdı.
Patronlar kulübü, işçilerini kazadan beladan korumadığı için yine bir patrona karşı bildiri yayınlarsa buna ne denirdi ki?
Hiç unutmam, gayet haysiyetli şöyle bir açıklamaydı:
“Ölüm ne madencinin alın yazısıdır, ne de ölümle sonuçlanan bu felaket madencilik mesleğinin bir gereğidir. Türkiye’nin ölümcül iş kazalarında geldiği nokta kabul edilebilir bir durum değildir. Bu tür acıların bir daha yaşanmaması için gerekli önlemler ivedilikle hayata geçirilmelidir...”
İşte bu güzelim açıklama gele gele geldi, TÜSİAD Başkanı’na ait SÜTAŞ fabrikasının girişindeki bir pankartta yazılanlara tosladı gitti.
İşyerine karşı direnişe geçen Tek Gıda-İş Sendikası, o pankartta şunu söylüyordu:
“SÜTAŞ, işçinin anayasal hakkını yok sayıyor. Sendikaya giren işçileri işten atıyor. Kölelik düzenine son!”
Meğer işçiden, emekçiden, devrimci sendikal mücadeleden değil, iflah olmaz bir iktidar karşıtlığından mıymış yoksa TÜSİAD’ın tavrı?
Başındaki o görünmez baret, meğer sermayedarın muhalif kimliğini mi temsil ediyormuş; işçi, devrimci ve antikapitalistlerle dostluğunu değil miymiş?
Sermayedar, işçinin yalnız ama yalnızca iktidarla çatışanını mı seviyormuş, kendisine direnen emekçinin eylem alanına tonla tezek döktürmesi ondan mıymış?
* * *
Muharrem Yılmaz, TÜSİAD’ın makyajı dökülmesin, derdinin iktidar kavgası olduğu meydana çıkmasın, siyaseten kullanışlı bulduğu için başına o şapkayı taktığı konuşulmasın diye istifa etti demek.
Fabrikasının kapısındaki ibretlik pankart dururken Soma duyarlılığının altındaki imzayı taşıyamazdı zaten.
Tebrikler Muharrem Yılmaz, hiç değilse asgari farkındalığı var, kendini biliyor.
Paylaş