Paylaş
Azrail’in gelişini öngörmek, vaktini, saatini tutturmak ne mümkün.
Sıralı ölüm de yok, her yaşta vakitsiz ve erkendir, hazırlıksız yakalanırsınız mutlaka...
Ama acaba şairler ve şarkıcılar arasındaki ölüm istatistikleri, bize hatırı sayılır bir şey söyler mi isabetli ‘ecel’ kestirimlerinde bulunmamız için? Sene 1936. Tan gazetesinin Osman Müftüoğlu’su, buna takmış. Vitaminlerle minerallerin faydalarını yazacağına sağlıkla edebiyat arasındaki münasebeti ele alıyor.
Peyami Safa da, sahanın hâkimi olarak tatlı tatlı harcıyor onu. “Edebiyatçılar arasında ölüm” başlığını taşıyan bir kritiğinde...
* * *
Erol Büyükburç’un vefat haberi üzerine Abdülhak Hamit’i hatırlamama sebep, işte o yazıydı. Yoksa üstadın ‘Makber’ şiiri, oradaki ruh ürperişleri değil...
Kitabı bulup Peyami Safa’nın yazdıklarını tekrar okudum.
Tan’ın Lokman Hekim’i, Avrupa edebiyatçılarının yaşam tarzlarıyla kısa süren ömürleri arasındaki ilişkiye merak sarmış.
Sonuç; edebiyatçılar çoğunlukla hızlı, bohem ve derbeder yaşadığından beş parasız kalıp sağlıklarını çabuk kaybediyor. Dolayısıyla sefalet içinde ve erken ölüyorlar.
Örnekleri saymakla bitmez; Goethe ve Hugo hem düzenli hem bolluk içinde yaşamış adamlardı, ömürleri de uzun oldu...
Fakat Musset, Baudelaire, Byron, Balzac, Shelley gibi isimler otuzla elli yaş civarı kaldılar. Çünkü her birinin yokluk, içki, esrar, gece âlemleri, uykusuzluk ve derbederlik gibi zaafları vardı...
Avrupa örneğinde haklı olduğunu kabul ediyor Peyami Safa. Ancak Türk ediplerinin ortalama yaşam süreleri ile alışkanlıklarının bunu doğrulamadığı iddiasında. Abdülhak Hamit’i örnek gösteriyor. Hızlı, ateşli, iniş çıkışlı ve dağınık mı dağınık yaşadı. Ama ne yokluk çekti ne de erken göçtü; çok denecek kadar bereketli ve saadetli bir ömür sürdü. 80’ini devirdikten ta 5 sene sonra kapısını çaldı ecel...
Oysa sıkıcı derecede düzenli, derli toplu yaşamış pek çok edebiyatçımız, daha doğru dürüst gün yüzü görmeden terk etmişti bu dünyayı. Örnekleri çoktu; Ömer Seyfettin, Ahmet Haşim, Tevfik Fikret, Namık Kemal ve diğerleri... “Ellisini bulamayanların hazin listesi epey kabarık” diyor Peyami Safa.
Fakat sebepler çok farklı. Namık Kemal’in para ihtiyacı da bohemliği de yoktu. Tevfik Fikret de muntazam yaşardı, para pul sıkıntısı da çekmedi. Ömer Seyfettin ve Ahmet Haşim için de düzensiz veya serkeş denemeyeceği gibi maddi sefaletlerinden de söz edilemeyeceği malum.
Buna karşılık Abdülhak Hamit’in aşk maceraları, eğlenceye düşkünlüğü, ne kadar bohem ve hızlı yaşadığı ise sadece dillerde değil yazdığı şiirlerde de aşikâr...
* * *
Erol Büyükburç ahir ömründe bile cıvıltılı, şen şakır bir adamdı. Son TV programlarından birinde hayatına giren kadın sayısının abartılmasına söyleniyordu. 3 binden azdı dediğine göre...
Yani renkli ve hızlı bir hayat yaşamıştı pekâlâ. Ama hızlı olduğu kadar uzun ve bereketli de bir ömür. 80. yaşına 10 gün kala Bursa’da bir konsere hazırlanıyordu...
Peyami Safa, “Edebiyatçılar hızlı ve bohem yaşar, genç ve çulsuz ölür” nazariyesini edebiyatçılarımız açısından çürütmüştü.
Ben de rahmetli Büyükburç’a bakarak sanatçılarımız açısından da geçerli olmadığını ilan ediyorum.
Muntazam, hatta sıkıcı yaşamakla uzun yaşamak arasında doğrusal bir bağ yoktur, en azından bizim sanatçılarımız arasında.
Paylaş